Körlük
Nobel ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago’nun “Körlük” kitabını okuyanlar bilir. Zamanında filmi de çevrilmiş kitap, kurgu da olsa insanın tüylerini diken diken eden, sarsan bir hikâyeyi anlatır. Bir şehirde herkes yavaş yavaş kör olmaya başlar. Sonra herkes kör olur.
Anadolu tarih boyunca büyük felaketlere acılara sahne oldu. Yeni birisini Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremler ile yaşadık. Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Adana, Kilis ve Malatya ile çevre il ve ilçelerinde etkili olan art arda yaşanan iki deprem belki de bu felaketlerin en büyüğüydü. Acımız çok büyük. Boğazımızdan geçen her lokma can yakıyor. Üzerimizdeki kıyafetler isyan ediyor. Uyumak acı veriyor. Isınmak cehennem azabı.
Fethiye’de mübadelede terkedilmiş Kayaköy’ü gezenler bilir. Evler yukarılarda, tepelerdedir. O vaktin insanları ovalara ev yapmamışlar. Hem verimli tarlalarından olmak istememişler hem de kayalık zeminin depreme daha dayanıklı olduğunu düşünmüşler. Anadolu’da köy ve şehirlerde eski yerleşim düzeni hep böyle. Bizler, yeni nesil, tarım arazilerine, alüvyonlu topraklara koca koca binalar diktik. Evlerimizi, fabrikalarımızı yüksek hafriyat maliyetlerinden kurtulmak adına düzlüklerde yaptık. Kör olmuştuk.
Eskiden az katlı ahşap evlerde yaşardık. Bahçesi olan evlerimiz vardı. Sonra bir apartman merakı başladı. Herkes müteahhit oldu. Apartmanlar dikti. O güzelim evleri müteahhite verip yerine iç içe geçmiş, nefes almaz apartmanlarda yaşamaya başladık. Kördük.
Şehirlere göçün ardından oluşan o derme çatma gecekonduları, sözüm ona modern kentler yaratacağız diye önce apartman kondulara sonra plaza kondulara dönüştürdük. Alt yapısını, yollarını bile hesap edemedik. Deprem olursa ne yaparız diye düşünmedik. Kördük.
İzmit depremi sonrası yeni bir yapı yönetmeliği çıkarıldı. Artık yeni yapılacak yapılarda bu yönetmelik uygulanacaktı. Sözüm ona bu yönetmeliğe uyduk. Kontrol edenler de bu yönetmeliğe uygunluğu denetlediler. Bu depremde o yeni evlerden de yıkılanlar oldu. Kördük.
Deprem yönetmeliği öncesi yapılan riskli konutları yenileyecektik. Kentsel dönüşüm planları yaptık, yasalar çıkarttık. Lakin başaramadık. Kentlerimizi kurallara uygun yenileyemedik. Kördük.
Şehir planlarımızı defalarca tadil ettik. Bunları çoğu zaman siyasi ayrım gözetmeden oy birliğiyle yaptık. Rant ekonomisi yarattık. Kördük.
İmar afları çıkardık. Ülkedeki binaların çoğu bu aftan yararlandı. Bütçeye gelir, sözüm ona barış oldu. Sonunu düşünmedik. Kördük.
Bir inşaat ekonomisi yarattık. 1071 yılında geldiğimiz Anadolu, 1453 yılında fethettiğimiz İstanbul, şantiyeye döndü. Bir türlü yerleşemedik. Kördük.
Köylerden şehre göçü körükledik. Yurtdışından mülteci akınını göğüsledik. Ama bu kadar kişiye sağlıklı yaşam alanlarını nasıl sağlayacağımızı düşünmedik. Kördük.
Bilim insanları sürekli uyardı. Anadolu fay hatlarıyla dolu dediler. Bu ülkenin depremleri bitmez dediler. Hatta bırakın olası İstanbul depremini beklenti güneydoğudaki fay hatlarında dediler. Beynimizin arkasında yer alan o sihirli nokta; “bize bir şey olmaz güdüsü” bizi esir etti. Gerçeklere, olabileceklere kayıtsız kaldık. Kördük.
Deprem kuşağında yer alan Anadolu topraklarında tarih boyunca sık sık büyük depremler olmuşken, bunu biliyorken, hatta yaşamışken, olası bir depremde uygulanacak bir eylem planı bile hazırlayamadık. Olsa bile uygulayamadık. Kördük.
Bu yüzyılın felaketinde ölenlerimize rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum. Depremi yaşayan, yakınlarını kaybeden, zarar gören, yakınları hala göçük altında olan herkese sabırlar diliyorum. O acıları yaşayan milyonların acılarını paylaşıyorum.
Jose Saramago’nun birçok kitabının yanında, henüz sinemaya uyarlanmamış “Görmek” adlı bir kitabı da var. Ben okudum. Tavsiye ediyorum. Yeniden görmek, görebilmek umuduyla….