Kriz rüzgarı yoksulları daha fazla yoksullaştıracak

Tevfik GÜNGÖR
Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN [email protected]

Kriz rüzgarının finans kesimi ve reel kesimde yarattığı ve yaratacağı sorunlar tartışılırken "insan" faktörü unutuluyor.

İnsan faktörü gündeme geldiğinde ise genelde "varlıklı" kesimin varlıklarındaki azalma tartışılıyor.

Halbuki kriz rüzgarından en fazla etkilenecek olanlar yoksullar.

Prof. Dr. Nadim Macit, Thomas Pagge'nin Küreselleşme, Yoksulluk ve İnsan Hakları (Çeviri: Güneş Kömürcü, 2006) isimli çalışmasından da yararlanarak, küresel krizinin yoksulları nasıl daha fazla yoksullaştıracağını yazmış.

Prof. Dr. Nadim Macit'in yazdıklarının ilgi çekici bölümlerini sayın okuyucularıma aktaracağım. Prof. Dr. Nadim Macit diyor ki, "…tarihi tecrübe dikkate alındığında kökleşmiş kurulu sistemin (mevcut düzenin)yeniden şekillenmesi bazı sancıları beraberinde getireceği anlaşılabilir.

Sistemi (kurulu düzeni) tehdit eden zayıflıkları atmanın ve yeniden şekillenmenin dengeleri altüst edeceği ortadadır.

 Böyle bir süreçte hangi zayıf halkaların atılacağı bir yana, kapitalizmin merkezlerinden çevreye doğru her alanda ve her yerde 'yabancı konumuna düşürülmüş yoksulların' daha fazla yoksullaşacağı ve yabancılaşacağı bir gerçektir.

- Satın alma gücünün düşmesi nedeniyle üretilen malların ve verilen hizmetlerin fiyatı düşecektir. Mal üretimi ve hizmetlerin maliyetlerine çok yakın bir bedelle veya bunalımın derinleşmesi durumunda daha düşük bir fiyatla satımı yeni yatırımların önünü kilitleyecektir.

- İşsizliğin artmasına neden olan bu durum; ekonomik daralmayı, yani yoksulluğu beraberinde getirecektir.

 Ekonomik bunalımla birlikte yoksul sayısının 500 milyon daha arttığı iddiası ve 33 ülkede gıda kıtlığının yaşandığı gerçeği sadece sistemin iç yetersizliğinin arttığını değil, aynı zamanda dünyanın çatallanmaya doğru gittiğinin göstergesidir.

- Sistemi ayakta tutan ana omurga kesintisiz sermaye birikimini sağlamaktır. Merkezi ülkelerin bu alanda yaşayacağı bir zafiyet çevreye doğru büyüyecektir. Bu durum sistemin ürettiği boşlukları derinleştirecektir.

- Sistem sıkıştıkça 'ekonomik yükleri artırarak' saldıracaktır. Bu yapısal sorunlar, kaçınılmaz olarak 'parçalanmış bir dünya gerçeğini' karşımıza çıkaracaktır.

Çünkü sistemin ürettiği 'boşluklar' bunalımı aşmanın imkânını giderek ortadan kaldırmaktadır. Çevreyi boşaltan kentleşme süreci maliyeti artırırken, üretimden koparılmış ve boşluğa itilmiş önemli bir kesimin eğitim, beslenme ve sağlık gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılama imkânını daraltmaktadır.

Anılan boşlukların ve çelişkilerin varlığı ve bu ölçüde yaygınlığı, bunalımın derinliğini göstermek açısından önemli bir veridir.

Bu durum; demokrasi ve özgürlüğün asalı olarak gösterilen neo-liberal sistemi saldırıya itecektir.

Güven kaybı ve korku birlikteliğini pekiştiren tablo, serbest piyasanın temel mantığını ihlal etmenin yolunu açmıştır.

Müdahale alanının ekonomik baskıya dönüşen saldırısı, 'sistemin kendisine yabancılaştırdığı yoksulların sayısını artırdığı gibi, 'liberal saldırıya karşı ortaya çıkacak çeşitli politik seçeneklerin mağdurlar ve yoksullar tarafından sahiplenmesini sağlayacaktır.

