Korku toplumu ve sürdürülebilir kalkınma

Burak Tayiz
Burak Tayiz Yeşil Odak

Kadınların, her gün şiddetin ve ölümün soğuk yüzüyle burun buruna yaşadığı, en temel hakları için mücadele etmek zorun­da kaldığı bu dönemler, kalkınma çabaları­mızın kalbinde derin yaralar açacak. Bundan yıllar sonra, dönüp bugünün Türkiye’sine baktığımızda ne göreceğiz? Gelecek kuşak­lar bu yılları nasıl hatırlayacak?

Çabuk unut­mak konusunda çok yetenekli bir toplumuz; ancak kadınların yaşam hakkından men edilmesi toplumsal hafızamızın kara lekesi olarak bizimle yaşayacak. Türkiye’nin top­lumsal cinsiyet eşitliği konusunda dünya sı­ralamalarındaki acı karnesi de bunu tasdik eder nitelikte…

Cinsiyet eşitsizliği değil yaşam hakkı

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2023 tarih­li Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre Türki­ye, 146 ülke arasında ancak 129. sırada ken­dine yer bulabiliyor. Bu listenin en çarpıcı bölümü şu: Tunus, Hindistan, Nijerya, Gam­biya gibi ülkelerin gerisindeyiz. Kadının eği­timde, siyasette, ekonomide, sağlıkta eşitlik talebiyle verdiği mücadelede hâlâ bir yol kat edemediğimizin kanıtı bu sıralama.

Özellik­le kadınların ekonomiye katılımında Tür­kiye’nin durumu içler acısı: Ülkemiz, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ka­tar’ın hemen ardından, ancak 133. sırada. Onlarca yıldır var olan eşitsizlik uçurumu­nu geçemedik, aksine kadın cinayetleriyle birlikte daha da derinleştirdik. Kadının eği­timden ekonomiye, siyasetten sosyal haya­ta erişimini kısıtlayan bu yapılar, sadece ül­kemizin kalkınma şansını, demokratikleş­me umudunu da dar bir alana sıkıştırmakla kalmıyor, kadınların yaşam hakkını da el­lerinden alıyor.

Birleşmiş Milletler Kalkın­ma Programı’nın “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” arasındaki 5 numaralı hedefi ha­tırlayalım: “Kadınları ve kız çocuklarını güç­lendirmek, ekonomik büyüme ve toplumsal refah için çarpan etkisi yaratır.” Bizse bu ger­çeği görmezden gelerek kalkınmanın kadın­sız başarılabileceği yanılgısında ısrar ediyo­ruz. Kaldı ki kadın cinayetlerini görmezden gelerek kalkınmayı yalnızca kadınlar için ekonomik verilere indirgemiş durumdayız.

Kadınları koruyamayan bir toplum kalkınabilir mi?

Kadın cinayetleri, cinsiyet eşitsizliğinin en kanlı yüzü. Şimdi durup kendimize sor­mamız gereken o zor soruyu soralım: Bir toplumda her yıl yüzlerce kadın öldürülü­yorsa, buna gerçek anlamda bir “toplum” di­yebilir miyiz? Bir toplumun bile henüz inşa edilemediği bir yapıda kalkınmadan bahse­debilir miyiz?

Bu durumda sürdürülebilir kalkınmadan bahsetmek bile bir lüks. Çün­kü Türkiye’de sadece 2023 yılında 315 kadın cinayeti işlendi; 248 kadın ise şüpheli şekil­de ölü bulundu. 2024’te ise 280 günde, 292 kadın yaşam hakkından mahrum edildi. Bu sayılar, sürdürülebilir kalkınmanın önem­li bir kavşağı olan kadına karşı şiddetle mü­cadelede nasıl başarısız olduğumuzun en acı göstergesi. Daha da kötüsü, bu tablonun ar­dında, hukukun üstünlüğünü zedeleyen bir anlayış mevcut.

Kadının tehlikede olduğu yerde toplum yoktur

Sağlıklı bir toplumdan söz etmek için ön­ce yaşam hakkını tartışmaya gerek duyma­yan bir güvence yapısından söz edebilmek gerek. Ancak her yıl yüzlerce kadının öl­dürüldüğü, binlerce kadının şiddet ve teh­dit altında yaşadığı bir ülkede toplum değil, korku toplumu vardır. Bugün, bu gerçekler­le yüzleşmeli ve yaşama hakkının güvence altına alınmadığı bir ülkede “millet” diyebi­leceğimiz bir yapı olmadığını da ayrıca ka­bul etmeliyiz.

Bu kabul olmadan ne yaşam hakkı korunabilir ne sürdürülebilir kalkın­ma sağlanabilir ne de adalet tesis edilebilir. Kadınların yaşam hakkı bir lüks, bir iyi ni­yet ve sürdürülebilir kalkınma meselesi de­ğil, demokratik ve gelişmiş bir toplum ol­manın temel şartı olarak görülmeli. Gelelim Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma konu­sunda kat ettiği mesafeye… Kadınların en temel hakları olan yaşam ve güvenlik hakla­rının korunmadığı bir toplumda, hangi kal­kınma mesafesinden bahsedebiliriz?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
 Kalkınma Krizi: 3.2 24 Ekim 2024
Doğa ekonomisi 11 Eylül 2024