Kritik görüşme öncesi kalkınma planı analizi

Ümit ÖZLALE
Ümit ÖZLALE umit.ozlale@dunya.com

Geçtiğimiz hafta Sayın Erdoğan ve Sayın Özel arasında yapılan görüşmeden anlıyoruz ki, kalkınma planı ve orta vadeli programa bir destek isteniyor. Yıllar yılı kalkınma ekonomisi dersini vermiş bir akademisyen olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu planının iki eksiği var.

Bildiğiniz gibi bayram tatili son­rası CHP ekonomi kurmayla­rı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı arasında bir görüşme gerçekleşe­cek. Bu görüşmeyi “normalleşme” sürecinin ekonomi politikası tara­fında atılan olumlu bir adım ola­rak görüyorum.

Geçtiğimiz hafta Sayın Erdoğan ve Sayın Özel arasında yapılan gö­rüşmeden anlıyoruz ki, kalkınma planı ve orta vadeli programa bir destek isteniyor. Ben de bu yazı­da destek istenen kalkınma planı hakkında yazmak istiyorum.

Ortada bir plan var mı?

Yıllar yılı kalkınma ekonomi­si dersini vermiş bir akademisyen olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu kalkınma planının iki temel ek­sikliği var: kalkınma ve plan! Kar­şımızda daha çok somut bir plan­dan yoksun, kalkınma perspektifi zayıf bir iyi niyet belgesi var.

Neden kalkınma yok diyoruz? Çünkü bir kalkınma planı en baş­ta bir vatandaşın temel ihtiyaçla­rını karşılaması üzerine kurulu­dur. Hepimizin bildiği Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en altta gıda, barınma, dinlenme, güvenlik gibi ihtiyaçların karşılanması bu­lunur. Daha sonra da bir kalkınma planından fırsat eşitliğini ve sınıf­lar arası geçişkenliği nasıl iyileşti­receğini bir plan çerçevesinde an­latması beklenir.

Kalkınma planı bize ülkemizin içinden geçtiği barınma krizini na­sıl aşacağı ile ilgili neredeyse hiç­bir şey demiyor. Dikkat edin konut krizi değil barınma krizi diyorum çünkü başka şehirlerde okuyan öğrencilerin yurt çıkmadığında eğitimlerine ara verip memleket­lerine döndüğü, yaş almış vatan­daşlarımızın çocuklarının yanına taşınmak zorunda kaldığı bir süreç yaşıyoruz.

Pandemi sonrası kira endeksinin %68 arttığı (Euro böl­gesinde %14’lük bir düşme var), konut fiyatı-ortalama ücret oranı­nın son bir yılda %48 artığı bir ül­kede (Euro bölgesinde bizden son­raki en yüksek oran %13) barınma krizinin sadece daha fazla konut yaparak çözülmeyeceği ortada. Üstelik bu ülkede sadece en zen­gin %5’lik kesim ortalama olarak 20 yıldan daha genç konutlarda oturabiliyor. Bu ülkenin %75’inin oturduğu konutların ortalama yaşı 25 yıldan fazla. Kalkınma planı bu hayati konuda da sessiz.

Gelir eşitsizliğinin en çok arttığı 5'inci ülkeyiz

Kalkınma, aynı zamanda ucuz ve kaliteli gıdaya erişmek demek. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin üçte ikisi 2 günde bir et, tavuk ya da balık içeren bir yemeği yiyemi­yor. Küresel tarım katma değerin­den aldığımız pay devamlı düşüyor. Tarımsal amaçlı transferlerin büt­çeden aldığı pay 15 yılda %3.63’den %1.28’e gerilemiş.

Daha can alıcı olanını yazayım: TÜİK tarafından yeni açıklanan hane halkı tüketim harcamaları anketi en düşük geli­re sahip %20’lik grubun bütçesinin üçte birinden fazlasının gıda har­camasına gittiğini, işin içine ula­şım ve barınma girince de bu ora­nın üçte ikiye çıktığını gösteriyor. Kalkınma planı gıda enflasyonunu kalıcı olarak çözebilecek bir tarım reformundan ya da ulaşım maliyet­lerinin makul seviyelere nasıl çeki­leceğinden de bahsetmiyor.

Kalkınma demek, daha eşit ge­lir dağılımı demek, yoksulluğun az olduğu bir ülke demek… Son 15 yılda bütün dünyada gelir eşitsiz­liğinin

 en fazla arttığı ülkelerde beşinci sıradayız. 7 milyon yok­sul çocuğumuz var. Türkiye’de 0-17 arası çocukların ve gençlerin %45’i, yani yaklaşık yarısı yoksul ya da sosyal dışlanma riski altın­da. AB’de bu oran %24. Sadece son 10 senede bu oran tam %10 artmış. Kalkınma planı çocuk yoksulluğu­nu nasıl düşüreceği konusunda da sessiz. En basitinden okulda üc­retsiz yemek projesini bile plana dahil edip bütçeden pay ayırmak bile akla gelmemiş.

