Kredileri değil demokrasiyi genişletmek daha faydalı olur
Büyümede geçen yılın ikinci yarısına göre bir performans kaybı gözleniyor. Daha da önemlisi büyümedeki yavaşlamanın yılın kalan bölümünde daha da ileri boyutlara ulaşmasından kaygı duyuluyor.
Bu yüzden Merkez Bankası’nın faizleri düşürücü adımlar atması, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) tüketici kredilerini kısıtlamaya dönük son önlemlerini gevşetmesi tartışma gündemine giriyor.
Faizleri ve kredileri gevşetmek ekonomideki yavaşlamaya çare olur mu? Yoksa bu adımlar ekonomideki riskleri artırarak daha kötü sonuçlara mı hizmet eder? Doğru yanıtı verebilmek için büyümedeki yavaşlamanın dinamiklerine bakmakta yarar var.
Bu yıl büyüme hızı hükümetin yüzde 4 hedefinin altında kalacak. Ama büyüme hızının nerelere kadar düşeceğini kestirmek zor. Bunu, uluslararası sıcak para hareketleri ile iç politik gelişmelerin seyri belirleyecek.
Büyüme hızının düşmesine neden olan temel faktör, tüketici kredilerine getirilen kısıtlamalar değil, sıcak paranın kaçıyor olması. Sıcak para akımlarının terse dönmesinden önce Nisan 2013’te Türkiye’ye giren 12 aylık toplam sıcak para miktarı 57.5 milyar dolar düzeyindeydi. Bu miktar şubatta 18.1 milyar dolara kadar indi. Yıllardır çarkı sıcak parayla dönen ekonominin nefesi bu yüzden kesiliyor.
Türkiye’de büyüme hızını, zaten yıllardır hükümetin ve ekonomi yönetiminin izlediği ekonomi politikalardan çok, sıcak para hareketlerinin temposu ve maliyeti belirliyor. Ekonominin dümenini elinde tutan asıl kaptan sıcak para.
Bu nedenle tüketici kredileri cephesinde yapılacak bir değişikliğin sonucu belirleyici şekilde iyileştirme şansı zaten yok.
Buna rağmen tüketici kredilerinde bir gevşemeye gidilmesi iyi olur mu? Böyle bir adımın yarardan çok zarar getirme ihtimali oldukça yüksek. Çünkü Türkiye ekonomisi iç ve dış gelişmelerden ötürü en bıçak sırtı dönemlerinden birisini yaşıyor. Her an bir tetikleyici gelişme ile kurlar yeniden ateşlenebilir.
Özel sektörün yüksek döviz borçları yüzünden, kurların yükselmesi, bilançoların bozulması ve ödeme sorunlarına yol açabilir. Böyle bir durumda zincirleme etki ile işsizlikten bankacılık sorunlarına kadar birçok sorun büyüyerek karşımıza çıkar.
Bu yüzden kamu harcamalarından hanehalkı ve şirket borçlanmalarına kadar her alanda olabildiğince ihtiyatlı olmaya devam etmek daha doğru bir politika. Politikalarda gevşeme yönünde atılacak her adım, şirketler ve hanehalkları için riskleri artırarak daha yüksek maliyetler yaratabilir. Ayrıca bu tür adımların Türkiye’ye zaten soğuk bakmaya başlayan sıcak paranın tedirginliğini artırması da olası.
Yüksek enflasyon ve yüksek cari açık kurt kapanına sıkıştırılan ekonominin politika esnekliği de kalmadı. Büyümeyi desteklemek için atılacak her adım ya enflasyonu iyice yükseltecek, ya cari açığı ateşleyecek, ya bütçenin görüntüdeki dengesini ortadan kaldıracak.
Politika esnekliğinin bu kadar azaldığı koşullarda ekonomi için yapılacak en akılcı şey, dış dünyanın Türkiye’ye bakışının hızla bozulmasına neden olan politik davranışlardan vazgeçmek. Başbakan Erdoğan’ın kavgacı, otoriter politik tutumu ve hükümetin ifade özgürlüğünü kısıtlayan, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığına aykırı adımları, ekonomi için giderek daha fazla sorun haline geliyor. Çünkü global sıcak para akımlarının terse döndüğü günümüz koşullarında, bu politikalar Türkiye’ye karşı hassasiyeti ve kuşkuları iyice artırıyor.
Bu yüzden mevcut koşullarda, kavgacı politik gerilim taktiklerini terk etmek, demokrasi ve hukuk devleti alanında ters adımlardan vaz geçmek, ekonominin toparlanmasına kredi koşullarını gevşetmekten daha etkili olur. Üstelik bu demokrasi adımlarının, kredi koşullarını gevşetmedeki gibi ekonomide ters bir etki yaratma olasılığı da yoktur. Şu anda ekonomiye nefes aldırmak için demokrasiyi genişletmek, kredileri genişletmekten daha yararlı olur.