Krediler ve kredi kartı borçları

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Son BDDK verilerine göre bankalardaki toplam kredi miktarı sene başından 1 Ağustos tarihine kadar yüzde 19.5 oranında artarak 325 milyar YTL'ye ulaşmış bulunuyor. Kredi artış hızı geçen senenin aynı döneminde yüzde 12.5, tüm senede ise yüzde 26.5 idi. Kısacası, ekonomik gidişat ile ilgili tüm tereddütlere rağmen ekonomik aktivitenin en önemli göstergelerinden biri olan kredi artış hızında bir zayıflama görülmüyor. Özel sektörün Türk bankacılık kesiminden değil de yurtdışından elde ettiği krediler ise rekor üstüne rekor kırmakta. Resmi rakamlara göre 2007 sonunda 100.5 milyar dolar ve mart sonunda 110 milyar dolar seviyesinde bulunan bu kredilerin 2. çeyrekteki ödemeler dengesi gelişmeleri dikkate alındığında haziran sonu itibarıyle  125 milyar dolar mertebesine ulaştığı görülüyor. 6 ayda dolar bazında yüzde 25 artış hiç de azımsanacak bir artış oranı değil.

Normal şartlarda kredilerde görülen bu yüksek oranlı artışların ekonomik aktiviteye de yansıması beklenebilir. Ancak, gerek ilk çeyrek büyüme hızı, gerekse de sonrasındaki sanayi üretim artış hızları ve kapasite kullanım oranları böyle bir canlılığı teyit eder nitelikte değil. İkinci çeyrekte ortalama sanayi üretim artışı yüzde 3'ün biraz üzerinde. Temmuz ayı kapasite kullanım oranı da haziran ayına göre 2.3 puan, geçen senenin temmuz ayına göre de 2.1 puan gerilemiş durumda. Ekonomik aktiviteyi takip etmekte yararlı diğer bir veri de bütçedeki "dahilde alınan KDV" rakamı. 2. çeyrekte dahilde alınan KDV'nin geçen senenin aynı dönemine göre sadece yüzde 0.1 (binde bir) nominal bazda arttığını görüyoruz. (Reel bazda baktığımızda yüzde 10 kadar bir gerilemeden bahsedebiliriz.) Her ne kadar sene başında bazı gıda maddeleri ile turizm ve lokantacılık sektörlerinde yapılan KDV indirimleri dolayısıyla geçen sene ile tam bir kıyaslama yapma imkanı ortadan kalkmışsa da, iç talebin yeteri canlılıkta olmadığı rahatlıkla ifade edilebilir.

Kredi artışının ağırlıklı olarak ihracata yönelik sektörlerden ve/veya yatırım harcamalarından kaynaklandığı ve bu nedenle iç pazara şu aşamada fazla yansımadığı öne sürülebilir. Mutlaka ki, bu savda önemli bir doğruluk payı var. Ancak doğrudan iç tüketimi etkileyen tüketici kredileri ve bireysel kredi kartı borçlarındaki artışların da azımsanmayacak oranlarda olduğunu görüyoruz. İlk 7 ayda bu kredilerdeki artış oranları sırasıyla yüzde 20.3 ve yüzde 20.4. Geçen senenin aynı döneminde de artışlar yüzde 21.6 ve yüzde 13.5 olmuş. Yani, artış oranında bir azalma değil, aksine özellikle kredi kartı kredilerinde hızlanma olmuş. Bu bağlamda son dönemde artan rekabet ve taksitlendirme imkanları nedeniyle nakit yerine kredi kartı ile yapılan harcamaların yaygınlaşmasının bir yan etkisi olarak kredi kartı borçlarının da artmış olmasından söz edilebilir.

Yüksek faizler sayesinde bireysel kredilerden oldukça iyi bir gelir elde etmekte olan bankacılık sektörü gelişmiş ekonomilerle kıyaslamalarda bulunarak h‰l‰ tüketici kredileri ve kredi kartları kredilerinin milli gelire oran olarak oldukça düşük kalmış olduğunu savunmaktadırlar. Ancak kıyaslama yapılırken bakılması gereken başka veriler de var. Öncelikle bu tip kredileri yaygın olarak kullananların sabit maaşlı geliri olan orta sınıflar olduğundan hareketle, Türkiye'de reel ücretlerdeki artış önemli bir veri olmaktadır. Son veriler, 2008'in 1. çeyreğinde geçen senenin aynı dönemine göre nominal ücretlerde yüzde 9 kadar bir artış olduğunu, diğer bir ifadeyle reel bazda hiç artış olmadığını göstermektedir. (Bu dönemde toplam işgücü artış oranı da yüzde 2 civarındadır.) İkinci önemli nokta, ki buna hafta başında New York Times'da Türkiye'de kredi kartı kullanımı üzerine çıkan yazıda da değinilmiş, bu tür kredilerin toplam milli gelire değil, şahısların harcanabilir gelirine (personal disposable income) olan oranına bakılması gerektiğidir. İdeal olarak "harcanabilir gelir" hanehalkının net gelirinden ihtiyaç harcamalarının çıkarılması ile bulunur. 2007 yılı itibarıyle Türkiye'de hanehalklarının toplam tüketimi 605 milyar YTL, bunların içindeki mecburi ihtiyaç harcamaları ise 160 milyar YTL kadardır. Toplam kredi kartı borcunun 31.3 milyar YTL olduğunu dikkate alırsak bunun brüt harcanabilir gelire oranı yüzde 5.2, net harcanabilir gelire oranı ise yüzde 7 olmaktadır. New York Times'a göre yüksek borçlulukla yaşayan gelişmiş Anglo-Sakson ülkelerini saymazsak dünyada bu kadar yüksek orana sahip ülkeler Türkiye, Güney Afrika, Venezüella, Yunanistan ve Malezya'dır. Bu durumun pek sağlıklı bir gelişmeye işaret ettiğini söyleyemeyiz doğrusu.

Üçüncü veri tabii ki, kredi kart borçlarının takipteki alacaklar oranıdır. Son verilere göre Türkiye'de bu oran yüzde 6.5 civarındadır. Her ne kadar bu oran mesela ABD'deki yüzde 5.2 oranından yüksek ise de, kart borçlarının yüksek verimliliği de dikkate alındığında bu oranın şu aşamada bankacılık sektörü için bir tehlike arz ettiği söylenemez. Ancak takipteki alacaklar biraz da suyun üzerindeki buzdağı gibidir. Ekonomik şartlar ağırlaşırsa 2003'de Güney Kore'de yaşandığı gibi takipteki alacaklar bir anda balon gibi şişebilir ve sektörün ciddi şekilde başını ağrıtabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019