Kriz, yatırımdan uzun sürmez
Türk otomotiv pazarı 2008 yılını 500 binin altında bir satış adediyle kapattı. Aslında bu rakam daha da geride olabilirdi. Zira, ilk üç aylık satışlarda tüm beklentilerin üzerinde, tam anlamıyla bir patlama yaşanınca kümülatif anlamda yıllık bazlı gerileme çok da yüksek olmadı. Eğer, ilk üç aylık periyod hep alıştığımız gibi geçmiş olsaydı bugün 2008 yılı pazarı için 450 binlik adetlerden bahsediyor olacaktık.
2009 yılına girildiğinde ise beklentiler oldukça değişik. Ben bugüne kadar satış anlamında hiç böyle geniş aralıklarda konuşulduğuna şahit olmamıştım. 250 binle 400 bin arasında değişen satış tahminleri yapılıyor sektörde. Sektörün en önemli sorunu ise hiç şüphesiz stok. Aldığımız duyumlar tüm kampanyalara, zarara satışlara rağmen stokların bir türlü eritilemediği
yönünde. Dolayısıyla yeni modellerin pazara girişi de bu durumu etkiliyor.
Tahminler, 2009 yılının ikinci yarısından önce satışlarda bir iyileşme beklemenin hayalcilik olduğu yönünde. Yılın ikinci yarısında ise araç almak isteyenlerin sıra beklemeleri gerekebilir. Zira,
sütten ağzı yanan sektör yeni araçların ithalatında oldukça tutumlu davranacak. “Ne kadar satarız” sorularına hep düşük yanıtlar verilecek. Dolayısıyla özellikle yeni model tanıtımlarında satış hedefleri muhafazakar kalacak. Eğer beklenenin aksine genel ya da model bazlı bir talep artışı olduğu takdirde firmaların buna cevap verebilmesi biraz zaman alacak.
Tabii böyle bir durum gerçekleşirse, diğer yılların aksine firmaların elini güçlendiren önemli bir koz ise Avrupa’daki durgunluk. Eskiden verilen alım emirlerinin üzerinde oynamak çok zor olur, beklenmeyen bir talep karşısında ithalatı artırabilmek neredeyse imkansız olurdu. Oysa şimdi, Avrupa’nın hemen her ülkesinde bir arz fazlası var. Dolayısıyla müşteri bulanın, araç bulamaması diye bir konu bu yıl için çok söz konusu değil. Ama kritik soru, müşteri nasıl bulunacak. Bu sorunun cevabını bulan, zaten müşteriyi de bulacak. Firmaların yaptıkları kampanyaların derde deva olmaktan uzak olduğu bir gerçek. Hükümetten beklenen destek de tam bir yılan hikayesi. Mutlaka bir destek gelecek ama kur baskısı başta diğer unsurlar nedeniyle bu destek otomotiv fiyatlarına müthiş indirimler olarak yansımayacak. Buradaki sorun, tüm ekonomide de görülen güven bunalımında yatıyor. Devir otomotiv almanın tam zamanı olsa da “para harcamanın tam zamanı mı?” sorusu sektörün önünü tıkayan en önemli sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Aynı soruyu kendinize sorun...
Böyle bir ekonomik ortamda evinizi, arabanızı yeniler misiniz? Böyle bir ihtiyacınız varsa ve uzun zamandır uygun bir fırsat arıyorsanız hemen harekete geçmekte yarar var. Ama, keyfe keder bir alım yapacaksanız, elinizi hemen cebinize atmazsınız.
Otomotiv piyasasını tıkayan ana sorun burada yatıyor. Piyasaya ne kadar moral pompalarsanız pompalayın. İnsanların alıma geçmeleri için farklı motivasyonlar gerekiyor. Fiyat, kredi gibi
rasyonel satış araçlar, bugün talebin hareketlenmesini sağlamaktan çok uzak. Kredi muslukları açılsa da ÖTV inse de fiyatlar daha da aşağı çekilse de pazarın kıpırdaması için insanların güveninin yerine gelmesi gerekiyor. Yanındaki masadaki arkadaşı işten çıkartılan bir satış temsilcisinin, bayiye gelen müşteriyi ikna edebilmesini beklemek ne kadar gerçekçi. Tüm firmalar, kriz önlemleri alırken bireyleri aldıkları önlemlerden vazgeçirtip, alıma yönlendirmek hayalcilik oluyor.
Bence sektörün en önemli önceliği, kriz sonrasına hazırlanmak olmalı. Bu kriz birgün bitecek ve o gün ayakta kalanlar rakiplerinin fersah fersah önünde olacak. Otomotiv gibi bir sektörde hiçbir kriz yatırım süresinden uzun süremez. Dolayısıyla, 2009 sonuna hazırlanmak, en akılcı strateji gibi gözüküyor.