Kredi notu
Bu haftanın ana konusu hiç kuşkusuz Moody’s. Moody’s bir kredi derecelendirme kuruluşu. Kredi derecelendirme kuruluşları uluslararası küreselleşmenin ve uluslararası para hareketlerindeki serbestleşmenin ürünü. Paranın serbestçe akışının neredeyse istisna olduğu, sermaye hareketlerinin bütünüyle kısıtlar ve tahditler altında yürütüldüğü, görece kapalı ekonomilerin egemen olduğu küreselleşme öncesi dönemde ne uluslararasında büyük hacimde fon akışı olurdu ne de bunların riskini ölçüp açıklamayı iş edinmiş firmalar vardı. O dönemde uluslararası fon akışı daha çok devletten devlete borç alma- verme şeklinde gerçekleşirdi. Bu işlemlerde iktisadi verilere, risk hesabına falan fazla kulak asılmazdı. İşlemlerde ana kriter genellikle siyasi çıkar olurdu. 1970’li yıllarda başlayan ve giderek hızlanan küreselleşme ve serbestleşme bu tür siyasete bulaşık, müdahaleli fon hareketini bir anlamda tarihin çöplüğüne attı. Serbestleşen ve yoğunlaşan para hareketi yapılan işlemlerdeki risklerin belirlenip izlenmesini ve borç verenin bilgilendirilmesini gerektirdi. Bu işi adına kredi derecelendirme kuruluşu denilen firmalar üstlendi. Moody’s bunlardan birisi. Bizimle bağlantılı böyle iki kuruluş daha var. Bunlar da S&P ve Fitch.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının temel uğraşısı küresel bağlamda kredi kullanma arzusunda olan ülkelerin, kurumların, bankaların, şirketlerin kredi riskini ölçüp bunu kredi verenlere, yani riski üstlenecek olanlara bildirmek. Kredi riskinin ölçüsü kredi notu denilen bir özetlemeyle somutlaştırılıyor. Bu not genel bir duyuruyla açıklanıyor. Bu işlerle ilgili olan herkes borç isteyen herkesin risk durumundan haberdar oluyor. Ben uluslararası piyasalarda oyuncu olacağım, küresel fonları kullanacağım diyen aktörler böyle bir derecelendirme sürecinden geçmek zorunda. Dünyada borçlanmak isteyen çok sayıda aktör var. Esas işi kredi temin etmek olan kurumların kredi isteyen bu çok sayıda birimin taşıdığı riski tek tek belirleyip ona göre kredilendirme yapması, sonrasında da söz konusu riskin değişimini izlemesi neredeyse olanaksız. Küreselleşme sürecinde buna bulunan çare kredi derecelendirme kuruluşları. Bunlar borç isteyen ülkelerin de iktisadi birimlerin de kredi riskini belirleyip, ilan ediyorlar. Notu uygun bulup, riski üstlenmek isteyenler de bunlara kredi veriyor. Not düşük diye fonlamanın bütünüyle kesilmesi genellikle söz konusu olmuyor. Halk deyişiyle “kör atın kör alıcısı” oluyor. Borçlanma piyasası değişiyor, fon akışı yavaşlıyor, borçlanan daha büyük bir bedel ödemek zorunda kalıyor.
Kredi derecelendirme kuruluşlarıyla ilgili iki ana özellik var. Bunları bilmek gerekiyor. Bunlar durduk yerde hiçbir ülkeye, bankaya, şirkete falan bulaşmıyorlar. Bir talep olmaksızın hiç kimseyle ilgili değerleme yapıp, not verip herkese açıklamıyorlar. Borçlanma ihtiyacında olan her kimse, o bu kuruluşlara gidiyor, kendi bilgilerini bunlara açıyor ve risklerinin belirlenmesini istiyor. Kuruluş da değerlendirme yapıyor, not veriyor ve ilan ediyor. Bu işlemlere ihtiyaç var. Çünkü bu günün dünyasında kimse bir kredi notu olmaksızın uluslararası piyasalardan borçlanamıyor, hiç kimse de risk durumunu bilmediği birisine kredi vermeye yanaşmıyor. Birinci özellik bu.
Sürecin ikinci ana özelliği süreci başlatanın istediği zaman bunu sonlandırma imkanının olmaması. Örneğin, bir ülke kredi derecelendirme kurumunu davet edip, onun verdiği nottan hareketle borçlanma yaptıktan sonra kendi ekonomisindeki işlerin sarpa sarması nedeniyle düşürülen kredi notunu beğenmeyip süreci hemen durduramıyor. Kredi derecelendirme kurumu ülke ya da kim borçlandıysa onun risk durumunu izlemeyi ve bilgilendirme yapmayı her ahvalde sürdürüyor. Bunun nedeni de derecelendirme yapan kuruluşun borç alana adeta kefil olması. Borçlu yoldan çıkarsa kefil bu durumu bildirmek zorunda hissediyor. İşler toparlanınca ya da daha iyiye gidince kredi notunu yükseltmek de bu tabloya dahil.
Biz kredi derecelendirme kuruluşlarını sevmiyoruz. Laf aramızda dünyada bunları seven de pek yok. Bazı somut nedenleri de var bunun. Örneğin bu kuruluşların kimi değerlendirmeleri daha ilk bakışta yanlıymış, taraflıymış, gerçeği yansıtmıyormuş gibi görünüyor. Bunun illa da böyle olması gerekmiyor tabii. Ama verilen izlenim bu. Dahası, bu kuruluşların notlarının gerçeklikten fena halde saptığı durumlar da var. Bunun son örneği de 2008 krizi. Kredi derecelendirme kuruluşlarının hiç birisi krize giden süreci de bozulan göstergeleri de görüp, notlarına yansıtamadılar. Ya da yansıtmak istemediler. O gün bu gündür bu kuruluşların güvenilirlikleri ve kredibiliteleri yerlerde sürünüyor. Eskisi kadar kale alan yok bunları. Bizde Moody’s notu düşürdü ya. Belki de kredi notu düştü diye kahrolmamıza gerek yok. Ama neyin ne olduğunu bilmekte de fayda var. Ona göre davranmakta yarar var. Bu kurumlar buradalar ve işlerini yapmayı sürdürecekler.