Kriz ve kültür
Bilgi üretme ve fikir geliştirme bağlamında katkıda bulunduğum projelerden biri de Gürcistan'daki cam ambalaj tesisi yatırımı olmuştu. Siyasi nedenlerden ötürü sapmaları olan bu projenin oluşumuna katkısı olan herkesin konuyu kamuoyu önünde tartışmasını çok isterim. Bu gibi tartışmalarda, projelerde öngörülen potansiyeller, zamanlama ve bağlanan sermaye açık ortamlarda değerlendirilse, hem o yatırımı yapan kurum için hem de yatırım yapmak isteyen başka girişimciler için öğretici sonuçlara ulaşılır.
Azerbaycan'da uzun süren araştırmalardan sonra 1990'lı yılların hemen başında Gürcistan'a incelemeler yapmak için gittim. Gezimi organize eden kuruluşun başında Guram Galogre vardı. Bir akşam beni büyük bir tiyatroya götürdü; oyunu seyretmemi, sonra otele dönmemi istedi.
Tiyatro salonun büyüklüğü kadar doluluğu da dikkatimi çekti. Orada kaldığım sürece rehberimin yardımıyla tiyatro oyunlarını hepsini seyretmedim ama doluluk oranlarını gözleme fırsatı buldum.
Arada birkaç yıl geçtikten sonra, naif nehir kentlerinden biri olan Tiflis'e yolum düştü. İçimdeki merak ateşi beni tiyatrolara yöneltti. Salonların doluluk oranları iyice düşmüştü; rehberimin bana verdiği bilgiye göre kapanan tiyatrolar bile olmuştu.
Paranın izine basarak yürür
Guram Galogre ve diğer tanıdıklarım bir akşam yemeğine davet etti. Gece geç saatlere kadar yemekler yendi; tamadanın yönetiminde söylevler verildi ve çok sesli şarkılarla zamanın sırtımızdan nasıl geçtiğini unuttuk.
Gece Guram Galogre ile Rustaveli caddesinde kol kola yürürken sordum:
-Guram tiyatrolardaki bu çöküşü nasıl açıklıyorsun?
Hiç duraksamadan, sıkılmış yumruğundan fırlayan işaret parmağını gözlerimin içine doğru sallayarak,
-Rüştü Bey…Rüştü Bey…Kültür paranın izine basarak yürür!
Oteldeki odama döndüğümde zihnim uzun süre Guram'ın sözü üzerinde meşgul oldu; uykumun kaçtığını, yoksulluğun insani gelişmenin önündeki en büyük engel olduğunu değişik yönleriyle düşündüğümü anımsıyorum.
Frakfurt Kitap Fuarı'nda Nobel Ödülü'nü ülkeme getirmiş, bu prestijli ödülü ülkesine taşıma onuruna sahip yurttaşımız Orhan Pamuk'un konuşmasını okurken; Guram Galogre'nin sözünü bir kez daha zihnimin derinliklerinde bütün ayrıntılarıyla anımsadım.
Pamuk, konuşmasının bir yerinde şu görüşlere yer veriyordu:
"Dünyanın kültürel merkezlerinin yavaş yavaş değiştiğini, eski merkezlerin çekim ve güçlerinin dağıldığını hepimiz hissediyoruz. Hindistan ve Çin ekonomisinin hızla büyümesinde, petrol fiyatlarının yükselişiyle Batı dışı ülkelerde ortaya çıkan yeni zenginlerden ve yeni seçkinlerden söz ediyorum. Yalnız roman sanatının ve yeni bir milli edebiyatın yükselişi değil, bütün bir kitap sanayinin şekillenişi de, bu yeni Batı dışı burjuva sınıfının kendi kimliklerini nasıl tanımlayacaklarıyla ilgili. Kendi kültür ve kimliğimizin benzersiz olduğuna, başka kimsenin bizi anlamayacağına inanıp içimizi mi karartacağız, yoksa geçmiş kültürün zenginliğiyle, kendi farklılığımızı ifade özgürlüğünü yan yana getirmeye mi çalışacağız?"
Zenginlik üretirsek hikayelerimize kulak kabartılır
Zenginlik üretimi arttıkça, insanlarımızın yaşamı kolaylaştıkça, harcanabilir gelir içinde kültüre ayırdığımız pay büyüdükçe, okumanın erdemi de anlaşılıyor. Kendi merak dünyamız "…okumadan gelişme olmaz" yargısını çocuklardan başlayarak zihinlere perçinledikçe, "…hikayelerimizin dünya için ilginçliği" de artıyor.
Bazı okuyucuların "…çok fazla madde açısından bakıyorsun" dediklerini duyar gibiyim. Ama gözlüyor ve bütün kalbimle inanıyorum ki, biz kişi başına 15 bin dolarlık gelir eşiğini açtıktan sonra, hem kendi okurumuzun nicelik ve niteliği gelişecek, hem de başkaları bizim hikayelerimizin ilginç yönlerini anlayacaktır.
Bugünlerde krizle yatıp krizle kalkıyoruz. Büyük bir krizin, acı sonuçları olabilecek büyük bir sosyo-ekonomik depremin ortasındayız. Bu karmaşayı yönetme becerisi çok önemli.
Kültürlü, saygın, hikayelerine başkalarının ilgi duyduğu bir toplum yaratmak istiyorsak, zenginlik üretmeden başka bir yol olmadığına inanıyorum. O halde, hep birlikte oturup mobilyadan ilaç üretimine, makine üretiminden otomotiv yan sanaiine, lojistik hizmetlerinden, yazılım üretimine daha bir dizi üretim alanında ne yapmamız gerektiğini tartışmanın tam zamanı. Hep birlikte halatlara asılabilirsek, ülkemizin "cazibe merkezi" olması için her türlü olanağı vardır diye düşünenlerden biriyim.
Eğer "kültür paranın izine basarak yürüyen olgu" ise bu krizin fırsatlarını değerlendirmek, kültürü geliştirmenin de olmazsa olmaz koşulu. Hikayelerimize başkaların da değer vermesi bizi onurlandıracaksa, krizin fırsatlarına odaklanmamız gerekli…