Kriz hedef şaşırtmamalı
Türkiye'de krizle ilgili söylenenleri ve yazılanları özenle izliyorum. Söylenen ve yazılanları iki nedenle kararlılıkla izlemeye çalışıyorum: Birincisi, benim ülkemin insanının da diğer ülke insanlarından farklı olmadığını biliyorum. İkincisi de, kendi yanılmazlığına inanmaktan daha büyük bir yanılgının olmadığını hayat sürekli kanıtlıyor.
Bilgi üretiminin ve yayılmasının alabildiğine hızlandığı çağımızda "bilgi kirliliği" bütün insanlığın sorunu. "Yazılanları kirlenmemek için okumuyorum" yargısı, kendi yanılmazlığımıza aşırı değer vermek olur ki, saygın olmayan bir anlayış olduğuna inanırım.
Her olağanüstü olay ya da olgu ister istemez dikkatleri belli noktalara odaklar. "Odak kayması" halk sözünde dendiği gibi, "ormana bakarken ağacı gözden kaçırma" gibi bir yanılgı yaratabilir.
İşyerlerimizde dönüşüm
Kriz, çıkış kaynağı nedeniyle "makro finansal sorunlara" odaklanılan tartışmalar üzerinde yoğunlaşıyor. Tartışmaya katılanlar, "büyük resim" ile "ayrıntı dinamiğini" birlikte ela alma çağrısı yapıyorlar; ama bu çağrı, sadece makro sorunlar, özelinde de finansal konular üzerine tartışma yapılmasını da engellemiyor. İndirgemeci yaklaşım, çoğu zaman "hedef şaşırtmasına" yol açıyor.
Ülkemizin büyük sorunu, ithal ikameci dönemin koşullarına göre oluşan "işyeri ölçekleri", "teknolojik donanımın yetersizliği" ve "yönetim anlayışındaki gelenekçi yaklaşım"dır. Önemini ve etkilerini hiç tartışmadığımız bu büyük kriz yaşanmamış olsa da, ölçek, teknoloji ve yönetim algılamasında "dönüşüm" işyerlerimizin temel sorunu olarak bütün ağırlığı ile sürmekte idi.
Bu yazıda özellikle "ölçek sorunu" üzerinde durmalıyız.
Eğer esnekliği, uyum yeteneği, yenilikçiliği ile işlevlerini yerine getiren "küçük ve orta ölçek işyerlerine" sahip olmak; bu işyerleri aracılığı ile "kaynak kullanma verimini" artırmak ve "sürdürülebilir rekabet gücü" yaratmak istiyorsak; krizle birlikte, işyeri yapılanmasında "ölçek sorunlarını" da ele almalıyız.
Neden ölçek sorunu gündemde? Niçin kriz ölçek sorununu gündemin ön sıralarına itiyor?
Birincisi ülkemizdeki küçük ve orta ölçek işyerlerinin "çok küçük olmaları"dır. Hangi sektörü ele alırsak alalım; işyeri sayıları öylesine rakamlara ulaşıyor ki, şaşırmamak elde değil. Bir de buna, değişik kaynaklardan sağlanan imkanlara " erişebilirlik" analizi yaptığınızda, çok büyük sayılar içinde kaynaklara "erişebilir işyeri" sayılarının azlığı, dönüşüm ihtiyacının ne denli büyük olduğunu gösteriyor.
Üzerinde durulması gereken ikinci nokta, küçük ve orta ölçekli işyerlerimizin "mesleki örgütlenme" bakımından da sorunlu olduğudur. İşyeri sayıları ile örgütlü işyerlerini karşılaştırdığınızda, sağlanan imkanlara erişebilirlik oranının düşük olmasının nedenini anlayabiliyorsunuz. Çünkü, hem mesleki örgütlenme düzeyi düşük hem de örgütlere "aktif katılım" yeterli olmadığı için "erişebilirlik katsayısı" da küçülüyor.
Çok tartışılmıyor ama birinci kuşak "küçük ve orta ölçek işyeri kurucuları" belli yaşa gelmiş durumda. Çoğunun çocukları işi sürdürme niyetinde değil. Bu nedenle, " gelişme umudu ve beklenti" bitmiş durumda. Bir de bu gelişmeye, küresel rekabet nedeniyle "azalan kâr marjı" eğilimi eklenince, birikimleri "gelişme yatırımlarına" yönlendirme yerine, toplumsal statüyü korumaya ve başka alanlara yönlendirme eğilimi hızlanıyor. Çocukların işi devralma istekliliğinin düşük olması, sahip-yöneticilerin yeni yatırım risklerini üstlenecek yaşı aşmış olmaları; ülkemizdeki küçük ve orta ölçek işyerlerindeki çok temel sorunu. Bu sorun, krizle birlikte daha büyüyecek. Küçük ve orta ölçek işyerlerinde "tasfiye süreci" hızlandıkça, "Ökurunun yanında yaşın yanması" olgusu ile karşılaşacağız. Bu yangını, en az hasarlı atlatabilmek için "vahşi dönüşüm" yerine "planlı dönüşüme" rehberlik etmek gerekiyor. Bu rehberlik, öncelikle sorunların bir de bu cepheden bakarak değerlendirmeyi gerektirir.
Ortaklık ve işbirlikleri
Küçük ve orta ölçek işyerlerinin krizle birlikte hızlanacak olan "tasfiye sürecinde", gelişme potansiyeli olanların zarar görmemesi için organik büyüme, ortaklıklar ve işbirlikleri süreçleri işleyecek.
Hep birlikte, potansiyeli olan işyerlerinin organik büyümesini sürdürerek rekabet edebilir ölçeklere ulaşmasının önündeki engelleri kaldırma ilk temel ödevdir. İkinci adımı, ortaklıklar ve işbirlikleri ile rekabet edebilir ölçek yaratma sürecidir. Buna "piyasa yapıcısı kuruluşlar etrafında örgütlenme" diyoruz.
Rekabet edebilir ölçek yaratmaya yönelik en büyük teşvik; konunun bütün yönleriyle tartışılmasıdır. Özellikle görsel ve yazılı medya bu konuyu gündeme taşır; zihni planda insanlar hazır hale getirilir, neleri yapabileceklerini, neleri yapamayacaklarını "anlamaları" sağlanırsa; "zihni meşrulaştırma" aşaması sağlıklı gelişir; proje ve uygulama aşaması da sınırları içinde bir sapmayla aşılabilir.
Krizi bütün etkileriyle tartışmak istiyorsak, tartışmaları önce finans sisteminin alanından çıkararak; karşılıklı-bağımlılık içinde bulunduğu diğer makro-ekonomik alanlara taşımalıyız. Ardından da, işyerleri düzleminde, mikro ekonomik yönlerini de ele almayıyız ki, son çözümde insan ve sermaye kaynaklarını üretim sürecinde doğru kullanabilelimÖ