KOSGEB ya da yapılara hayat katma

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Bilim ve teknoloji, sürekli "erişebilirliği" kolaylaştıran buluşlar yaratıyor.

Düne göre bugün, eğitim düzeyi ve sosyal konumu çok farklı da olsa, ihtiyacı olan herkesin bilgiye erişmesi çok kolay ve ucuz.

Bilim ve teknolojinin sağladığı olağanüstü ucuzluğa ve kolaylığa rağmen, gelişmenin doruklarındaki ülkelerde "yakın temasın" önemi ve etkisi göz ardı edilmiyor.

KOSGEB'in yıl sonuna kadar 81 il örgütünün tamamlanması "yakın temas" olanakları yarattığı için yararlı bir adım.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Bakan Nihat Ergün gazetecilerle yaptığı toplantıda; KOSGEB'in bu yıl 370 milyon TL olan bütçesinin artırılacağını söylüyor. Kredi Garanti Fonu'nda 1 milyar 240 milyon lira fonun bulunduğunun altını çiziyor. KOSGEB'in veri tabanına kayıtlı işletme sayısının 400 bini bulacağını müjdeliyor. Bankalara, küçük ve orta ölçekli işyerlerine daha cömert davranmaları için çağrı yapıyor.

KOSGEB'in kuruluş günlerinden bugüne umutları, beklentileri, çıkan yasaları, oluşturulan ideal bütçeleri, bütçelere el konmaları, söylenenlerle yaratılan sonuçlar arasındaki kopuşları yakından izlemiş biri olarak, aklım ve birikimlerim, anlatılanlar karşısında mesafeli durmak gerektiğini söylüyor.

Biliyorum ki, bizim ülkemizde tüy bitmemiş yetimin payı olan kolektif kaynaklardan yapılar oluşturulur; ama işlevler ve kültür oluşturulmasının nasıl yapılacağı tanımlanmadığı için söylenenlerle yapılanlar arasında iç tutarlılığı sağlanamaz.

Sormak hakkımız olmalı

KOSGEB ile ilgili düşünceler ve düşlerin hayatın öz gerçeğine uygunluğunu ancak soru sorarak yakalayabiliriz. O zaman yapılan açıklamaların ayaklarının ne kadar yere bastığını anlayabilmek için bazı soruların net yanıtlarını bilmemiz gerekir.

Birincisi, KOSGEB'in ürettiği kamu hizmeti alanı, hizmet işletmeleri ile genişledi. Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın elinde kaç hizmet işletmesi ne kadar imalat işletmesi bulunduğuna ilişkin net bir sayı var mı?

İkincisi, sayılar da yetmez; imalat işletmelerinin kapasite ve teknik olanakları, hizmet işletmelerinin de yaptıkları işin kalitesini izleyen; sürekli güncelleştirilen bir "dinamik envantere" sahip miyiz?

Üçüncüsü, ülkemizdeki yasal çerçeveler dikkate alındığında kimlerin hizmet işletmesi, kimlerin imalatçı olduğu net bir biçimde tanımlanmış mıdır? Bu tanımlamalar içselleştirilmiş, iş yeri sahipleri öylesine bir "kimliği" benimsemiş midir?

Dördüncüsü, veri tabanlarında işletmelerin sadece kaydı mı tutulmaktadır? Kayıt içeriğinde işletmelerin iç yapıları, bilgi, beceri ve yetenek düzeyleri hakkında bilgiler, analiz etmeye ve karar vermeye yardımcı olacak "yeterlilikte" midir?

Beşincisi, KOSGEB örgütü yerel birimlerini yönetecek olan insanlar uluslararası rekabetin gerektirdiği bilgi ve beceriyle donanmış mıdır? Dünya genelindeki eğilimler, yarattığı fırsat ve tehlikeler, ülkemizin olanak ve kısıtları, bütün bunları dengeleyen "temel kalkınma yolları" hakkında gerektiği kadar eğitimden geçecek mi? Daha önemlisi, kamu kaynakları yönlendirilirken ,doğru seçimleri yapacak kadar "proje yapma ve yönetme", asıl önemlisi "denetim ve gözetim" yapabilecek performansa sahip midirler?

Altıncısı, kalkınma anlayışı ve projelere kaynak bağlama mantığı çok hızlı değişiyor. KOSGEB'in mevcut kadroları ve yeni atanacak olanlar, değişen yatırım anlayışını, yatırım yönetim ilkeleri konusunda ne kadar donatılıyor? Yoksa herkes kendi bildiği ezbere göre ve el yordamıyla mı işlerini yapacak?

Yedincisi, uzun vadeli geleceği güven altına almanın temel ilkesi olan "kendini yeniden üretme" konusunda KOSGEB'in iç yapısına nasıl hayat verildiği, yapılara işlev kazandırma ve hizmet kültürü oluşturmada nelerin yapıldığı neden somut örneklerle ortaya konmuyor? Açıklamalarda "organik bağlam" özeni neden gösterilmiyor? Gerekli kaynakların nereden, nasıl sağlanacağı neden net bir anlatımla ortaya konmuyor?

Ortak sorunumuz

Çoğu siyasetçimiz, bürokratımız, anlı şanlı STK örgütlerimizin yöneticileri, büyük şirketlerimizin CEO'ları, söylenenleri olduğu gibi aktaran, kendinden bir şey katmayan, pozitif seleksiyon yapmayan ya da yapma gücü olmayanları "dost", aykırı söylemleri "düşman" algılamasını aşmalıdır; kamuoyu bilgilendirme toplantıları, yönetişim anlayışının bir yansıması olmalıdır.

Yönetişim dediğimiz şey, bileşenleri, bağlamları ve yaklaşımları ölçüler koyarak organik bütünlük içinde algılama ve yaşama taşıma işidir.

Çağımız, aklını başkalarına emanet etmeyen insanların yaratıcı zenginliği üzerinde ilerliyor.

Ekonomi "asimetrik ilişkiler" üzerine kurulu. Asimetrik ilişkilere tepki vermenin yolu, her düşünceyi bir "proje" etrafında tartışmaktır. Yukarıda kısaca aktardığımız soruların net yanıtları olmadan KOSGEB'in yeniden yapılandırma projesi, yapılar içine nasıl hayat katılacağı tanımlanmadığı için eksikli kalır; "anlamlı" olamaz. Biraz da bu açıdan bir tartışma yapalım. Tüy bitmemiş yetimin hakkını ancak o zaman koruyabiliriz; aldıkları destekleri araba almak, düğün yapmak, yazlık edinmek için kullananlar ancak o zaman engellenebilir…

Ne dersiniz Sayın Bakanımız, haksız mıyım?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar