Kriz 10 yaşında
Küresel krizin, bazılarına göre finansal krizin başlamasının üzerinden 10 yıl geçti. Ancak kriz hala farklı ülkeler de, farklı şekiller de sürmekte, küresel ekonomiyi tehdit etmeye devam etmekte.
Her krizde olduğu gibi bu krizde de ilk şaşkınlık atıldıktan sonra krizin kimin üzerinde kalacağı merak konusu idi. Şaşkınlık kısa sürdü. Krizin başında bu merak giderildi, maliyet sorunu çözüldü ve hemen her zaman olduğu gibi dünya ölçeğinde krizin maliyeti emekçilerin üzerine yıkıldı.
Lehman Brothers’ın batması ile bu defa krizin yaratıcıları da cezasız kalmayacak düşüncesi de böylece kısa süre sonra yok oldu. Çünkü hükümetler, bankaları, şirketleri daha büyük maliyetlerin doğmasını engellemek için kurtardılar. Bankacılar, CEO’lar primlerini de aldılar, tazminatlarını da.
Emekçilerin ücretleri ise reel olarak ciddi bir biçimde düştü, yetmedi, on yılın sonunda işsiz sayısı dünya da 200 milyona dayandı. Amerikalıların bile kriz nedeniyle yaşam boyu gelirlerinde 70 bin dolar kaybedeceği hesaplandı.
Krizin maliyetine katlanmak zorunda kalan çalışan yoksullar, işsizler, uygulanan istikrar politikalarına karşı durmaya çalışsalar da, başarılı olamadılar. Hatta kendi yanlarında olduğunu sandıkları siyasal partileri iktidara getirdiler, ancak o partilerde sonuç da istikrar programlarına evet dediler. Yunanistan’da Syriza buna güzel bir örnektir.
Krize karşı gösterilen ortak tepki ise, hemen tüm ülkeler de kitlelerin sağcı, radikal partiler kaymaları oldu. Bunda ABD ve Türkiye’nin izlediği politikaların neticesinde yaklaşık 10 milyon Suriyelinin mülteci durumuna düşmesi ve Batılı Ülkelerin bu göç dalgasından duydukları kaygı da belirleyici oldu. Bu kaygı öyle bir noktaya taşındı ki, yıllarca Nazi zulmünü yaşayan Polonya’da Neo-Naziler kendilerine taraftar buldu. Rusya ve Çin’de insan hakların üzerinden silindir gibi geçildi. Son olarak İsveç’te radikal sağcılar ikinci parti konumuna geldi. ABD Trump, Fransa’da Macron yeni sağın gözdeleri oldular. Bu sağa kayış ekonomi de farklılık gösterdi. Liberal geçinen sağcılar birden bire korumacılığa sığındılar.
Kriz halen devam etmekte. Özellikle gelişmekte olan ülkeler içinde dış açık veren, bütçe açığı yüksek ülkeler de, parasal genişlemenin de sona ermesi ile büyümenin finansmanını yurtdışı sermaye akımlarına edilmiş ise kriz farklı bir yüz ile üstelik te çok sert bir biçimde kendini gösterdi. Bu ülkeler de başı Arjantin, Türkiye ve Brezilya çekmekte. Ancak krizin diğer ülkelere yayılma riski de halen bulunmakta.
Krizin aşındırdığı toplumsal değerler bir çok ülke de sorun yarattı. ABD’de bankacıların etik dışı davranışları, otoriter sistem ile idare edilen ülkeler de yolsuzluk yapma eğiliminin yükselmesi çıplak gözle görünen örnekler oldu.
Krizin şansızlığı ise küresel ekonomiye yön veren ülkelerdeki lider eksikliği idi. Joseph Alois Schumpeter, bunu 1929 krizi için söylemişti. Şimdi de biz söyleyelim.