Korku duvarları da kırılganlaşıyor!
Küresel ve bölgesel koşullar dalgalı bir şekilde olumsuzlaşmaya devam ediyor; finansal piyasalar ise kısa vadeli yaklaşımlar ve yapay beklentiler ile direnmeye çalışıyor. Durum böyle olunca, kafaların karışması ve kırılganlığın artması kaçınılmaz hale geliyor. Büyüyen tehlikeler karşısında sakin olmaya çalışmak çözüm olamıyor ve sorunlar ağırlaşmaya devam ediyor!
Yunanistan’ın alacaklıların son teklifini kabul etmek yerine konuyu halk oylamasına götürmesi, riskten kaçınma eğilimini güçlendirebilecek ve piyasaları sert bir şekilde sarsabilecek önemli bir gelişmedir. Kredi değerlendirme şirketleri bu sıkıntıyı görüyor ve söz konusu ülkenin notunu düşürerek piyasaları uyarıyor; IMF’nin hafta içinde yayınladığı rapor çözümsüzlüğü itiraf ediyor. Fakat piyasalar bu sıkıntıyı fiyatlamaktan kaçınıyor, üç maymunu oynayarak her kesimi sakinleştirmeye çalışıyor: Euro’nun sert bir şekilde değer kaybetmesi yapay bir şekilde engelleniyor ve sadece gün kurtarılıyor!
Ülkemizde, erken seçim ve Suriye’nin kuzeyinde yaşanan gelişmelere müdahil olunması olasılıkları güçleniyor. Başta mali sektör olmak üzere kurumsal yapımız bunları görmezden geliyor ve her şey normalmiş varsayımına dayalı tercihleri herkese aşılayabileceğini sanma gafletine düşmekten kurtulamıyor! Beklenenden düşük çıkan haziran ayı enflasyon rakamlarında teselli aranıyor!
Kusura bakmayın, dolar faizinin yükselmesi ve Yunanistan halk oylamasından hayır yanıtı çıkması olasılıkları, tetikleyebileceği olumsuzluklar açısından türdeş özelliklere sahiptir. Biri diğerinden daha az önemli değildir. Her ikisi de riskten kaçınma eğilimini güçlendirecek özelliklere sahiptir. Fakat piyasaların birine tepki verir iken diğerini tümü ile görmezden gelmesi, büyük bir çelişkidir ve böyle devam etmesi olası değildir.
Varsayalım ki piyasalar Yunan Halk oylamasından evet çıkacağına, ülkemizde yabancı sermayeyi memnun edecek bir koalisyonun kurulacağına ve Orta Doğu’daki gelişmelere kayıtsız kalınacağına oynuyor olsun! Bu beklentiler gerçekleşmez ise neler yaşanır ve sonuçları ne olur? Euro’nun diğer tüm paralara karşı değer kaybetmesi ülkemizi ve diğer gelişenleri nasıl etkiler? Küresel beklentiler hızla değişirken yıkıcı dalgalanmaların yaşanması önlenebilir mi? Farklı olumsuzlukların birbirlerini tetiklemesi engellenebilir mi? IMF’nin Yunanistan’ın durumu hakkında yayınladığı rapordaki temel unsurlar, başta Doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere gelişenlerin önemli bir kısmı için geçerlidir.
Raporda geçen yılın ikinci yarısında hedefl erden uzaklaşılmaya başlandığı ve başarı şansının hızla azaldığı itiraf ediliyor; artan dış finansman açığının kabaca ihtiyacın üçte ikisine ulaşabileceği ve borç silme zorunluluğu ile karşılaşılabileceği dile getiriliyor. Bu değerlendirmeler ciddi bir yıkımın yola çıkmış olduğu, alacaklıların ve piyasaların gerçekçi olmayı beceremediği anlamındadır. Yunan Halk oylamasından evet yanıtını çıkması, durumun olumsuzlaşmasını kısa bir süre geciktirebilir ama önleyemez!
Büyüyen dış finansman açıkları, yerel paraların seri bir şekilde değer kaybedeceği, faizlerinin yükseleceği, kurumsal yapının hızla yıpranacağı, küresel ekonominin güçlü bir şekilde daralmaya zorlanacağı yönündeki beklentileri belirleyici hale getirir. Yaklaşık üç yıldır kademeli olarak güçlenen riskten kaçınma eğiliminin, bu öngörünün temelini oluşturduğunu ve gerçekleşme olasılığını arttırdığını görmek gerekiyor. Her yeni üç aylık dönemin bir öncekini aratması olasılığı artıyor.
Finansal piyasalarımızın geçen haftayı sakin bir şekilde atlatması, başka bir deyişle ciddi bir hareketlilik yaşanmaması bundan sonra da böyle olmaya devam edebileceği anlamına gelmiyor. Türkiye Ekonomisi yapısal olarak çok sorunludur ve çok ciddi akım sorunları vardır. Küresel ölçekte riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesine, kısa vadeden öteye tahammülü yoktur; bu nedenle aşırı kırılgan nitelemesinden kurtulabilmesi olası değildir. Gerçeklerin görmezden gelinmesi çözüm değil, tam aksine çözümsüzlüktür.