Köylere bugünün objektifinden bakmak gerekir

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Köyden çıkarak kendi kariyerini geliştirmiş insanlardan beklentiler artıyor. Köy insanı, makam ve mevki sahibi olanların aldığı aylıkları, ticari kazançları alabildiğine abartma eğiliminde. Kentlerde tutunan iş insanlarının doğdukları köylerde herkese gelir sağlayacak olanaklara sahip olduğu, eli sıkı olduklarından kendilerine sahip çıkılmadığı gibi kolaycı algıya kapılma eğilimi güçlü. Bu eğilimi güçlendiren diğer bir etken de okumuş ama kasaba kültürünü aşamamış olanların köy insanına yaranmak için gelişigüzel işi iyi olanlarla ilgili koşullandırmasıdır. Gerçekten köylüye katkı yapacak birikimi olan insanlar, aşırı talep yaratılması nedeniyle yapabileceklerini bile yapmadan köy çevresinden uzaklaşmaktadır.

Ülkemizde kente göçün ekonomik gelişmenin türevi olduğunu çok geç kavradık. Köy kalkınma programları, kırsal kesimin hızla nüfus vermesini yavaşlatır; durdurur diye düşündük. Oysa sanayileşmenin, kentleşmenin, küreselleşmenin oku tam anlamıyla kentsel alanlarda yoğunlaşma yönünde ilerledi. Varılacak yeri gerektiği zaman öngörseydik, yeraltı ve yerüstü kaynakları, fiziki sermayeyi, insan kaynağını ve teknolojiyi bu yönde kullanır; daha etkili sonuçlar yaratabilirdik.

Yaklaşık yarım yüzyıldır köy, köy kalkınması, köy insanının zenginleşmesi üzerinde sürekli düşündüğümü, yazılanları okuduğumu, tartışmalara katıldığımı; kendi zihnimde yarattığım gerçekliğin bir kaç kez köklü biçimde değiştiğini biliyorum.

Giderek yok olmakta olan köylülüğün çok hızlı değişime uğradığı bir neslin çocuklarıyız. Öylesine büyük kırılmalar yaşadık ki zihni modelimizdeki "gerçekliğimiz"  değişince yeni duruma uyum için zorlandık. Kendi iç tutarlılığımızı koruyabilmek için özümüz, sözümüz ve davranışlarımızın uyumlu olması gerekiyordu. O uyumu sağlayacak net bilgiye erişecek ortam ve iklim yoktu. Her şey kırıntı bilgiler üzerine inşa ediliyor, "...miş gibi" yapma bir toplumsal hastalık olarak giderek büyüyordu.

Köyümle ilgili anılarımı ve düşüncelerimi kişiler üzerinden değil, olay ve olgular üzerinden; daha da önemlisi fikirler çerçevesinde anlatmanın doğru olacağı kanısındayım. Bugün kırsal kesimle ilgili düşüncelerim geçmiştekinden çok farklı. İç tutarlılığımızı aksatan, yaşam ırmağımızdaki akışları bulandıran çevresel güçleri görmezden gelirsem, anlattıklarım bir yarar üretmeyebilir.

Gelecek yaratmayan bir yapı

Bugün köy ve köylülük üzerinde düşüncelerimiz geçmişe göre çok net. Köylülük ilişkilerinin geride kalan bir üretim ilişkisi olduğunu büyük kitleler de anlamış durumda. Eğer böyle olmasaydı, bu toplum bu kadar kısa bir zaman içinde kırsal alanlardan kentlere taşınmazdı. Ataerkil büyük aileler bu kadar kısa zamanda çözülerek küçük çekirdek ailelere dönüşmezdi. Köylerdeki gençleri doğdukları yerde doyamadıkları için çeken kentsel alanlar kısa zamanda ülkenin hakim yerleşim yerleri olmazdı.

Bugün köy, köylü, köylülük hakkında düşünürken önce fiziki sermayeyi oluşturan topraklardan hareket ediyoruz. Ülkemizde köylerden göçü zorlayan gelir yetersizliğinin çok önemli nedeni, arazi mülkiyetlerinin alabildiğine küçük parçalara bölünmüş olmasıdır. Bu kadar küçük parçalara bölünmüş topraklarda tarım tekniklerindeki gelişme için yatırım yapmak büyük bir israfa yol açmaktadır.

Benim doğup büyüdüğüm köyün tüm topraklarını üç, bilemediniz beş traktör işleyebilir. Oysa Almanya'dan gelen gelirin de etkisiyle traktör, toprakları verimli işlemenin bir aracı olmaktan çıkmış, bir prestij aracı haline gelmiştir. Beş dönüm toprağı olanın da elli dönüm toprağa sahip olanın da traktörü vardır. Traktör yanında tamamlayıcı araçlarına da ciddi kaynak aktarılmıştır. Eğer bir fayda-maliyet hesabı yapılsa, köyümüzdeki traktör ve tamamlayıcı araç-gereçlerine yatırımın ne kadar gereksiz olduğu kolaylıkla anlaşılır.

Arazilerin küçük parçalara ayrılması yanında, ormandan açma olması, meyilli yapısı, sürme ve sulama sisteminin bilinmemesi nedeniyle, daha yüzeyden sürülmesi gerekirken; bilgisiz, sadece görüye dayalı toprak işleme, bitek toprakların derinlere kaçması, bitek olmayan toprakların üste taşınmasına yol açmıştır.

Toprak analizi, toprak işleme teknikleri, sulama yönetimi, tohum toprak ilişkisi, ürün deseni, ürünün piyasa değeri gibi herhangi bir strateji konsepti içermeyen, gelenek taassubundan beslenen anlayışlar tarım tekniklerine yapılan yatırımın geri ödenme zamanını alabildiğine uzatmıştır.

