Kral asla ölmez

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Plowden’a başvurarak Tudor kuramını biraz daha açık hale getirebiliriz. ‘Kral asla ölmez’ –The King never dies- ve ‘kralın iki vücudu aslında tek vücuttur’. Buradaki özellik sadece tüzel kişilikle cismani kişiliği veya kralın ofisiyle (göreviyle) doğal hayatını, insan olarak ölümlü vücudunu ayırmaktan ibaret değildir. Tam tersine özellik bu “iki vücudun” tuhaf biçimde kurgusallaştırılan bir hukuki anlatıyla aslında ayrılamazlığını vurgulama biçimindedir. Ayrılamaz ancak yine de “body natural” (fiziki vücut) ölünce kral da ölmüş olur. Ölmüş olur ama aslında aynı “body politic” (siyasi vücut) devam eder; kesintisizdir. Krallık makamında kimse olmasa dahi kral vardır; onun “body politic” olarak varlığı asla son bulmaz. Bu anlamda “kral asla ölmez”: Plowden (1816: 482-483, Article 242 a.)

Rex nunquam moritur. Elbette ölmeyen sadece kral değil; başkaları da var. Örneğin «Non enim potest respublica mori» (Baldo) kaydedilebilir: Baldus de Ubalsis’ten (Baldo) nakleden Mager (1991: 236). Mager burada res publica teriminin 13-15. Yüzyıllar arasındaki üç kullanımından bahseder. Christiana res publica; res publica civitatis karşısında res publica regni (regnum) olarak res publica; politeia olarak (Aristo) res publica. İkincisinde res publica kendi üstünde otorite tanımayan varlık olarak –universitas quae superiorem non recognoscit- görüldüğü için regnum ile aynıdır ve regnum da zaten aynı formülle imperium oluyor. Yani krallık imparatorluktur ve res publica da hem krallık hem imparatorluktur. Öte yandan Christiana res publica tamamen kiliseden oluşabiliyordu; yani res ecclesia –kilise- bir res publica olarak görülebiliyordu. Adeta Engizisyon'un sembolü haline gelmiş olan Tomás de Torquemada’nın amcası Juan de Torquemada 15. Yüzyıl ortasında res publica teriminden Christiana res publica’yı, yani res ecclesia’yı (kiliseyi) anlıyordu. Doğallıkla kilisenin başı Hristiyan res publica’sının da başı oluyordu ve Roma İmparatorluğu rahibine benzetiliyordu. Burada «pontifex maximus» ibaresi kullanılmamış da olsa kastedilenin başrahip olduğu, dolayısıyla Papa’nın Roma imparatoruna benzetildiği açıktır.

Res publica’nın çeşitli anlamlarının olabildiği aşikâr görünüyor. Esasen 13. Yüzyıldan itibaren çeşitli universitates artan biçimde birbirlerinin özelliklerini yansıtabiliyorlar ki ancak bu simetri hükmünü icra ettikten sonra, en sonunda ayrışabildiler. İşlerin daha da karışık olduğuna bir örnek için: Henk van Rinsum & Willem Koops (2016: 1-17), “University of Utrecht 1636–1676: res ecclesia, res publica and…res pecunia”, History of Education45 (1). Res pecunia parasal çıkarlar anlamına gelip Utrecht Üniversitesi’nin kuruluşu örneğinde din, devlet ve paranın ayrılmazlığına bir göndermedir.

Elbette kraliyetin veya imparatorluğun dignitas’ı da ölümsüzdü. Dignitas ölümsüz olmadan kral nasıl ölümsüz olabilirdi? Kral ölümsüz ise, kralın dignitas’ının bir uzantısı olan res publica (universitas) nasıl ölebilirdi? Bu nedenle res publica’nın mirasçısı da olmazdı çünkü devlet kendisinde ve kendisi için –Hegelci bir dokunuşla, "Der Staat keinen Erben hat. Der Staat immer an und für sich lebt"- daima yaşardı. Devletin değeri ve haysiyeti kesintisiz sürerdi. Zaten kesintiye uğraması söz konusu olmayan res publica –herhangi bir anlamında- miras alınamazdı çünkü hep var olurdu.

