Kredi kartı, af ve ahlaki risk

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

ASLINA BAKASANIZ / Adnan Nas adnan.nas@tr.pwc.com Bir taraftan yerel ve yapısal sorunlar ve gerilimler, diğer taraftan küresel krizin etkileri yoğunlaşırken, belki de toplumda kötümserlik eğilimlerini dengelemek için ilk bakışta popüler görüntü veren girişimler de sıklaşıyor. Önce istihdam paketi içinde yer alan SSK prim affı, şimdi de kredi kartı faizlerinin sınırlanması ile ilgili tasarı bu açıdan öne çıkan iki önemli örnek. Belirli amaçları gerçekleştirmek için gündeme getirilen bu gibi yasal düzenlemeleri, aslında sanılandan fazla olan boyutları ve farklı etkileri ile irdelemek gerekiyor. Kredi kartları sorunu Önce çağdaş piyasa ekonomisinin önemli bir özelliğinden sözedelim. Piyasaların saydamlığı, homojenliği yani herkes açısından aynı sonuçları doğurması ve güvenliği, sağlıklı bir işleyişin vazgeçilmez koşullarıdır. Kurallar ve mevzuat, ancak bu özellikleri güçlendirdiği ölçüde haklılık kazanır. Kredi kartları, ötedenberi çokça gürültü koparılan ve tartışılan bir konu. Oysa sorunlu yani takipte olan kredi kartı alacaklarının oranı sadece yüzde 6'nın biraz üzerinde. Üstelik iki yıl önce yine benzer yakınmalar üzerine kısmi bir af içeren bir yasal değişiklik yapıldı. Daha bu değişikliğin sorunların çözümüne katkıda bulunup bulunmadığı yeterince netleşmeden, bu defa kredi kartı faizlerini mevduat faizinin iki katıyla sınırlayan bir yasa tasarısı parlamentoya sunulmuş durumda. Kuşkusuz geniş kitleleri ilgilendiren böyle konuların, temsili demokrasilerde önemsenmesini ve öncelikler arasına alınmasını olağan karşılamak gerekiyor. Ancak tasarının hangi sorunu ne kadar çözeceği, yaratacağı diğer sonuçlarla ilgili kitleye ve sisteme getireceği yarar ve zararların ne olabileceğini serinkanlı bir yaklaşımla ele alınmak gerekiyor. Ekonomide, özellikle kontrolü en güç olan perakende aşamasında kayıtdışılığı azaltmanın en etkili yollarından biri olduğu gibi, başka ülkelere göre hala çok küçük olan mali sistemin genişlemesine de katkı yapan, üstelik bilinirliği ve risk yönetimi kolaylığı bulunan böyle bir finansal enstrümanın, kullanıcıların sadece küçük bir bölümünün kronik ödeme güçlüğü içinde bulunmasından dolayı sadece getirisi yönünden regüle edilmesi, hiç de amaçlanmayan sonuçlara yol açabilir. Araştırmalara göre Türkiye'de kredi kartı tercihini faiz oranı değil, taksitlendirme ve alışveriş puanı gibi faktörler belirliyor. Alışverişlerin yüzde sekseni, kredi kartları ile yapılıyor. Faiz düşüşü, kullanımı yaygınlaştıran bu gibi uygulamaların daralmasına yol açacak. Buna karşılık ödeme kabiliyeti düşük kesimlerin kredi kartı talebi artabilecektir ki istenenin bu olduğu tartışmaya açıktır. Oysa farklı risk gruplarına farklı koşullar taşıyan ürünler pazarlanması, limitlerin düzenlenmesi, borçların sigortalanması, ürünü satan finansal kurumlar yönünden düşünülecek tedbirler arasında olumsuz sonuçları asgariye indirecek daha iyi alternatifler olabilirdi. Caveat Emptor ilkesi Ancak esas dikkat çekmek istediğimiz konu, bütün bu düzenlemelerde ve aslında ülkedeki hemen bütün regülasyon çalışmalarında gözden kaçırılan "Caveat Emptor" ilkesi. Latincede "alıcı dikkat etsin" anlamına gelen ve kısaca alışverişlerde sorumluluğun alıcıya yüklenmesini öngören bu anlayış, her türlü mal ve hizmet satışında alıcının (ya da yatırımcının) devlet ve mevzuat tarafından aşırı korunmasının maliyetleri artıracağını, bu maliyetlerin de sonunda kitleye yükleneceğini kabul eder. AB'nin de mevzuat uyumu sırasında dikkate aldığı bu ilke, piyasaların rekabetçiliği ve verimli işleyişi için bilinçsiz yatırımcının (alıcının) sisteme yüklediği aşırı maliyetin azaltılmasını gerektirir. Burada yapılan yatırımcının (alıcının) kaderiyle başbaşa bırakılması değildir; çare, onun bilinçlendirilmesi ve eğitilmesinde yatmaktadır. Tabii ki satıcının hata ve hile yoluyla yanlış yönlendirmekten dolayı sorumluluğu devam edecektir. Türkiye'de de sorunun sadece bankalar yönüne bakılıp ikide bir mevzuat ile yararı tartışmalı müdahaleler yapmak yerine, tüketici (kullanıcı) tarafına da bakmak gerekir. Bizde kapsamı ve sınırları belli olmayan bir garibancılık egemen olduğundan, tüketicinin hakları kadar ödevleri de olduğu pek söylenmez. Oysa alıcıları daha sorumlu kararlar almaya özendirecek ve/veya zorlayacak yöntemler yerine, sadece satıcıyı caydıracak toptancı müdahaleler, sözkonusu ürün ile ilgili piyasaların süratle riskin yönetilebileceği ve kârlılığın garantileneceği küçük boyutlara daralmasına, dolayısıyla sadece daha varlıklı ve küçük bir kesime sunulmasına yol açabilir. Yani ödeme güçlüğü içindekiler de dahil geniş kitle sistemin dışında kalır. Orta sınıfını geliştirmeye şiddetle ihtiyacı bulunan Türkiye'nin izleyeceği yol bu olmasa gerektir. Aflar ve ahlaki risk Amaçtan sapan regülasyonlara başka bir örnek de vergi ve sigorta kesintileri ile ilgili af kanunlarıdır. Sık sık çıkarılan aflar, kurallara güveni ve saygıyı azaltır ve uyumlu mükellefleri cezalandırır. Literatürde ahlaki risk (moral hazard) olarak adlandırılan bu durum, tıpkı yukarıda değinilen alışveriş finansmanındaki mevzuat düzenlemeleri gibi, ancak sistemin işleyişi tıkandığı ve müdahalenin yararı, muhtemel zararından fazla olduğu durumlarda hoşgörülebilir. Geçen haftalarda yasalaşan yeni istihdam paketinin bir bölümü de, SSK prim borcunu hemen ödeyen işverenlerin gecikme cezalarının yüzde 85'inin affını öngörüyordu. Muhtemelen tahsil edilememiş prim stoğunu azaltmak ve kaygıların arttığı mali disipline katkı sağlamak gibi bir yarar da sağlayacak olan bu düzenleme, çıkmazdaki sosyal güvenlik sistemi ile ya da paketin diğer olumlu hükümlerinde gözetilen işsizliğin azaltılması ile ilgili temel bir çözüm enstrümanı niteliği taşımıyor. Kayıtdışının azaltılması ile de bir ilgisi yok. Buna karşılık prim borcunu ödemiş olan işverenlerde bir burukluk yaratma ve sisteme güveni sarsma ihtimali var. Vergi aflarında da "stok affı" gibi kayıtdışını azaltan ve şirket aktiflerini güçlendirenler dışında ahlaki risk faktörünün ağırlığı artıyor. Sözün kısası, küreselleşen çağdaş piyasa sisteminde, bireyin hem yetkilerini hem de sorumluluklarını arttıran ve ahlaki riskleri asgariye indiren hukuk düzenlemeleri yapmak zorundayız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019