Köylüden yana olmayı popülist anlayışla ele alan okumuşlar, taraftar toplama, sempatik görünme için ayrıntı bilgisi özenine dayalı önderlik yapamamıştır. Bizim köyde mandıra ve hayvancılık konusundaki umutlu başlangıcın tam bir fiyaskoyla sonuçlanmasının ardında bilgisiz önderliğin ve kamu birimlerinin bilgilendirme, gözetim ve denetim yetersizliğinin payı büyüktür.

Ürün deseni önderliği

Köydeki göç sürecini, ekilmeyen ve dikilmeyen toprakları, tütün dikiminin kısıtlanmasını, köyde tütün yetiştirecek işgücü kalmamasını, tütün geliri ile bağımsız emeğin marjinal ve örgütlü işlerdeki çalışmasının gelir farklılıklarını analiz etmeden varılan yargılar, köylüden yana olmak değil; bilgisizliğin kurbanı olmaktadır.

Bugün boşalan köylerde toprağa dayalı zenginlik üretiminde öncülük edebilecek envanter alışması, toprak yönetimi, sulama yönetimi, alternatif ürün önerilerini gerçekçi biçimde yapabilecek örgütlenmeler yoktur.

Moda eğilimler büyük israfa yol açmaktadır. Ege' de ve Akdeniz 'de zeytincilik ve nar konusunda yapılan yanlışların acı sonuçlarını gözlemiş biri olarak, bizim yöremizde köyde kalanların yaşam zenginliğini artırmak için nelerin yapılabileceğini sürekli düşünürüm.

Son yıllarda bir başka büyük sorunla daha yüzleşiyoruz: İklim değişikliği, giderek artan kuraklığı de beraberinde getiriyor. Bizim köyde yaklaşık yetmiş yıldır su kesilmesine ilk kez tanıklık edildi.

Herhangi bir kamu biriminin bir yeraltı su araştırması yaparak, alternatif çözümler için köylerde yaşayanlara sunduğu bir bilgi de yoktur.

Köyümüzde bir "gölet projesi" ortaya atılmış, incelemeler yapılmış, yer belirlenmiş, ama bugüne kadar bir türlü kuvveden fiile çıkamamıştır.

Bugün köylüden yana duruş dendiğinde; toprakların rekabet edebilir ölçekte işletme yaratacak büyüklükte olmasını, toprak analizlerini, toprak işleme yöntemlerini, sulama yönetimini, ürün desenini, piyasa yapısını ve köylünün gelirinin köyde kalıcı etki yaratabilmesini anlıyorum. Eğer söylemler anılan somut projelere dayanmıyorsa, popülist bir anlayışın tuzağına düşmüşüzdür.  

Hayvancılık projeleri

Köylüden yana tutum bilgi ile beslenmiyorsa, gerçekten israf batağına saplanıyor. Hayvancılık alanında kamu destekleri bile yanlışlarla doludur. Ülkemizin meralarının niteliği, ıslah edilme olanakları büyük baş hayvan için elverişli değildir. Ekoloji ile evrimi birlikte ele alan yeni teknik gelişmeler hayvan performansını artırmıştır. Yeni gelişmeler, mera-odaklı, saldık çayıra Mevla kayıra anlayışına dayalı hayvancılığın, modern ve sabit beslemeyle karşı karşıya getirmiştir.

Ülkemizde sabit besleme ve yarı-mera odaklı küçükbaş hayvancılığın nasıl yapılacağını iyi bilmek, projeleri ona göre geliştirmek gerekiyor. Bu nedenle "saanen keçisi" üzerinde ayrıntılı araştırmalar yaptım.

Temel düşüncem şu; Bir çocuk, karnını doyurmak için ekmek çalsa, onu iki yıla mahkum ediyoruz. Bir aydın, okumuş insan yanlış bilgi aktararak insanların yüz bin lirasını sonu olmayan bir yatırıma yöneltirse kimse hesap sormuyor. Böyle bir yapıda kaynakların etkin ve verimli kullanıldığını söyleyebilir miyiz?

Kendi köyümde ve gittiğim diğer köylerde, ne yapılması gerektiğini soranlar oluyor. Küçükbaş hayvan yetiştirmelerini öneriyorum ama koşullarını da baştan belirtiyorum: Kaba ve karma yemin yüzde yetmişini kendi kontrolünüzde tutamıyorsanız, yatırım yapmayın. Başında bulmadığınız, birincil iş olarak benimsemediğiniz bir işe yönelmeyin; hayvancılık ciddi iştir; gerekli emek ve zamanı harcayın. Ürününüzün pazarlamasını daha başından iyi planlayın ki hüsranla sonuçlanan bir iş yapmış olmayasınız.

Doğup büyüdüğüm köyle ilişkilerimin akışlarının duruluğunu koruyan etkenler kadar, onu bulandıran etkenlere değinmeye çalıştım. İnanıyorum ki, yaşamımızın önemli bir kesitini oluşturan bir dönemin açık yürekle sorgulamasını yapmazsak kendimizi kandırmış oluruz.

Bir lise öğrencisi olarak köy kalkınması sevdasını zaman için ülke ve toplum kalkınmasına dönüştürdüğümü, ülkenin hemen her yerinde bildiklerimi paylaştığımın tanıkları yeteri kadar var. Yine de yaşam bütününün ne kadar bulandığını, ne kadarının bulanmadan aktığını kendi kendime soruyorum. Köy yaşamındaki ilişkilerin ayrıntılarını anlatmak roman sanatının işi. Biz kendi sorumluluğumuzu sorgulama özgüveni göstermeliyiz ki bizden sonraki kuşakların bulanmadan akmasında katkı yapabilelim.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar