Kriz sürecini ve sonrasını yönetmenin en etkili aracı
Talep daralması, nakit sıkıntısı ve ödemelerdeki aksamalar, iş dünyasının canını yakıyor. İşyeri yöneticileri, haklı olarak, krizin ne zaman biteceğini soruyor.
Krizin bir an önce bitmesi, büyüme dönemlerindeki güzel günlere geri dönülmesi çoğunluğun özlemi ve beklentisi.
Krizi yaratan etkenler üzerinde çalışanların aktardığı gerekçelerden birinde de, "Farklı seçimleri olan ve gelecek inşa etme iddiası taşıyan liderlikten yoksun olduğumuzda gerçekçi öngörüler yapılamıyor; önlemler alınamıyor" açıklaması yer alıyor.
Liderlik sorununu sadece iş ve insan yönetimi çerçevesinde ele almayalım. İşi yazı yazmak olan bizlerin liderliğin oluşmasında payı yok mu?
Yaptığımız analizlerin, günü kurtarma ile geleceği kurgulama arasında bir dengeye oturması hususunda gereken özeni, gayreti ve çabayı gösteriyor muyuz?
Bugünlerde, krizin yarattığı sonuçları analiz etmeliyiz; ama ondan da önemlisi kriz sürecindeki "geçiş döneminin yönetimi" ve "kriz sonrasının kurgulanması" konularını da tartışmalı, irdelemeli ve ortak bir yargıya ulaşılması için çaba göstermeliyiz ki, tam ve bütünlüğü olan bir iş yapmış olalım.
Liderlik, kriz zamanlarının tam da orta yerinde "geleceği inşa etmenin yol haritası" hazırlamada kitlelerin ortak aklını odaklayabilme becerisidir.
Yaşadığımız kriz aşıldığında, "işimizi yönetmenin aracı olan zihni modelimiz hangi varsayımlar temelinde inşa edilecek?"
Kriz sonrasını sağlıklı karar ve kurumlar üzerine inşa etmek istiyorsak; geleceğimizi biçimlendirecek olan "olası varsayımları" tartışalım.
İşyerlerinin gündemi
Yazılım sistemleri: Kriz sonrasına yönlendirecek olan gelişmeler arasında üzerinde yoğun bir biçimde tartışmamız gereken gelişmelerden ilki, "…satın almaların, satışların, üretim süreçlerinin, stokların,lojistiğin ve satış sonrası hizmetlerin anlık olarak izlenmesine olanak veren gerçek zamanlı yazılım sistemlerinin etkileri" olmalıdır. Bu teknik gelişme, "üretimin iç örgütlenmesini köklü biçimde değiştirecektir." Kayıtdışı sistemlerle kayıt sistemleri arasındaki "haksız rekabeti" azaltıcı etki yaparken; "rakip stratejilerini izlemenin önemini" artıracaktır.
İşletme yönetimlerinin "algılama alanı" dışa ve dünyaya açık olma ekseninde genişleyecektir. İşyerlerinde "verimlilik" temel yönlendirici olacak; bu nedenle "iş süreçlerinin hızlanması" hayati önemini koruyacaktır.
Satıcı piyasa egemenliği: İkinci önemli nokta, ulaşabilirlik ve erişebilirlik olanaklarının daha artacağı; "satıcı piyasa egemenliğinin" çok sınırlı alanlar dışına çıkamayacağı, "alıcı piyasalar egemenliğinin" ise "fiyat-maliyet eksenli üretim örgütlenmesini" çok ileri noktalara taşıyacağıdır. Tüketici, daha çok mal ve hizmete erişebilecek, mesajlarla ve interaktif ilişkilerle kendisine sunulan mal ve hizmetlerin seçiminde "farklı kültürel arka planların" güdülemesiyle karar verecektir. Kriz sürecini yönetirken, bu gelişme üzerinde gerekli tartışmayı yapar, bir ortak irade oluşturursak, rakiplerimizden de bir adım önde olur, işimizi iyi yönetmiş oluruz.