Yani o yüzden diyoruz ki bu önümüzdeki dokümanın bir kal­kınma planı olması için ilk önce içinde kalkınma olması gerek. Öz­demir Asaf’tan esinlenerek diye­lim ki “Kalkınmasız plan olmaz, olursa kalkınma planı olmaz”.

İçinde plan olmayan bir iyi niyet belgesi

Peki bu raporu biz bir plan ola­rak görebilir miyiz? Göremeyiz! Plan olması için içinde somut ey­lemler olması ve planın bize sun­duğunuz bütçe ve orta vadeli program ile uyumlu olması lazım. Böyle bir uyum var mı? Yok! Gelin biraz da bu kalkınma planının ek­siklerinden ve uyumsuzlukların­dan bahsedelim:

Türkiye’nin kişi başına milli ge­liri yüksek gelirli ülkelerin kişi ba­şı milli gelirine oranla geriliyor. Bu alanda en fazla gerileme yaşayan ülkelerden biriyiz. Milli geliri satın alma gücü paritesi (SAGP) üzerin­den ölçünce durum farklı diyenle­re de cevabımız hazır: Türkiye’nin milli gelirini SAGP üzerinden doğ­ru ölçmeniz için önce enflasyonu doğru ölçmeniz lazım. Yoksa bir önceki TÜİK başkanını yeniden atarsak, ya da TCMB’nin enflasyon hedefi olan %5’i kullanırsak ülke­mizi ilk 10 değil ilk 5 ekonominin arasında da görebiliriz!

Enerji ithalatçısı ülkelerde cari fazla verebiliyor

Plan açısından en problemli ko­nu ise yüksek hedefleri nasıl ger­çekleştireceğimiz. Bu kalkınma planında adeta bir mucize gerçek­leştiriyoruz ve çok değil üç sene içinde hem yüksek büyüme kay­dediyoruz hem de sıfır cari açık veriyoruz. Ama nedense bunun nasıl olacağına değinilmiyor. Bu cari açık meselesine de bir açıklık getirelim.

Her seferinde “enerji ithal ediyoruz, o yüzden cari açık veriyoruz” savunması yersiz. Çin, Almanya, Güney Ko­re gibi dünyada enerji ithalatçısı birçok ülke ca­ri fazla verebiliyor. Bizi kafa yormamız gereken yeni döne­min gerektirdiği üretim yapısı ve üretim desenine nasıl erişeceği­miz olmalı.

Üstelik cari açık vermek, yüksek büyüdüğünüz zaman tolere edile­bilir. Bu açığın finansmanını na­sıl sağladığınız önemli. Eğer bunu doğrudan yabancı yatırımlarla da sağlarsanız bir süre cari açık ver­mede hiçbir sakınca yok. Tabii doğ­rudan yabancı yatırım derken, bu ülkenin varlıklarının değerinin çok altında yabancılara satmayı kas­tetmiyorum. Peki orada durum ne? Kalkınma planının koyduğu yüksek hedeflere ulaşabilmek için yabancı yatırım çekebiliyor muyuz?

İlk önce kaliteli ve düşük mali­yetli yatırım çekmek için ülke risk priminin düşük olması lazım. Bi­zim CDS primimiz bu yazıyı ya­zarken 276’ydı. Aynı oran Brezil­ya’da 159, Meksika’da 111, Yuna­nistan’da 77. Bu durumda kaliteli yatırımı nasıl çekebiliriz? Yatırım çekmek kurumsal gelişmişlik ve inovasyonla olur. Peki kurumsal gelişmişlik göstergeleri nelerdir? Hesap verebilirliktir, düzenleme­nin kalitesidir, hukukun üstünlü­ğüdür, yolsuzluğun kontrolüdür Bu alanların tek bir tanesinde bı­raktım ilerlemeyi, aynı seviyede bile duramıyoruz.

Yatırım çekmek için ne yapmalı?

Yatırımcılar artık karar verme­de farklı kriterler gözetiyor. Diji­tal ve telekom altyapısının kalite­si işgücü maliyetinden daha önem­li. Ar-Ge yetkinlikleri, teknoloji ve inovasyon yetkinlikleri, hükümet teşviklerinden daha önemli. Emeği baskılayarak, kayıt dışına göz yu­marak, TL’yi değersizleştirerek bir rekabet gücü geliştiremeyiz. Geliş­tirmemeliyiz de. Ezberi bozmamız gereken bir dönemden geçiyoruz.

Peki bu raporda öngörülen he­deflere nasıl ulaşırız? Yani ne yap­malıyız? Biraz da bundan bahse­delim. Daha önce de bu köşede yazdım, ısrarla yazmaya devam edeceğim. Bir ekonomide enflas­yonu, işsizliği, cari açığı aynı anda düşürmenin tek bir yolu var: Ve­rimliliği arttırmak. Bir ekonomi­de ücretleri ve firma karlılıklarını aynı anda arttırmanın da yolu ve­rimliliği arttırmaktan geçiyor.

