Krediler, makro-ihtiyati tedbirler ve cari açık
Son dönemde, (cari açık bağlamında) kredilerin artış oranı konusunda MB’nin hassas bir duruş sergilediği, gerek para politikası kararları, gerekse de makro-ihtiyati tedbirlerle kredi artış hızının kontrol altına alındığı gibi söylemleri (çoğunu da bizzat MB kaynaklarından) duyuyoruz. Hatta, kredilerin artış oranını yakından takip eden bazı yorumcular da son dönemde bir yavaşlama görüldüğünü vurguluyorlar. Ancak, açıkçası şahsen böyle bir eğilimi henüz net olarak gözlemleyebilmiş değilim.
Son açıklanan (15 Kasım tarihli) veriler, TL kredilerin senelik bazda %28.5 oranında artmış olduğunu göstermekte. Hatırlarsak, 2011 yılında kredilerin artış oranı %29 ve GSYH büyüme hızı %8.8, 2012’de ise kredi artışı %20 ve büyüme hızı da %2.2 olarak gerçekleşmişti. Bu sene ise nereden bakarsak %27 civarında bir kredi artışı gerçekleşecek olmasına karşın büyüme hızının %3.6 civarında gerçekleşmesi öngörülmekte. Kısacası, 2011 yılına yakın bir kredi artışı gerçekleşecek olmasına karşın büyüme hızımız 2011’e göre %5 civarında azalmış olacak. Buna mukabil, 2011’de %9.7 olan cari açığın milli hasılaya oranı, bu sene %7.5 gibi gene oldukça yüksek bir düzeyde gerçekleşecek. Demek ki, cari açık risklerimizi anlamlı bir şekilde azaltmak istiyorsak kredilerin artış oranını 2012’de olduğu gibi %20 civarına geriletmemiz gerekiyor. Ancak önümüzdeki senenin bir seçim senesi olduğunu da dikkate aldığımızda, bunun pek gerçekçi bir önerme olduğunu söylemek, sanırım doğru olmaz. Zaten, MB’nın her ne kadar söylemde hassasiyet gösterse de, fiiliyatta TL faiz oranlarını bugüne kadar kredileri yeteri derecede kısacak oranda artırdığı da iddia edilemez. Hatırlanırsa, 2011 sonlarında (kurdaki artış paralelinde) fonlama maliyeti 2012 yılının ortasına kadar yaklaşık 4 puana kadar artırılmıştı. Bugün ise ortalama fonlama maliyetinin bu senenin en düşük noktasına (Mayıs sonu) göre sadece 0.8 puan kadar artmış olduğu görülüyor.
Peki, son dönemde alınan ve ağırlıklı olarak tüketici kredilerini hedef alan makro-ihtiyati tedbirlerin kredi artış hızını sınırlamada bir etkisi olabilir mi? Açıkçası (özellikle genel olarak bankacıların verdiği “olumlu” tepkiyi de dikkate aldığımızda) alınan tedbirlerin krediler üzerinde oldukça marjinal bir etkisi olabileceği söylenebilir. Kredi kartındaki taksit sınırlamaları zaten bugünkü uygulamalar paralelinde. Sadece, otomobil kredilerine getirilen ana para ödeme şartının bir miktar kısıtlayıcı etkisi olacaktır. Ancak bankalar tarafından kullandırılan taşıt kredilerinin toplam bireysel krediler içindeki payının da sadece %2.5 civarında olduğunu hatırlamakta fayda var.
MB gecelik faizleri mümkün olduğunca düşük seviyede tutarken, TL’ye gelecek olası bir satış baskısı durumunda, daha hızlı bir faiz tepkisi verebilmek için de fonlamanın vadesini kısaltarak, gerektiğinde ortalama faizi MB borç verme faizi olan %7.75’e kadar çıkartmayı planlıyor. (“TL’ye ciddi bir baskı geldiğinde, bu oran dengeleri sağlamak için yeterli olacak mıdır?” sorusu ise bence anlamsız, çünkü politika faiz hadleri gerektiğinde aşılmak için vardır.) Herhalde, bugünkü küresel şartlar altında bundan daha büyüme yanlısı (pro-growth) bir MB politikası da izlenemezdi! Ancak, yukarıda da belirttiğim gibi, bu büyüme baskısı (veya ısrarı) cari açıkta Türkiye’yi riskli ülkeler kategorisinden çıkartacak bir düzeltmeyi de sağlayamıyor. İster altın ticareti dahil, ister hariç, veya enerji ithali dahil veya hariç (ki böyle bir yaklaşımı komik buluyorum doğrusu, enerji ithal etmeden Türkiye ekonomisi zaten toptan çöker), cari açıkta anlamlı ve bizi riskli ülkeler kategorisinden çıkaracak bir iyileşme ufukta gözükmüyor. Gelişmiş ülkelerde “uzun-dönemli durgunluk” olgusunun netlik kazanması da ihracat kanalıyla olabilecek bir düzeltme ihtimalini ortadan kaldırmakta. Geriye tutunulacak dal olarak “Dünyada dolaşan para bolluğu, zaman zaman kesintilere uğrasa da, devam edecek, bu da bizim bir şekilde cari açığımızı finanse etmemizi sağlayacak” senaryosu kalıyor. Açıkçası, ben de genel olarak para bolluğunun ister istemez devam edeceği görüşünde olmakla beraber, yüksek cari açığın sürdürülmesinin Türkiye için orta ve uzun vadede onarılmayacak daha temel sorunlara (sanayinin küçülmesinden tutun da uluslararası siyasette marjinalleşmeye kadar) yol açmakta olduğunu düşünüyorum