Dünya liberal-kapitalist sistemin merkezi devletleri tarafından üretilen mağdurlar ve yoksulları konuşmaya başladığı an; bir geçiş çağının eşiğinde olduğumuzu söyleyebiliriz.

Böyle bir sınıra ulaşma ihtimali henüz yoksa da yoksul insanların ve mağdurların acil ihtiyaçlarını karşılamayı vaat eden veya bunu sağlayacak nitelikte önerileri olan siyasi anlayışlar taraftar bulacaktır.

Öyle görünüyor ki önümüzdeki süreçte siyasetin dili ve yönü değişecektir. Demokratikleşmenin nimetlerinden yeterince yararlanamayan ve bürokratik engellerin etrafında dolandırılan yoksulların, önümüzdeki dönemde zenginlerin saldırısına uğradıklarını dillendirmeleri bunun için yeterli olacaktır.

Varlıklarını devam ettirmek için 'yoksula yoksulluğunu satmayı' bir yöntem gören anlayışın ekonomik paylaşımda yaşanan uçurumu giderme konusunda kararlı tavır göstermesi zordur.

Bu nedenle önümüzdeki dönemde 'en yoksul cemaatler içinde' olan ve bu sorunlar üzerinde konuşan siyasi anlayışlar yükselişe geçecektir.

Bu sosyal gerçekliğin varlığı ve açıklığı siyasetin dilini, tutumunu ve yaklaşımını zorunlu olarak değiştirecektir. Bir tercihin gereği olarak düşünceye ve bilgiye dayalı şekilde üretilen siyasi bir seçenek ve demokratikleşme eğilimi önümüzdeki dönemin belirleyici söylemi olacaktır.

Sermayeyi ve teknolojiyi sadece birkaç yüz girişim kontrol etmektedir. Merkezi devletlerin katılımına dayanan dev şirketler, tüm dünyadaki üretimin dörtte birine sahiptir.

Orta sınıf üretmeyen ve hatta bu sınıfı daraltan ekonomik yapılanma, toplam nüfusun küçük bir azınlığına kapı açarak gerisini vitrinleri dışarıdan seyreden 'yabancılar' konumuna düşürmektedir.

Günün yirmi dört saati trilyonca dolar dünyanın belli başlı döviz piyasalarında saniyenin binde biri oranında hızlarla veri bitleri şeklinde dönüp dolaşırken, bu baş döndürücü tutarın ancak yüzde 10 kadarı mal ya da hizmet ticareti ile ilgilidir.

 Dünya nüfusu artarken yeni dünya ekonomisinde sistemden yararlananlar ve sistemin dışında bırakılanlar arasındaki uçurum giderek genişlemektedir. 48 ülkenin toplam gelirinin üç kişinin servetine, dünya nüfusunun yüzde 41'nin gelirinin dünyanın en zengin 200 kişisinin gelirine, dünya toplam gelirinin yüzde 35'inin 490 çok uluslu şirketin sermayesine denk düşmesi 'köyleşen sistemin haritasındaki uçurumları' yeterince göstermektedir.

İki milyar sekiz yüz milyon kişi ya da bir başka deyişle toplam nüfusun yüzde 46'sı Dünya Bankası'nın günde iki dolara tekabül eden yoksulluk sınırının altında, yani kişi başına düşen günlük gelirin 2.15 dolarlık satın alma gücünün olduğu hanelerde yaşıyor.

Ortalama olarak bu sınırın altında yaşayan insanlar söz konusu sınırın yüzde 44.4'ünün altına düşüyorlar. Diğer bir ifadeyle bu insanların bir milyar iki yüz milyonu söz konusu sınırın yarısından daha azıyla, yani Dünya Bankası'nın daha çok bilinen günlük 1 / 1.25 dolarlık yoksulluk sınırının altında yaşıyorlar.

Prof. Dr. Nadim Macit, küresel kriz rüzgarı sonunda sarsılan dünya düzeninde, "yoksulluğun artması sonucu yoksulların sorunlarının gündeme geleceğini", yoksulların kendi aralarında birleşmeleri sonucu veya yoksulların durumuna dayalı politikaların öne çıkması sonucu,önümüzdeki dönemde yoksulluk sorununun daha çok tartışılacağını söylüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
40 yılda ne değişti? 03 Ağustos 2018
Vizyon sahibi olmak 30 Temmuz 2018