Kredi gelişmeleri önemli olacak

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]





Hafta başında nisan ayı ödemeler dengesi verileri açıklandı. Cari işlemler açığındaki iyileşme devam ediyor. 2011'in Ekim ayında 78.6 milyar dolar ile rekor düzeye çıkan son on iki aylık cari açık, nisan ayında 69.2 milyar dolara düştü. Vurgulanması gereken bir diğer gelişme de dış 'kaynak' girişinin cari açıktan doğan finansman gereksiniminin oldukça üzerinde gerçekleşmesi oldu. Mayıs 2011'den Mart 2012'ye kadar bu iki kez gerçekleşmiş, o aylarda da her iki büyüklük arasındaki fark çok az bir düzeyde kalmıştı. Oysa nisan ayında 5 milyar dolar cari açığa karşın, dış finansman 6.2 milyar dolar oldu.

Cari açıktaki iyileşmenin önemli ölçüde ithalattaki düşüşten kaynaklandığını biliyoruz. Bunun arkasında ise ekonomimizin yılın ilk dört ayında önemli ölçüde yavaşlaması var. Ekonomik yavaşlamayı ise yurtiçi kredi arzındaki gelişmelerden ve o gelişmeleri doğuran politikalar ve koşullardan bağımsız olarak incelemek mümkün değil. Son yazımda kredi arzındaki gelişmelere de değinmiştim. Bu cephede ilginç gelişmeler yaşanıyor. Yurtdışına çok fazla odaklandığımız bu dönemde yurtiçi kredi piyasasında olan biteni daha ayrıntılı biçimde incelemekte yarar var.
2010'un sonlarına doğru Merkez Bankası (TCMB) yeni bir para politikası uygulamasına geçti. Yeni politikanın amaçlarından biri de o dönemde çok hızlı artmakta olan kredi arzının finansal istikrar açısından sakıncalı görülmesi nedeniyle, bu artışı sınırlamaktı. Bu amaca ulaşmak önce TCMB zorunlu karşılık oranlarında bir dizi artırıma gitti. TCMB'nin bu politikayı uygulamaya koymasından yaklaşık sekiz ay sonra, 2011'in Haziran ayının sonlarına doğru, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) devreye girdi ve kredi arzını sınırlayacak kredi karşılıklarının artırılması gibi bazı önlemler aldı.

Rakamsal gelişmeler

Şimdi sıra rakamlarda. Güncel kredi verileri hem BDDK hem de TCMB tarafından haftalık olarak yayınlanıyor. TCMB çeşitli kredi büyüklüklerini değerlendirirken doğal olarak haftalık oynamaları dikkate almak istemiyor. Bu nedenle, her haftanın kredi büyüklüğünü son on üç haftanın ortalaması olarak inceliyor. Daha sonra, 'bu haftaki' kredi büyüklüğünün (yani son on üç haftanın ortalama kredi değerinin) 'bir önceki haftaki' kredi büyüklüğüne (yani bir önceki son on üç haftanın ortalama kredi değerine) kıyasla yüzde ne kadar değiştiğine bakıyor. Bu dönemsel değişim oranlarını da yıllıklandırıyor. Bu yazıda böyle ölçülen iki farklı kredi artış hızına bakacağım: Tüketici kredileri ve lira cinsinden toplam krediler. Tüketici kredileri içinde bireysel kredi kartı değerleri de var.

2010'un tümünde yukarıda anlattığım gibi ölçülen tüketici kredilerinin dönemsel artış oranlarının ortalaması yüzde 31.3. TCMB'nin aldığı tüm önlemlere karşın, bu dönemsel ortalama 2011'in ilk altı ayında (ilk yedi ayda da) düşmüyor. Hatta belirgin bir miktar artış var: Yüzde 39.

2011'in ikinci yarısında Avrupa önemli ölçüde karışıyor. Yabancı finansal yatırımcıların risk alma iştahı özellikle ağustos ayından itibaren önemli ölçüde azalıyor. Bu olgu, bir yandan döviz kurunu yukarıya doğru itiyor bir yandan da doğal olarak yurtiçinde tedirginliği artırıyor. Hem BDDK'nın devreye girmesi hem de yurtdışındaki bu son derece olumsuz ortamın içeride tedirginliği artırması sonucunda kredi arzının artış hızında belirgin bir yavaşlama gerçekleşiyor. 2011'in son üç ayındaki dönemsel tüketici kredi artış hızlarının ortalaması yüzde 16.6'ya düşüyor.

2012'nin son aylarında tüketici kredisi hacminin artış hızındaki düşüşte muhtemelen TCMB'nin Ekim 2011'in sonlarından itibaren kısa vadeli piyasa faizlerinin yükselmesine izin vermesinin ve Kasım 2011'in sonlarından itibaren de gerçek politika faizi olan ortalama fonlama maliyetini belirgin biçimde artırmasının da rolü var. Tüm bu gelişmeler sonucunda tüketici kredisi dönemsel artış hızının 2012'nin ilk üç ayındaki ortalaması yüzde 11.1'e düşüyor. Lira cinsinden toplam kredi dönemsel artış hızı da benzer bir eğilim izlediği için, bu değişkene ilişkin değerleri vermedim. Sadece 2012'nin ilk üç ayındaki ortalama dönemsel artış hızının yüzde 15'e düştüğünü belirtmekle yetineyim.

2012'nin ilk üç ayındaki dönemsel kredi artış hızlarının ortalamalarının yüzde 14'e çok yakın olduğuna dikkatinizi çekerim. Yüzde 14'ün ne önemi var? Şu satırlar 26 Nisan günü yayınlanan yılın ikinci enflasyon raporunun '1.3' numaralı bölümünden alınma: "Tahminler üretilirken, önümüzdeki dönemde ek parasal sıkılaştırmanın daha sık yapılacağı ve buna bağlı olarak kredilerin yıllık büyüme oranının yüzde 14 civarında seyredeceği varsayılmıştır. Söz konusu varsayımlar altında enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2012 yılı sonunda yüzde 5,3 ile yüzde 7,7 aralığında (orta noktası yüzde 6,5) Ö gerçekleşeceği tahmin edilmektedir."   

Dolayısıyla, bu yılın ilk üç ayındaki kredi gelişmeleri TCMB'nin varsayımları ile uyumlu. Ancak bu uyumun sonraki dönemde bozulduğu gözleniyor. En güncel veriler 1 Haziran 2012 ile biten hafta için var. Nisan başı ile bu hafta arasındaki dönemde, yani iki aylık bir dönemde, dönemsel artış hızı tüketici kredileri için yüzde 17.3'e, lira cinsinden toplam kredilerde ise yüzde 25'e yükseliyor. Bu değerler henüz 2010'da ya da 2011'in ilk yarısında gözlenen artış hızlarından oldukça düşükler; ancak, kredi arzında son aylarda önemli bir artış olduğunun da altını çiziyorlar.

Olası sonuçlar

Tüm bu özetlediklerimi topluca görebilmeniz için bir de grafik vereyim. Grafik 1'de hem lira cinsinden kredilerin hem de tüketici kredilerinin (on üç haftalık ortalamalarının) bir dönem öncesine göre yıllıklandırılmış yüzde değişimleri gösteriliyor. 2011'in ortalarında her iki kredi türünün artış hızı zirveye ulaşıyor. Sonra hızlı bir düşüş var. Bu düşüş şubat-mart döneminde duruyor. Son iki ayda ise yine artış eğilimi başlıyor.

Son iki ayda ortaya çıkan yeni eğilimin sürmesinin enflasyon ve büyüme üzerine olası etkilerine gelince. Birincisi, ilk dört muhtemelen de ilk beş ayda önemli ölçüde yavaşlayan ekonomik büyüme oranımızda kıpırdanma başlar. Kıpırdanmanın ekonominin çarklarını daha hızlı döndürmesi için ise kredideki artış eğiliminin daha belirginleşmesi gerekir. İkincisi, enflasyona yukarıya doğru baskı oluşur. Son haftalarda ham petrol fiyatlarındaki düşüş dikkate alındığında enflasyona oluşacak yukarıya doğru baskı önemli ölçüde telafi edilecek demektir; bu baskının önemli bir ek enflasyonist sonucu olmaz.
 

fozatay.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018