Korku ve çaresizlik
ARKA PLAN / Mehmet Uğur Civelek Açıklanan veriler ve yaşanan gelişmeler açısından ilginç bir haftayı geride bıraktık. Beklentileri olumluya veya en azından daha az olumsuza dönüştürme yönündeki yapay zorlamalara rağmen önemli bir değişiklik yaşanmadı. Gerek ülkemizde, gerekse küresel düzeyde tüketici güveninde yaşanan çöküş eğiliminin devam ediyor olmasına rağmen finansal piyasaların bu durumu görmezden gelmeye çalışması, gerçekçi olmayan yorum ve değerlendirmelerin ön plana çıkmasında belirleyici oldu. Tüketici güveninin hızlanan bir şekilde gerilemesi olumsuzluk dozunun yükseleceği, riskten kaçınma eğiliminin ön planda olmaya devam edeceği, zorunlu olmayan ihtiyaçlara yönelik talebin gerileyerek menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerini eriteceği, belirsizlik ve kırılganlığın artacağı anlamına gelir. Geçmişte değil, geçmişten hareketle geleceğe yönelik fikir veren bir veridir. Bu koşullarda normal olan ekonominin durgunlaşması ve işsizliğin artmasıdır, finansal piyasalarda ise yerel paranın değer kaybetmesi, varlık değerlerinin gerilemesi normaldir. Peki geçen hafta içinde gerek ABD, gerekse ülkemizde yaşanan ne idi? Olması gerekenin tam aksine dolar ve Türk Lirası değerlendi, hisse senetleri kısmen değerlendi ve petrol dışındaki emtia fiyatları geriledi! Sormak gerekiyor tüketici güveni çökerken zorunlu ihtiyaç maddelerine yönelik talep mi, yoksa diğerlerine yönelik talep mi düşer... Elbette yukarıda özetlemeye çalıştığımız bu çelişkinin bir anlamı var. Tüketicinin beklentileri ile finansal piyasalar arasındaki ilişki terse çevrilerek sıkıntıya sebep olan sorunları çözmeden günü kurtarmak hedefleniyor. Başka bir deyişle serbest piyasa anlayışının lanetlediği bir yaklaşımla hem piyasalar, hem de beklentiler manipüle edilmeye çalışılıyor. Belli ki bugünkü büyük açmazı yaratanın benzeri yaklaşımlar olduğunu herkesten gizlemeye ve aynı yanlışları yapmaya devam edecekler. Tüketici güveni ise dalgalı bir şekilde çökmeyi sürdürecek... ABD ekonomisi bu yılın ilk çeyrek döneminde yüzde 0.6 büyümüş; stok artışları hariç tutulur ise yüzde 0.2'lik küçülme var. Tükectici güvenindeki gerilemeyi ve satılamayacak malların üretilmeyeceği veya ithal edilmeyeceği gerçeğinden hareket edersek, durgunlaşma eğiliminin güçleneceği ve işsizliğin artacağını öngörebiliriz. Bu koşullarda ABD Merkez Bankası ancak kısa vadeli faizleri yüzde 0.25 oranında geriletiyor ve bu çeşit müdahalelere ara verileceğini belirtiyor ise sorunun çok ciddi olduğunu ve çözülemediğini görememek için ya finansçı, ya da kör olmak gerekiyor... Hafta sonunda açıklanan işsizlik rakamlarının beklenenden iyi gelmesi ise geçmişle ilgili olduğu için geleceğe yönelik olumsuzluğun dozunu azaltamıyor. Veya başka bir soru soralım; riskten kaçınma eğilimi gündemde kalmaya devam eder ise dolar, Euro ve Japon Yeni'ne karşı değer mi kazanır, yoksa değer mi kaybeder? ABD dış finansman bulmak zorunda, büyük bir dış açığı var, AB ve Japonya için ise durum tam aksine. Hal böyle olunca doların değer kaybetmesi kaçınılmaz oluyor. Ayrıca ABD Merkez Bankası'nın mali sistemi korumak adına para musluklarını sonuna kadar açması, başka bir deyişle finansal yapının çöplüğe dönüşmesini onaylayarak yanlış yapanları ödüllendirmesi de dolara yönelik güveni yok ediyor, enflasyonist baskı potansiyelini iyice büyütüyor. Durum tam aksi yönde olsa idi petrol ve gıda maddesi fiyatlarında bugünkü boyutla bir sıçrama yaşanabilir, tüketici güveni yerlerde sürünmek zorunda kalır mıydı? Geçtiğimiz hafta ülkemizde yaşanan finansal eğilimler de oldukça ilginç; Merkez Bankası durgunlaşmanın, başka bir deyişle büyüme oranındaki gerilemenin devam edeceğini ve enflasyon tahminini yüzde 9.3'e yükseltiğini açıklıyor. Hükümet faiz dışı fazla hedefini yüzde 3.5'e çekmeye hazırlanıyor! Finansal piyasalar kısa vadeli faizlerde yükseliş bekliyor! Türk Lirası küresel düzeyde en riskli beşinci para ilan ediliyor! Son olarak açıklanan nisan ayı verileri beklentilerin oldukça üzerinde çıkıyor! Bunların hepsini birlikte değerlendirdiğimizde ortaya çıkan gerçek oldukça net: Son beş yılda olumlu gittiği söylenen tüm değişkenlerdeki eğilimin yönü değişecek, olumsuz olanlardaki olumsuzluk dozu tırmanacak... Sonuç böyle olunca nasıl olup da Türk Lirası'nın değerlendiğini sorguladığınızda "çaresizlik ve korku" kavramları ile karşılaşıyorsunuz. Belli ki bazı kesimler hiç aynaya bakmıyor, bu olumsuzlukları kimlerin yarattığını hiç araştırmıyor ve araştırılmasını engellemek için elinden geleni yapıyor... Ülkemizde eşanlı olarak ekonomi daralır, enflasyon ve işsizlik yükselir, bütçe açığı ve cari açık büyür, gerek kamu, gerekse toplamda borç yükü artar ise devasa boyutlara ulaşan dış finanman ihtiyacı karşılanabilir mi? Yanıt kesinlikle hayırdır, tersini iddia edenlerin ya akıl ve bilgi düzeyinden ya da niyetinden şüphe edilmelidir. Yalnız kendi pozisyonlarına bakarak kendi çıkarları doğrultusunda beklentileri yönlendirmeye çalışanlar gerçekçi olamazlar... Dolar dünyada değerlenir ise hammadde fiyatları da geriler ve dış finansman ihtiyacımızı karşılayabiliriz diye düşünüp döviz kurunu yönlendirenler içerideki olumsuzlukları görmemekte ısrar ediyor. Korku ve çaresizlik onların pusulasını iyice bozmuş; yalnız kendilerini değil, dedikleri yolda yürümeye çalışanları başta olmak üzere tüm ülkeyi felakete sürüklemekten çekinmiyorlar...