Peki verimliliği arttırmak için Kalkınma Planı ne öngörüyor? Neredeyse hiçbir şey öngörmü­yor. Mesela işgücü verimliliğin­de çok düşük bir artış bekleniyor. İnanılır gibi değil! Beceri uyum­suzluğu gençlerimiz ve iş dünya­mız için en büyük problem iken ve başlı başına bir verimsizlik unsu­ru iken, bu konuda Kalkınma Pla­nı’nda neredeyse hiçbir şey gör­müyoruz. O zaman bu yüksek he­deflere nasıl ulaşacağız?

Teknoloji adaptasyonu açısından 2 önemli problem

Devam ediyorum. Sıfır cari açık aynı zamanda bir ihracat patlama­sı demek. Bu ihracat patlamasını yükseköğrenim politikamızı, bece­ri politikamızı revize etmeden na­sıl gerçekleştireceğiz? Yeşil dönü­şümü ihracattan ödün vermeden nasıl gerçekleştireceğimiz de plan­da yer almıyor. Demir çelik, kimye­vi maddeler, çimento, cam gibi kilit sektörlerde yeşil dönüşümü sağla­madan mevcut ihracat hedeflerine bile ulaşmamız zor. O yüzden, büt­çede yeşil dönüşüme ciddi bir kay­nak ayırmamız gerekiyor. Böyle bir kaynak tahsisi görüyor muyuz? Maalesef göremiyoruz.

Bakın, gelişmiş ülkelerle bi­zim gibi gelişmekte olan ülkeler arasındaki verimlilik farkları­nın tamamına yakını teknoloji­ye uyumla açıklanabiliyor. Bizim yapmamız gereken ilk şey işgücü­müzün ve şirketlerimizin tekno­lojiye uyumunu sağlamak. Özel­likle küçük ölçekli işletmelerimiz teknoloji adaptasyonu açısın­dan iki önemli problem yaşıyor­lar. İlk olarak hangi teknolojilere ihtiyaçları olduğunu kestiremi­yorlar. Böylece yatırımlar konu­sunda yanlış kararlar alabiliyor­lar. İkincisi, teknoloji konusunda danışmanlık alabilecekleri etkili bir kurum yok. Bunun ışığında bi­zim yeni bir teşvik sistemi geliş­tirmemiz gerekiyor. Maalesef bu konu da kalkınma planında yok.

 Sonuç: Plan ve Program Uyumsuzluğu

Son olarak da aynı kurumlar tarafından hazırlanan Kalkın­ma Planı ve 2024 bütçesinin uyumsuzluğu konusundan bahsetmek istiyorum. Benim bu kalkınma planındaki hedef­lere ulaşılmasında şüphe duy­mamın en önemli sebeplerin­den biri de kalkınma planıyla bütçenin, deyim yerindeyse, farklı tellerden çalması. Kal­kınma Planı’nda belirtilen ön­celiklere bütçede daha fazla kaynak tahsisi yapıldığını gö­remiyoruz.

-Örnek mi istiyorsunuz? Böl­gesel kalkınma ve tarım kal­kınma planında hatırı sayılır bir yer kaplıyor ama 2024 büt­çesinin program ödeneklerin­de teklif edilen ödenek artışı ortalamanın altında.

- Örnek mi istiyorsunuz? Araştırma geliştirme ve yeni­lik! Kalkınma planı bilime ve Ar-Ge çalışmalarına daha faz­la kaynak ayıracağını söyler­ken bütçede Ar-Ge hizmetleri­nin payının %0.77’den %0.45’e düştüğünü görüyoruz.

-Örnek mi istiyorsunuz? Kal­kınma planı Sanayi 4.0’a uyum un öneminden bahsederken sanayinin geliştirilmesi ve üretim yatırımlarının destek­lenmesi programına 2024 bütçesinde ortalamanın altın­da bir ödenek artışı yapıldığını görüyoruz.

-Örnek mi istiyorsunuz? Kal­kınma planı işsizliği azaltmayı hedeflerken 2024 bütçesinde istihdam ve yerel yönetimle­rin güçlendirilmesi progra­mına ortalamanın altında bir ödenek artışı ayrılıyor.

-Sonuç olarak, ekonomi bü­rokrasisinin ana muhalefetin ekonomi kurmaylarıyla buluş­masını önemli buluyorum. İki tarafta da liyakatinden şüphe etmeyeceğimiz çok değerli isimler var. Bununla beraber, yapılan hatalara değil de elde edilecek başarılara ortak olu­nacaksa, kalkınma planının, enflasyonla mücadele progra­mının ve orta vadeli progra­mın içindeki eksikliklerin ve uyumsuzlukların ortaya kon­ması ve sağlanacak bir kon­sensusla revize edilmesi şart.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Para verme, akıl ver… 29 Mayıs 2024