Kriz, Preobrazhensky, Varga

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

 

 

1929 krizini Sovyet ekonomistlerinin iyi okuyamadıkları düşünülebilir. "Stalin'in ekonomisti" Varga'nın olup biteni nihayet anlamış göründüğü yılın 1936 olduğu bile söylenebilir. Tuhaf şekilde Keynes'in temel kitabı da o yıl çıkmıştı. Yani Batılı iktisatçılar da krizi -teorik olarak- okuyamadı dense yeridir. Ayrıca günümüzle ne alakası var sorusu da akla gelebilir. Alakası var ya da olabilir çünkü "entelektüel atalarımız uyumuyorlardı". Önde gelen pekçok -bazen Nobel ödüllü- iktisatçı en son yapılan, disiplinin sınırındaki araştırmaların geçmişte ortaya atılan tezleri -işe yarıyorlarsa- zaten içerdiğini söyleyip, kendi içine bükülmüş bir disipliner alan ve tarih öneriyorlar. Bu tez yanlıştır. Eskiden düşünülenlerin hepsi bugüne içkin değil ve hatta pekçok verimli olabilecek fikir terk edilmiş durumda. Kaldı ki bu doğru olsaydı da durum değişmezdi: Madem geçmiş fikirlerin özü bugünün modellerinde yatıyor, tersten bakıp geçmişten bugüne gitmek de bir yol olmalı çünkü böyle bir düşünce tarihi anlayışı bir tür tersinirlik içeriyor olmalı. Elbette bu tez zaten yanlıştır çünkü herkesin kendisine özel entelektüel komşuluğu olabilir ve neoklasik iktisat bütün bunları birbirine tercüme edip ölçemez.     

Troçki kampından gelen Preobrazhensky, yani Sovyet 1920'lerinin en önemli siyasal iktisatçılarından birisi -değişik iktisatçı türleri var; plancılar, istatistikçiler vb- partiye geri döndükten sonra 1929 kriziyle ilgili yazmıştı. Keza Varga 1930'larda uluslararası iktisatta neler olduğuna dair bir kavrayış geliştirebilen az sayıda isimden birisi sayılıyor. Farklı karakterler, farklı iktisatçılar ve kaderleri de farklı oldu. Ama bizi ilgilendiren konu açısından ikisi de önemli. Marksist teoriyi bilen ve o dönemin koşulları düşünülünce Batılı üniversiter iktisatçıların çoğundan entelektüel açıdan daha avantajlı konumda sayılabilecek bu isimler krizi nasıl analiz etti? Dahası bu analizler -ki neredeyse tamamen ayrı tellerden çalıyorlardı-  bugüne dair ne söylüyor?

Brüt sabit sermaye oluşumu topraktaki iyileştirmeleri, fabrika, makine-ekipman, yollar, demiryolları, hastaneler, okullar,  ticari ve sınai amaçla yapılan binaları içerir. Preobrazhensky'e göre Ortodoks Marksist yaklaşım sabit sermaye oluşumundaki gecikmelere bakmalı ve iş çevriminin dönüşünü buna bağlamalı. Böyle bakarsak -değerlerle değil fiyatlarla, ki nasıl bakmalı da tartışma konusu, eğer departmanlar-sektörler arası tek ve homojen bir organik kompozisyon (fiyat cinsinden bakılınca işgücü/sermaye katsayısı) yoksa- sabit sermaye oluşumu grafikteki gibiyse ortada bir düzelme/krizden çıkma yoktur.   

 

gunduz_grafik.20120904091344.jpg


Kaynak: Dünya Bankası (http://data.worldbank.org/indicator/NE.GDI.FTOT.CD)


Sabit sermaye oluşumu nasıl bir rol oynuyor? Marksist yaklaşımda Departman 1 sermaye, Departman 2 tüketim malları üretir. İki sektörlü büyüme modelinin eşdeğeri gibi düşünebiliriz. Preobrazhensky önce kendisini yeniden üreten bir iş (kriz) döngüsü, "normal iş çevrimi" üzerinden giderek Departman 1 veya Departman 2'de oluşan "sabit sermayenin yenilenmesinde eşitsizlik" temelli döngüselliği tanımlar. Sonrasında bu kısmi orantısızlık modelini bırakıp genele yayılan bir sabit sermaye yenilenmesinde gecikme halini anlatır. Burada temel amaç dış ticaret, veya "üniden çüncü şahıslar" devreye girmeden, ya da henüz kapitalizme açılmamış alanlar, neo-Luxembourgist bir açıklamaya gerek olmadan kapitalizmin krize nasıl girip çıkacağını anlatmaktır. 1929 ile ilgili katkısıysa yeniden üretim şemalarını monopollü rekabet için kullanarak piyasaya giriş engelleri, teknolojinin yeniden üretimi, üretimin kısıtlanması, monopollü rekabette "aşırı kapasitenin" sabit sermaye yaratımı/yıkımını nasıl geciktirdiğini açıklamaya çalışmasıdır. Enteresan biçimde Edward Chamberlin ve Joan Robinson'un 1930'larda teorileştirmeye başladığı monopollü rekabetin Marksist eşdeğerini düşünmeye başlamış bir ekonomistle karşılaşırız. Varga'nın Amerikan tarımında kapitalizme açılacak yeni alanların kalmadığını düşünmesi ve kamu harcamalarının rolünü ("suni Pazar yaratımı" adıyla kodlanan) bir türlü anlayamaması bir tezat teşkil eder. Varga'nın üstü örtük Luxembourg'culuğu mu, yoksa başka nedenler mi görüşünü bulandırmıştır? Bu başlı başına bir konu.

Evet, sabit sermaye oluşumu regülatör mü? Yeniden döneceğiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019