“Koşan Atı tımar etmek mümkün değildir…"
Hemen tanımı hatırlayalım: "Ekonomi kıt kaynaklarla maksimum faydayı sağlamaktır." Demek ki tercih ettiklerimizi bizi ya abad ediyor ya da başımızı belaya sokuyor. Dün açıklanan enflasyon oranlarını ve yapılan yorumları izlerken bunu düşündüm sürekli.
Acaba hangi tercihte hata yapmıştık da enflasyon yükselmişti?
Şimdi ne yaptık da enflasyon pek de görülmemiş şekilde kasım ayında geriledi ?
Birinci soruya cevap vermek nispeten kolay. Neredeyse 150 yıl önce ekonomi düşünürleri net bir tespit yapmışlar: "Devlet mal ve hizmet üretenin maliyetini düşürmek için yatırım yapar." Türkiye'yi her yıl neredeyse karış karış geziyorum. Siyasi eğilimi ne olursa olsun bu önermeyi destekleyecek bir söz sarf edene rastlamadım. Devlet üretenin maliyetini düşürmediği için, yabancı rakiplerini ithalat vergisiyle daha pahalı hale getirmeye çalışınca destek veren çok olmuş. Demek ki kıt kaynaklarımızı doğru kullanmadığımız gibi, rekabet tercihlerimizde de çok hata yapmışız.
İkinci soruya cevap vermek kolay değil maalesef. Cevabı bulursam söz paylaşacağım.
Dün Mahfi Eğilmez Hoca'nın makalesine göz attım. Her zamanki gibi oldukça doyurucu ve net yazmış. Söz konusu yazıdan anlaşılması gereken şu: TÜFE Endeksini oluşturan 407 kalem mal ve hizmetin kasım ayında bazıları artıp bazılar düşerken, nihayetinde % -1.44 bir gerileme olmuş. Endeksi oluşturan bu kalemlerin elbette ağırlıkları birbirinden değişik. Fiyatı artan mal veya hizmet sayısı fazla olsa da, endekste ağırlıkları daha yüksek olanların gerilemesi bu sonucu yaratmış gözüküyor.
"Benim enflasyonum bu değil" diye itiraz edenleri duyabiliyorum. Enflasyon ile hayat pahalılığını birbirine karıştırmamak lazım. Geçinme Endeksi ile TÜFE Endeksi birbirinden farklıdır. Mahfi Hoca da bunun altını çizmiş sanıyorum.
“Yapısal Reformların zamanı geldi…"
TÜFE açıklanır açıklanmaz, sosyal medyada şu yorumu paylaştım: "Dolar düştü, vergi indi, akaryakıt geriledi. Düşüş eğilimi değil de, sakinleşme diye tarif etmekte fayda var. Eğilim demek için birkaç ay geçmesi gerekir. Büyümenin yavaşladığını da unutmayalım."
Evet, Ankara'dan gelen cesur yorumlar var. Bunu da anlayışla karşılıyorum. Çünkü yaklaşan yerel seçimlere doğru ekonomik parametrelerdeki bozulmanın yavaşlaması siyasileri sevindiriyor. Ancak "beklenti yönetimi" ile "umut vermek" arasında ciddi bir fark olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Sonuç olarak, enflasyondaki düşüşün talep yetersizliği ile destekleneceğini, büyümenin yavaşlamasıyla bozulmuş birçok parametrenin düzeleceğini söylemek mümkün. Bu adeta bir hastayı narkozla uyutmak gibidir. Hasta uyuduğu zaman ameliyat etmek gerekir. "Ne güzel uyuyor, uyandırmayalım" demek doğru olmaz.
Yavaşlayan ekonomide yapılacak en güzel iş, uzun zamandır burun kıvrılan "yapısal reformları" harekete geçirmektir.
Ne de olsa koşan atı tımar etmek mümkün değildir.