Kredi krizinin neresindeyiz?
2000'li yıllarda ülkemizde uygulanan küreselleşme yanlısı politikaları savunanların ortaya attığı iddiaları sorgulamanın zamanı geldi. Başta sanayi olmak üzere üreten kesimlerden öncelikle mali sektör ve kamuya kaynak transferine odaklanan yaklaşımları savunmak adına farklı görüşler ileri sürüldü. Sınai üretim cephesinde faaliyet gelirleri eriyip borçlar büyüdükçe faaliyeti sürdürmek zorlaştı; hem de küresel düzeyde talebin görülmemiş düzeylere tırmandığı ve likiditenin bol olduğu dönemde. Bu süreçte gelir dağılımı ve rekabet koşullarının hızla bozulmasına kayıtsız kalan etkili çevreler, Türkiye'nin emek yoğun üretim konularından vazgeçmesi ve korumaya çalışmaması, hizmet sektörü konusunda uzmanlaşması gerektiğini iddia ettiler.
Son altı yılda ekonomimizde yaşanan gelişmelere baktığımızda yaratılan katma değer olarak sanayi ve tarımın gerilediği hizmet sektörünün ön plana çıktığı belirgin bir şeklide dikkat çekiyor. Küresel düzeydeki likidite bolluğu ve içerideki kredi genişlemesi de bu süreci destekledi. İnşaat ve taşımacılık çok hızlı büyüdü; dağıtım zincirleri hem sayıca arttı hem de genişledi. Hizmet sektörü yapısal olarak farklılaştı, iş yapma anlayışı değişti. Gözle görülebilen bu değişiklikler istatistiklere çok fazla yansıyamadı: Toplam istihdam değişmedi, belki sanayi ve tarımınki kısmen geriler iken hizmet sektörünün istihdamı artmış olabilir. Diğer taraftan sorgulanması gereken bir anormallik var: Hizmet sektörünün toplam krediler içindeki payı hızla artar iken cari denge içindeki net hizmet gelirleri 10 milyar dolar düzeyinin altına gerilemiş!
Bugün için küresel koşullar taban tabana zıt bir şekilde değişmiş görünüyor. Dünya ekonomisi hızla daralıyor, ticaret hacmi ve sermaye hareketleri seri bir şekilde küçülüyor. Küreselleşme eğilimlerinin yerini kamulaştırma ve korumacı eğilimler almaya başlıyor. Şimdilik sanayi üretim cephesindeki yaprak dökümü dikkat çekse de olumsuzlukların devam etmesi durumunda en büyük çözülmenin hizmet sektörü cephesinde olacağını görmek için kahin olmak gerekmiyor. Umulan nakit akışlarının yaratılamaması, bilançoların yıpranması ve kullanılan kaynakların geri ödenememesi ve giderek hızlanan bir daralma zaman içinde yaşanacak. Zira hizmet sektörü ekonomik büyüme ve daralma dönemlerine en büyük tepki veren sektör olma özelliğini taşıyor.
Bu aşamada sormak gerekiyor küresel düzeyde kamulaştırma ve korumacı eğilimler çeşitlenerek etki alanını genişletir iken hizmet sektöründe uzmanlaşmak mümkün müdür? Yanıt çok net: İmkansızdır ve yıkıcı bir daralma kaçınılmazdır. Bu gerçek ile tanışmak istemeyenlerin küresel koşulların bir an önce düzelmesi için dua etmek dışında yapabileceği fazla bir şey de maalesef yok. Ülkemizde 1994 ve 2001 yıllarında yaşanan krizlerde en büyük daralma hizmet sektöründe yaşanmıştı; zira sınai ürünlere yönelik iç talep daralınca ihracata yönelinmiş bu alandaki istihdamda çok büyük daralmalar yaşanmamıştı. Bu kez durum farklı küresel kriz nedeniyle önce sınai üretim sarsıldı, hizmet sektörlerinde şimdilik ciddi bir şey yaşanmadı fakat bu alana yönelik talep daralmaya başladı. Gelir dağılımının iyice bozuk olduğu, küresel kriz nedeniyle hareket yeteneğinin önemli ölçüde azaldığı ve tüm sektörlerin daraldığı bir krizi hiç yaşamamıştık. Kredi değerlendirme kuruluşu Moody's ın belirttiği gibi daha sıkıntılı dönemin başındayız. Herşey değişmek zorunda kalacak ve ağırlaşan olumsuz koşullara alışmak kolay olmayacak.