Kriz potansiyelini araştırmak...
TÜSİAD'dan MÜSİAD'a,TÜRKONFED'den TUSKON'a, sanayi ve ticaret odalarından borsalara,bir çatı kuruluşu olan TOBB'a sivil inisiyatiflerin gündemindeki öncelikler,ülke geleceğini nasıl inşa etmek istediğimizin göstergesidir.
MÜSİAD "orta gelir tuzağını " gündeme taşıdığında bütün içtenliğimizle alkışladık. TÜRKONFED "orta gelir tuzağına" yeni bir bakış açısı getirdiğinde, tartışma gündemini zenginleştirmeye katkılarının önemini anlatan yazılarla desteğimizi belgeledik.
Çoğumuz, inançlarımıza ve düşüncelerimize aykırı söylemlerden hoşlanmaz. Kültürümüzde "Dost acı söyler" atasözünü yaygın kullansak da... Mevlana'nın "Gerçek dostu olanların aynalara ihtiyacı yoktur" sözünü meydanlarda dile getirsek de, zenginlik yaratan aykırı söylemler yerine, bizleri sorgusuz alkışlayanları, hep iyi yanlarımızı söyleyip, eksiklerimize göz yumanları, yaptıklarımızı irdelemeden yüceltenleri daha hoş karşıladığımız da inkar edilemez...
Hayatın özgerçeğinden yana tavır koyanların başlangıçta azınlıkta kalmalarına sık rastlarız. Aykırı düşünce üreterek tartışma gündemini zenginleştirenler yalnız kalma riskini üstlenmek zorunda kalır.
Toplum olarak önemli zaaflarımızdan biri babalık, ağabeylik ve hamilik yapanlara, biat, itaat ve sadakat gibi edilgen tutumlara prim vermektir; bizi sağlıklı geleceğe taşıyacak olan aykırı düşünce üretenlerdir; aykırı düşünce zenginliğini görmezden gelenlerin sağlıklı gelecek inşa etmeleri çok zordur.
Denir ki, siyasetçiler bir sonraki seçimleri, gerçek devlet adamları ve gerçek kurumlar da bir sonraki nesilleri düşünür.
Kendi ayakları üzerinde durabilen, kendi programlarını ödünsüz uygulayabilen gerçek sivil inisiyatifler, siyasi irdelere payandalık yapmaz ve kendi korkularının esiri olmazlar. Orta ve uzun dönemli plan ve programlarını kararlıkla uygulamasına tanık olmadığımız örgütlenmeyi sivil inisiyatif olarak nitelemek yanlıştır.
Bağımsız sivil inisiyatifler "öngörme ve önlem alma disiplini" ödünsüz uygular; varlık nedenlerine yaraşır duruş ortaya koyarak, kendi üyeleri yanında toplumun bütününe de rasyonel bir otorite oluşturarak güven ve ilham verebilirler.
Gayrimenkul ve konut piyasalarının kriz ortamı oluşturan ,"girişimci enerjisi sapması" yaratan, "kırılganlığı artıran", uzun dönemli "geleceği güven altına almaya katkı yapmayan" özelliklerinin tartışılması sivil inisiyatiflerin gündeminde gerekli yeri almazsa, bir sorumluluk ihlali söz konusu olur.
Ülkemizin önde gelen STK'ları, "Gayrimenkul ve konut piyasalarında aşırı değerlendirmeler ve kırılganlık yaratan gelişmeler" konusunda değişik araştırmalar yaptırarak, öngörme ve önlem alma disiplinine sadakatlerini korumalı, kaynakları etkin kullanmanın temel araçlarından biri olan "erken uyarı" mekanizmasını işletmelidir.
Uzun dönemli gelecek, sorunlara geniş ufuktan bakmayı gerektirir. Tersi bir tutum, bizleri küreselleşmenin bugün ulaştığı aşamada gerekli refahı yaratmaktan uzaklaştır.
Ülkemizin önemli sorunlarından biri de kısa dönemli pragmatik sonuçlara abanma kurnazlığıdır.
Uzun soluklu gelişme yaratacak konular üzerinde odaklanma kolay değil; emek, zaman, direnme, bilgi, beceri ve yetenek gerektirdiğinden kısa dönemli kestirme çözümler pek revaçta tutumumuzdur. Bu genellemeyi sadece kendi gözlemlerime dayanarak yapmıyorum. Ahmet İnam, felsefe üzerine söyleşilerinde, "Bizdeki Anadolu kültürü daha çok pragmatik bir kültürdür. Yani iş bitirici, sonuç alıcı... Onunu için laflar çok önemli değil. Göçebe bir kültürdür bizimki, insan o anda doğayla baş etmek zorundadır. Laftan çok iş ihtiyacı vardır. Hikmetli sözleri belki bir yere yerleştiği zaman, işte o akşam vakti veya bayram günlerinde, törenlerde edebilir. İş sırasında edilmez. Dolayısıyla bizde o anlamda bir felsefe kültürü yok. Felsefi bakış biçimi değil, bilgelik vardır. Tasavvuf var ama tasavvuf felsefesi değil. Felsefe daha eleştirel, zaman zaman yıkıcı, daha alt-üst edici ve aslında sinir bozucu bir şeydir. Argo deyimi ile söylersek "gıcık" ögeler taşır içinde. Çekilmesi zor, berbat bir şeydir" diyor. (Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, Yıl 20,S.:1014)
İlber Ortaylı da, "Pragmatist tipler, uzun vadeli, meyvesini kendisinin toplayamayacağı şeylere fazla itibar etmiyor. Bu çok iptidai bir görüştür. 'Reform'dan, üç senede meyvesini toplayacağı projeleri anlıyor. Müteahhit ve köylü zihniyetidir bu. Küçümsemek için söylemiyorum. Köylü, haliyle tabiatla mücadele halinde ve karnını doyurmak zorundadır. 50 yıl sonra meyve verecek ağaçla değil, 3 senelikle uğraşır. Bizde böyle bir hava var. 20 senede netice verecek okullarla uğraşmazlar. Hiç kimse; ne bakan ne bürokrat" (Tarihin Sınırlarına Yolculuk,s 12)
Ülkemizdeki STK'ları kriz yaratma potansiyeli olan gayrimenkul ve konut sorunlarını geniş bir açıdan değerlendirerek, kriz oluşumunu engelleyecek erken uyarı yapma sorumluluklarını görmezden gelebilir mi?
Gayrimenkul ve konut piyasasında aşırı ve noksan değerlendirmelerin yaygın biçimde tartışılarak yurttaşların eksik bilgiyle karar vermeleri önlenmelidir. Bu, bireylerin, toplulukların ve toplumların ortak sorumluluğudur... Bu sorumluluk yerine getirilmezse, tarihin sivil toplum örgütlerimiz için görev sorumluluklarını yerine getirmedikleri hükmünü vermesi şaşırtıcı olmaz!