Başka bir ‘ölümsüzlük/zamanla sonsuzluk arasında’ türü için –sempiternity- Bernard of Parma’nın –Bern(h)ardus Parmensis- Glossa Ordinaria’sındaki Anka kuşu (Phoenix) ile «Dignitas non moritur» arasında kurduğu sembolik ilişki dile getirilebilir. Meşhur glossators Tancred of Bologna –Tancredus- ve Vincentius Hispanus’un öğrencisi olan Bernard of Parma önemli bir 13. Yüzyıl Canon Law (kilise) hukukçusuydu. Küllerinden tekrar tekrar doğan Anka kuşu aevum ve perpetuitas sembolü olmakla kalmayıp, aynı zamanda hem kendisi olan hem de olmayanı, türün devamını imgeliyordu. Zaman ve sonsuzluk arasında… Bununla da kalmıyor; kendi kendisinin sürdürücüsü, mirasçısı, soy ağacı oluyor. Ayrıca Anka kuşu ölmek için yaşar ve yaşamak için ölür çünkü «Mortuus aperit oculos viventis». “Ölüler yaşayanların gözlerini açar.” ‘Ecdadınızdan ders alacaksınız, tarih bilinciniz olacak’ anlamında görülebileceği gibi ‘yaşayanlar ölülerin eskatolojik yolculuklarının tecrübelerini paylaşır’ şeklinde de düşünülebilir. Miras hukukundaki «Le mort saisit vif» –ölü yaşayanı yakalar (ulaşır)- da buradan türüyor. Aynı şekilde “Kral öldü, yaşasın kral” da bu familyanın davamı olarak değerlendirilebiliyor. Bir ek daha yapalım: “Geçmişin ölü eli yakamızı bırakmaz” türü “özlü sözler” de Anka kuşu imgesiyle ilgili görülebilir.

Öte yandan ‘kralın asla ölmemesi’ son derece önemli çünkü interregnum –çoğulu interregna- istenmeyen bir durum: İki kral arasında ofisin boş kaldığı geçiş süreleri veya fetret dönemleri arzulanmıyor. Süreklilik esas ise, iki kral arasındaki geçiş döneminde krallık ofisi boş kalamayacağı için bir interrex –geçiş dönemi kralı- gerekecek ki Katolik siyasal teolojisinde Hz. İsa olabiliyordu: Kantorowicz (1997: 316). Bu yüzdendir ki Sir Francis Bacon kralın ne sadece doğal ne de sadece politik vücutlarının olduğunu, doğal ve politik vücutlarının bir arada olduğunu yazıyor. Kralın kurumsal vücudu doğal vücudunda ve doğal vücudu da kurumsal vücudunda iç içe, birbirlerine içerilmiş durumda. “There is in the king not a body natural alone, nor a body politic alone, but a body natural and politic together:” «corpus corporatum in corpore naturali, et corpus naturale in corpore corporato»: The Works of Lord Bacon with an Introductory Essay and a Portrait (1850), in two volumes, Volume I: 662, London: Henry G. Bohn, York Street, Covent Garden.

ABD’de seçilmiş başkanın (president-elect) görevi eski başkandan devralmasına kadar geçen yaklaşık iki buçuk aylık bir süre var. Kasım ayının 2’siyle 8’i arasındaki seçim gününden 20 Ocak’ta görevin devredilmesine kadar geçen bir süre söz konusu ve bu dönemde hem seçilmiş yeni başkan hem de görevdeki eski başkan adeta bir arada var oluyorlar. Ofisin sürekliliği tek bir gün bile bozulmadığı gibi adeta ‘fazladan bir kral daha” sistemde geçici bir süre için kendisine yer buluyor. Amerikan başkanı, bir tür “imkânsız kral” olarak ki burada “soyut kral” kavramına gönderme yapıyoruz, güçlü yetkilerle donatılmış, ama değiştirilmesi çok zor bir Anayasa’yla ve yerel meclislerin büyük ekonomik ve idari gücüyle sıkı sıkıya bağlanmış bir yönetici olarak siyasi tarihe adımını böyle attı. Unutmayalım ki kral veya body politic “soyut” olabildiği kadar “görünmez” veya “elle tutulmaz” da olabiliyordu: Plowden (1816: 425, Article 212 a.) Batı tarihindeki –uzun süren ve makamın boş kaldığı- imparator seçimlerinin veya papaların imparatorları/kralları bir türlü onaylamadığı/atamadığı istenmeyen dönemlerin bir daha yaşanmaması için önlem olarak görülebilir.

“Geçmişin ölü eli” kimsenin yakasını bırakmaz. Tarihten ve coğrafyadan kaçılmaz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019