Kötü haberle gündeme gelen madencilik
TKİ’nin ruhsatı uhtesinde tutarak kömür ocaklarının işletmesini rödovans payı karşılığı özel sektöre devretmesi sonrasında üretimin arttığı, üretim maliyetinin düştüğü işletmecilerce belirtiliyor. Bunda işletmecilerin üretimde taşeron kullanmaları ve “daha çok, daha ucuz üretim, daha çok kar” düşüncesiyle koruma ve denetime yatırının maliyeti artıracağı düşüncesi ile hareket etmeleri rol oynuyor.
Gelişmekte olan ülkeler uluslararası haber ajanslarında ve medya kuruluşlarında ölümlü kazalar, terör olayları, iç çatışmalar gibi bütüne yakını olumsuzluk içeren konularla ilgili olarak yer alırlar. Bu da bu ülkelerin “karanlık yüzleriyle” dünyaya yansıtılmaları sonucunu beraberinde getirir. Bunun gibi madencilik te ülkemizde, “Kötü haberlerle” kazalar-ölümlerle gündeme gelir.
Örneğin, 2012 yılı Haziran’ında Başbakan’ın “Madenciliği adeta kitleyen” bütün izinleri tek elde toplayan kararnamesi çok az haber olarak yer alıp yeterince tartışılmadı. Aynı şekilde TKİ’nin elindeki ocaklardan kömür çıkarma çalışmasını ruhsatı kendisinde kalarak, özel sektöre işletme iznini devredip bunun karşılığında rödovans bedeli denen payı aldığı düzenleme de ele alınıp yeterince tartışılmadı. 1995 yılında 26 ülkenin imzaladığı, bu yıl iki ülkenin daha imzaladığı İLO’nun Madencilikle ilgili Uluslararası Güvenlik ve Sağlık sözleşmesini Türkiye’nin 19 yıldır imzalamaması da yeterince ele alınıp irdelenmedi.
Şimdi bu durumun ortaya çıkardığı sonuçları ele alıp değerlendirelim:
TKİ’nin ruhsatı kendisinde kalacak şekilde işletme hakkını özel sektöre devretmesi sonucunda kömür üretimi 63 milyon tona yükslirken özel sektör, bunda kendilerinin payı olduğunu ve kömürü TKİ’den çok daha ucuza çıkartma başarısı gösterdiklerini açıklıyordu. Soma’da son kazanın olduğu ocağın işletme hakkını alan Alp Gürkan, 2012’de yaptığı açıklamada, “TKİ’nin 130-140 dolara mal ettiği kömürde biz maliyeti 23.8 dolara düşürdük”diyordu. 1985 yılında kurulmuş olan Soma Holding’in eski ortaklarından biri, “Biz, yıllar yılı çıkardığımız kömürü 500 metre ötemizdeki Soma santraline satamıyorduk. Son dönemde TKİ işletme devirlerinden sonra, devlet birçok işletmeden satın aldığı kömürü, yoksul halka bedava dağıtıyor. İşletmeler de ‘daha çok üretim, daha çok kar’ düşüncesiyle hareket ettikleri için, taşeronları devreye sokarak ‘daha çok üretim’ yolunu seçiyorlar. Sözleşmeler de yeterince detaya sahip olmadığı için ruhsat sahibi olarak asıl sorumlu TKİ olmasına karşın, sınırlı sorumlu işletme hakkını elinde tutan işletmeciler de, onların görevlendirdiği taşeronlar da maliyet getirecek, güvenlik önlemlerine yatırımdan kaçınıyorlar. Bunun sonucunda iş müfettişlerinin sayısal olarak yetersiz olması da, son örnekte olduğu gibi denetim görevlisi olarak işletmede çalışanların maaşlarını işletme yönetiminden almalarının yarattığı sonuç gibi çarpık bir model ortaya çıkıyor. Denetimler de ya tam yapılmıyor. Ya da göstermelik olarak ‘Mış gibi’ yapılıyor. Ortaya çıkan sonuç, bunu net olarak ortaya koyuyor” diyerek sektörün durumu ile değerlendirmesini belirtti.
Türkiye’nin imzalamadığı İLO sözleşmesinde maden işletmecisi işverenlerin, hertürlü kazaya karşı önlem almaları zorunlluğu, işçilerin eğitilmesi, risklerin saptanıp giderilmesi çalışmalarının yapılması, kaza sırasında kurtarma ve sağlık konularında kaliteli ve etkin davranılmasının sağlanması gibi konularda görevlendirilip denetlenmesini öneren maddeler içeriyor.
11 Ocak 2012 tarihinde seçim bölgesinde birçok kömür madeni olan CHP Bartın milletvekili Rıza Yalçınkaya, Çalışma Bakanı Faruk Çelik’e bir soru önergesi yönelterek 17 yıldır İLO’nun Uluslararası Maden sözleşmesinin hala neden imzalanmadığını sormuş. Bakanın verdiği cevap şöyle:”Maden işletmeleri sağlık ve güvenlik yönetmeliği ve sondajla maden çıkarılan işletmelerde sağlık ve güvenlik yönetmeliği incelendiğinde bahse konu olan sözleşme ile paralellik arz ettiği hatta çok daha kapsamlı hükümler içerdiği görülmektedir.”
Bunun sonucunda Enerji Bakanımızın “En iyi kömür işletmesi” diye taktim ettiği Soma Holding’in ocağında ,üç gün önceki kaza sonunda, dün saat 16’daki veriye göre 282 kişinin öldüğünü öğreniyoruz . Bu duirum sonrasında artık, ciddi kurallara ve gerekli denetime bağlı olmadığı ortada olan, bizi dünyada en çok ölümlü üratim kazalarıyla yüz yüze bırakan yapının, devam etmemesi, “madenciliğin yeni kötü haberlerle anılmaması” için, baştan sona yeniden düzenlenmesi gerekir. Bu düzenleme, en az Çin’de kazaları önleyici sonuç veren, riskli ocakların kapatılması gibi önlemler içermelidir. Madenciliğimiz ancak o zaman sadece kötü haberle anılan bir sektör olmaktan kurtulur.