Koşullar, para politikası ve faiz
Merkez Bankası geçtiğimiz yılın son aylarında para politikasında adeta eksen kayması olarak nitelenebilecek bir değişim gerçekleştirdi. Hatırlarsanız, bu yeni politika eksenini doğrulayan ama ihtiyat payı da taşıyan bir dizi yazı yazdım.
Şimdilik bu düşüncemden dönmemi gerektiren önemli bir gelişme olmadı. Faiz indirimlerinden beklenen sermaye girişini ters yöne çevirme, döviz kurunu yükseltme ve dış kaynak vadesini uzatma gibi gelişmelerde bir miktar mesafe alınmış gibi görünüyor. Para ve likidite bacağında uygulanan banka karşılıklarını yükseltme politikasından beklenen kredi freni sonucu da, söylenene göre bir kaç banka dışında, olumlu oldu. Bu gelişmeye uymayan bir kaç bankaya da sözel önlemler uygulandı.
Bütün bunlardan beklenen cari açığın daraltılması noktasında ise henüz net sonucu bilmiyoruz. Resmi ağızlar bunun biraz zaman alacağını ve beklememiz gerektiğini söylüyor. Biz bekleriz de ekonomi beklemiyor. Koşullar değişiyor. Değişen koşulların Merkez Bankasının yeni politikasını sürdürmesini zorlaştıracağı düşünülüyor. Faizin daha da indirilmesinin güç hatta imkansız hale geldiğini, faiz hareketinin artık yukarıya doğru yön değiştirmesinin gerektiği düşünenler de var.
* * *
İç ve dış koşullarda çok şey değişti gerçekten. Örneğin içeride enflasyon gerilemesinin sonuna gelinmiş olması böyle bir değişim. Büyümenin hala hızlı olup ithalatı sürüklüyor olması da beklentileri değiştirecek bir gelişme. Kredi yavaşlamasının zar zor sağlandığı ve bunun da sonuna gelindiğinin anlaşılmış olması da önemli bir değişim.
Değişen sadece iç koşullar olsa neyse. Esas önemli ve etkili değişim ivmesi dışarıdan, Orta Doğu-Kuzey Afrika bölgesindeki gelişmelerden geliyor. Yapılan değerlendirmeler bölgedeki olaylar sonucunda artan belirsizlik, yükselen petrol fiyatları vb gelişmelerden en fazla ve en ağır biçimde Türkiye ekonomisinin etkileneceğin gösteriyor.
Bizim inisiyatifimiz dışında gelişen bu olayların sonuçları para politikasında yaptığımız dönüşümünün hem ortamını hem de hedeflerini yakından ilgilendiriyor. Örneğin, bölgedeki olaylardan en fazla etkilecek ülke olacağımızın anlaşılması öteki ülkelerden ayrıştığımız yönündeki olumlu görüşü ve bunun yarattığı "riski düşük" ülke algısını tersine çevirmiş durumda. Bu Türkiye ekonomisindeki karar alma ortamınının değişeceğine işaret ediyor. Riski yükselen bir ülke konumuna gelmek faizin daha da düşürülmesine ciddi bir fren koyuyor. Tersine, faizin artan risk algılamasına göre yeniden ayarlanmasını, yani yükseltilmesini zorlayabilecek yeni bir durum önplana çıkıyor.
* * *
Risk algısındaki değişmenin yanısıra daha somut sonuçlar yaratarak yeni para politikasının sürdürülmesini zorlaştıracak başka yansımalar da var. Örneğin, bölgedeki olayların petrol fiyatlarına getirdiği yükselme ivmesi böyle bir gelişme. Petrol fiyatını yükselmesi bir yandan enflasyonu beslerken bir yandan da cari açığı büyütecek. Dikkat ederseniz bu gelişme yeni para politikasının başarı olasılığını yakından ilgilendiriyor. Yeni politikanın başarılı olabilmesi için enflasyonun bir süre daha düşük düzeyde seyretmesi gerekiyor. Petrol fiyatı artışı bu süreyi kısaltıyor, hatta ortadan kaldırıyor.
İkincisi, yeni politikanın başarılı olabilmesi için düşük faizin hızla döviz kuruna oradan da ithalata yansıyarak cari açığı frenlemesi ve geriletmesi gerekiyor. Petrol fiyatlarındaki yükselme doğrudan cari açığı büyütüyor ve daha da büyüteceğe benziyor.
Bu gelişmelerin ışığı altında para politikasının oturtulduğu yeni eksenin daha ne kadar sürdürülebileceği sorusu gündeme geliyor. Artık faizin ne kadar düşürüleceğinden çok ne zaman yükseltileceği sorusunun ilgi çekeceğini düşünüyorum .