Kredi hacmi ve büyüme oranı

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Geçen haftaki yazımda enflasyondaki rekor artışa karşın bu sefer Merkez Bankası’nın politika faizini artırmasının neden çok da şart olmadığını düşündüğümü ve bunun nedenlerini paylaşmıştım. Keza, maliye politikasının da (OVP ve Bütçede verilen hedeflerden sapmamak kaydıyla) daha fazla sıkılaştırılmasının da şu noktada gerekli olmadığı sonucuna varmıştım.
Bu yargılarıma temel oluşturan en önemli gelişmelerden biri son haftalarda reel kredi hacminde gözlemlenen sert daralma. Döviz kredilerindeki daralma bankaların taze döviz kaynağı bulmakta zorlanmaları, kredi kullanıcılarının döviz kredisi talebinin gerilemesi ve bir takım makro-ihtiyati tedbirlerin hayata geçirilmesi gibi nedenlerden kaynaklanabilir. Ancak TL kredilerdeki azalma büyük ölçüde faiz hadlerinde meydana gelen artışın bir sonucudur. Gelinen faiz seviyelerinde ya kredi kullanıcıları kredi kullanmaktan imtina eder, ya da bankalar bu faiz seviyesinden kredi talep edenleri fazla riskli grubuna sokarak onlara kredi vermekten kaçınırlar. Kısaca döviz kredilerinden farklı olarak TL kredilerdeki azalma TL likiditesi kaynaklı değildir, çünkü istenirse MB bankalara bugünkü faiz oranlarından istedikleri miktarda kaynağı “geçici” olarak sağlayabilir. “Geçici” diyorum çünkü normal şartlarda kullandırılan kredi gün sonunda bankacılık sistemine zaten mevduat olarak geri döner. (Bankalar bazı rasyolarda (SYR ve likidite gibi) kritik seviyelere geldiklerinde de kredi kullandıramayabilirler, ancak (en azından yayınlanan rakamlara göre) bankaların henüz böyle bir duruma geldiklerini söyleyemeyiz.)

Öte yandan, bizatihi ekonomik aktivitenin azalması da toplam kredi ihtiyacını ikinci bir tur azaltır. Yüksek faizlerle karşı karşıya kalan ve gelecek endişesi artan tüketiciler (ihtiyaç, konut ve taşıt gibi) kredi kullanımlarını azaltarak daha çok tasarrufa yönelirler. Bu durum doğrudan şirketlerin cirolarını düşürür. Şirketler ise stok seviyelerini düşürerek ve ticari borçlarının vadesini uzatarak işletme sermayesi ihtiyaçlarını azaltmaya çalışırlar. (Ancak aynı anda alacaklılarının da vadeleri uzatması ters yönde bir etki yapar.)

Son haftalarda kredi hacminde görülen belirgin daralmanın ekonomik büyümeyi ne ölçüde zayıflatacağı ile ilgili kredi hacmi ve milli hasıla zaman serilerine bakarak kaba bir sonuç çıkarabiliriz. Örneğin milli hasılanın yüzde 4.9 daraldığı 2009 yılında toplam TL kredi hacmi artışı da yüzde 8.7’e gerilemişti. O yıl TÜFE’nin yüzde 6.5 olduğunu dikkate aldığımızda, her şeye rağmen TL kredilerin az da olsa reel bir artış gösterdiği görülmekte. Ancak bu senenin 3. çeyreğinde yıllık TL kredi artışı yüzde 13.3 olmasına karşın enflasyon yüzde 25’lerde. Diğer bir ifadeyle, yüksek oranlı bir reel kredi hacmi azalması söz konusu. Bu durumun devam etmesi halinde milli hasılada da ciddi bir daralma görmemiz şaşırtıcı olmayacaktır.

Açıklanan tüm öncü veriler de Türkiye ekonomisinin 3. çeyrekte bir durgunluğa, son çeyrekte ise daralmaya girdiğini göstermekte. Öte yandan, MB’nin faiz artırımından beri TL ve döviz mevduatlarında belirli bir stabilite sağlanmış gözüküyor. Hal böyle iken, şu aşamada TL faizlerin daha da artırılmasının geçerli bir dayanağı yoktur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019