Kriz senaryoları
Kriz kelimesi tekrar en çok kullanılan kelimeler arasına girdi. Oysa dünya ekonomisi zaten 2008 (ya da 2007) yılında başlayan bir krizin ileri safhaları içinde seyrediyor. İniş çıkışlar yaşıyor ve yaşayacak.
Kriz gelişmiş ülkelere has bir kriz. Örneğin Afrika'da kriz yok. Türkiye'de de öyle. Ancak gelişmiş ülkelerden yansıyan ve yansıyacak etkiler var. Bizim gibi ülkelerin sorunu gelişen ülkelerden yansıyacak negatif etkilerin iyi idare edilmesi gereği.
Gelişmiş ülkelerin üç ana sorunu var: güven, bankacılık sektörü ve kamu maliyesi. En sonuncusundan başlayalım. Avrupa ve ABD'lerinde ülke ve eyaletlerin üzerinde önceden gelen borç stoku mirası ve bozulan gelir gider dengesi geleceğe yönelik riskler içeriyor. Avrupa'da bankacılık sektörü bilançoları bozuk ve bilançolarındaki ülke kağıtları bankaları daha da riskli hale getiriyor. Güven sorunu ise hem ekonomik gidişat hem de kamu yöneticilerine karşı gittikçe büyüdü. İşsizlik oranların düşmeyişi, ky-kurtarma mekanizmalarının oluşturulamaması, hatta durumun tam olarak kavranılamamış olması gibi faktörler halk ve şirketlerin yöneticilere karşı olan güvenini sarsıyor.
Durumun daha iyiye nasıl gideceğine değil de daha ne kadar kötüleşebileceğine bakalım. Yani kötü senaryoyu inceleyelim. Sonra da bu tür bir senaryo gerçekleşirse hangi kararların alınacağı ve sonuçların ne olabileceğini düşünelim.
İşte basitleştirilmiş bir "kötü senaryo."
Avrupa 'da büyük bir devlet ödeme güçlüğüne girer.
Bilançosunda bu devletin kağıtları yüklü olan (o ve diğer Avrupa ülkelerindeki) birkaç önemli banka sıkıntıya girer.
Avrupa'da bankalara olan güven genel olarak düşer ve bankalara hücum başlar.
Tüketici güveni iyice düşer ve ekonominin ciddi bir durgunluğa girmesi riski iyice ortaya çıkar.
Borsalar hem mali hem de reel kesim hisseleri tarafından düşer.
Kamu gelirleri düşmeye başlar.
Kamu borçlanması zorlaşır; maliyetler yükselir.
Yeterince kötü mü?
Bu durumda Avrupalı yöneticiler ne yapar?
Acil toplantı üzerine toplantı yapar.
Tekrar toplantılar yaparlar. 440 milyar euroluk fonu nasıl genişleteceklerini konuşup dururlar.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı ilk başlarda pek rahatlatıcı olmayan açıklamalar yapar. Sorunu AB'nin ve devletlerin çözmeye başlaması gerektiği açıklamaları yapar.
Toplantılar devam eder; Alman Başbakanı iç politikayı rahatlatmak için diğer ülkeleri suçlar.
Sonunda AMB devreye girer. Tüm AB üyesi ülkelerin bonolarını sınırsız (ya da ona yakın) limitle satın alacağını açıklar.
Piyasa (daha doğrusu bankalar) likiditeyle dolar.
Bankalara hücum yavaşlar. Ancak güven problemi devam etmektedir.
İyice artan euro (ve dolar) bolluğuyla altın yeni rekorlara ulaşır.
Kriz yeni bir fazına girmiştir.
Sözün özü, Avrupa'da bugün alın(a)mayan kararlar yarın para basarak geçici olarak çözülecektir. Asıl sorun olan güven ise ancak kalıcı bir çözüm ile çözülebilir. Avrupa (hatta Amerika) Brady tipi çözümlere doğru gidiyor. Ancak Brady bonolarına arka verecek ülke görünmüyor dünya ekonomisinde. Bunu ileride tartışacağız.