İşgücü profilleri: Yazılım sistemlerindeki gelişme ve tüketicinin elinin menziline giren mal ve hizmetlerin artması, fiyat-maliyet dengelerinin yeniden yapılanması, daha önce başlamış olan "…niteliksiz işgücünün sistem dışına itilmesi eğilimini" güçlendirecek. Kriz sonrasında "işgücü profilinin rekabet gücü yaratmadaki önemi" daha da artacak. Bu eğilimi dikkate almadan, krizin güncel sorunlarını aşırı değerlendirenler ve kriz sonrasına yatırım yaparak kendini hazırlamayanlar kaybetmeyecek mi? Sistemin, "emek-sermaye ekseninden, yaratıcı-girişimci eksenine" kaymasını dikkate almadan, kriz sonrasının karar ve kurumlarını doğru bir omurga üzerine yerleştirmek mümkün mü?
Karşılıklı-bağımlılık ilişkileri: Bu kriz sonrasında, üretim-istihdam, üretim-para, üretim hammadde ilişkilerindeki değişmeler daha da derinleşecek. Değer yaratma zincirinin halkaları arasında "güç kayması" olacak. Eğer biz, krizin ortasında, geleceği yaratacak olan bu "yeni yapılanma" konusunda varsayımlar üretmez; bir zihni model oluşturmaz, gerekli öngörülerde bulunmaz, alınacak önlemler üzerinde kafa yormazsak, kriz sonrasının fırsatlarından yararlanabilir miyiz?
İş çevresini gözleme: İş çevresi kavramının beş bileşene dayanır. Faktör koşulları, talep koşulları, karşılıklı-bağımlılık ilişkileri, rekabet sistemi ve rakip stratejileri. Kriz nedenlerini açıklayan gerekçelerden bir diğerinde de, "…akıl bir inanca ve ideolojiye emanet edildi. Piyasa sistemi sorunlarını kendi kendine çözer algılamasına aşırı vurgu yapıldı" deniyor. Kriz tartışmalarında makro çerçevelere aşırı vurgu yapılması bir "ideolojik saplantı" haline gelmiyor mu? Ne kadar sağlıklı olduğu belli olmayan rakamlara dayalı endeksleri durmadan tedavüle sunarak, sorunun işyeri düzeyindeki önlemlerine gerekli önemi vermemek bir başka "fetiş" olmuyor mu? Kuramı önemsemeyen bu tutum, "büyük resmi görmemizi" engellemiyor mu? Rakamlarla açıklamanın kolaycılığına aklı emanet etmiş olmuyor muyuz? Bir "denge kayması" söz konusu değil mi?
Bütünü gözden ırak tutmayalım
Piyasa yapıcı kuruluşlar etrafında örgütlenme: Kriz öncesinde başlayan, bu krizin yaratacağı "faz değişikliliği" ile daha da önem kazanacak olan bir başka eğilim, "piyasa yapıcısı kuruluşlar etrafında örgütlenen rekabet edebilir ölçek ve teknolojilerin yaratılması ve yönetim anlayışının geliştirilmesi"dir.
Ulaşabilirlik ve erişebilirlik olanaklarının yarattığı "üretimdeki dağılım ve homojenleşme", kitle kültürünün yarattığı "talep homojenliği" ve teknolojinin yarattığı "kalite homojenliği" kriz sonrasında iş yönetmenin omurgasını oluşturacak. Karşılaştırmalı üstünlük, karşılıklılık, haksız rekabet, rekabette şans eşitliği kavramlarına dayalı bütün tartışmalarımızın özünü "homojenleşme süreci" belirleyecek. Bir ülke ve ülkenin işyerleri, homojenleşme sürecinin yarattığı fırsat ve tehlikeleri tartışmadan, kavramadan, bildiklerini anlamaya dönüştürmeden geleceğe hazırlanabilir mi?
Makro çerçevede yapılan tartışmaların "yararsız" ya da "önemsiz" olduklarını söylemek istemiyorum.Ama, işyerleri düzeyinde "yatırım yönetimini" ve "işletme verimliliğini" etkileyecek eğilimleri iyi kavramadan, makro ve mikro algılamaların bütünlüğünü gözetmeden tam ve doğru bir iş çıkaramayacağımızı anlatmak istiyorum.