Kredi kartı ödeme aracı olsun da…

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

 

 

Ben bu ülkede bir zamanlar “günde 4 doların altında gelirle yaşayan kalmadı” cümlesini kurabilen “ekonomiden sorumlu” bir bakanı da gördükten sonra, siyaset erbabının “ekonomiyi şöyle uçurduk, milleti böyle refaha gark ettik” gibi ”gerçek ötesi politik edebiyatın” müstesna örneği olabilecek nutuklarına hiç kulak asmam.

Yıllanmış bir ekonomi gazetecisi olarak, ekonominin birey ve toplum boyutlarını sadece politika düzeyinde değil, “insanî olan her şey” düzeyinde kavramayan, dikkate almayan siyasetçi tipine, meşrebi ne olursa olsun, asla güvenmem.

Önüme gerçek diye konulanın içini dışını kurcalamaya çalışırım ki, sunulan gerçeğin “hakikatine” ulaşabileyim. Yeterli olur veya olmaz; ama söyleneni olduğu gibi kabullenmenin risk katsayısını bayağı düşürür. Bu kadarı bile hem meslekî hem de “aklî” sağlık açısından iyidir!

Ülkeye yayılan siyasi ve ekonomik gerilim atmosferine her gün “aşırı karbon salımı” gibi, akla ziyan yeni konular yükleniyor. Son günlerin gözde konuları arasında “Gezi Parkı-faiz lobisi” ve “faiz lobisi-kredi kartı” tartışmaları ön alıyor. Bakalım, durum nedir!

Ekonomiyi yakar!

Arkadaşımız Naki Bakır, bankalara kızıp kredi kartından “hırs” çıkarmanın ekonomik boyutunu rakamlarla ortaya koydu (DÜNYA, 23.7.2013.) Buna göre, Türkiye’de kullanılan toplam kredi kartı sayısı Haziran 2013 itibarıyla 56 milyon 500 bin.

Bu rakam, kredi kartı sisteminin, sosyo-ekonomik önem ve ağırlığını ortaya koyuyor. Cüzdanında farklı kurumların birden fazla kartını taşıyanları da dikkate alarak, nüfusun yüzde 65, 70’inin kullanıcı olduğu tahmin edilebilir.

Öznel veya Frenkçesiyle subjektif, herhangi bir gerekçeyle toplumun bu kesimine “kredi kartı kullanmayın” çağrısında bulunmak “ekonomik hayatın olağan akışına” ters düşer. Çünkü, kredi kartı, küresel ölçekte olduğu kadar Türkiye ölçeğinde de sistemin ayrılmaz parçasıdır. Ödeme ve kredilendirme gücüyle çarkları döndüren enerjiyi üretir. Özellikle tüketim ekonomisini ayakta tutar.

Hepsi bu kadar değil. Naki arkadaşım, alış verişte doğrudan hesaptan ödeme özelliğine sahip “banka kartı” sayısının 95,8 milyona eriştiğini de belirtiyor. Büyüklüğe bakar mısınız! Dahası, kart sistemi bu yılın ilk yarısında yaklaşık ekonomiye 240 milyar TL’lik işlem hacmi şırınga etti. Bu rakamın yıl sonu tahmini 430 ilâ 450 milyar TL. Bu “taşın” ekonomik sistemin temelinden çekildiğini bir düşünün!

Ödeme değil geçinme

Kredi kartı bu toplumun “çok büyük çoğunluğu” için ödemeden ziyade hayatı sürdürme, kendini ve ailesini geçindirme aracı işlevi görüyor. Kartı sadece ödemelerde ve sorunsuz kullanmak için toplumsal refah grafiğinin üst ucunda yer almak gerekiyor. Kalan kesimler, bir bankanın kartını başka bankanın kartıyla “döndürerek” geçinmeye çalışıyor; sonsuz bir borç sarmalını omuzlayarak.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun 17.9.2012’de açıkladığı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması-2011, ekonominin üstündeki “propaganda cilâsı” kazındığı zaman ortaya çıkan sosyo-ekonomi gerçeğin son resmî fotoğrafı. Toplumun en yüksek gelire sahip en tepedeki yüzde 20’si, toplam gelirin yaklaşık yüzde 48’ini; en düşük gelire sahip en dipteki yüzde 20’siyse gelirin yaklaşık yüzde 6’sını alıyor. Aradaki gelir uçurumu genişliği 8 kat!

Gelir dağılımını ölçen Gini katsayısını, Lorenz eğrisini geçiyorum. Çünkü, 2010 yılına göre milletin paylaşım durumunda bir değişiklik yok. Nüfusun yüzde 16,1’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Nüfusun yüzde 18,5’i “sürekli yoksulluk riski” altında. Üstelik bu oran 2009 yılında yüzde 17,3.

Bir de “maddi yoksunluk” var; TÜİK’in tanımına göre ciddi finansal sıkıntıyla yaşayan nüfus oranı, yüzde 60,4. Türkiye ekonomisinin kök sorunu kredi kartı filân değil; iş ve gelir üretemeyen, köle ücreti seviyesinden bir adım üste çıkamayan mevcut “cilâlı” yapı. ”Hakikat” cilânın altında, gerisi boş lâf!

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013