Kopenhag: Uzlaşma olabilir mi ?

Fatma MELEK
Fatma MELEK PİYASA GÖZÜYLE [email protected]

İklim değişikliğine yol açan ve global ısınmaya sebebiyet veren karbondioksit emisyonlarının artması dünyamızı tehdit eden en önemli konuların başında gelmekte.  Geçtiğimiz yüz yılda ortalama global sıcaklık 0.74 C artarken, farklı senaryolar altında global sıcaklığın 2100'e kadar 1.1C-6.4C arasında artabileceği öngörülüyor.

Kopenhag zirvesine 190 ülke katılmasına rağmen başta Çin ve ABD olmak üzere AB ve Hindistan'ın  alacakları tavır belirleyici olacak. Çin ve ABD global karbon emisyonunun %40'ından fazlasını yaymakta.  Zirvede de başlıca iki müzakere konusu öne çıkıyor: İlki, global bir hedefi karşılamak için emisyon kesintilerinin dünyadaki dağılımı. İkincisi ise emisyonu azaltmak için alınacak tedbirlerin getireceği maliyetlerin ülkeler arasında tahsisi. Zirvenin başlamasına yakın, ülkeler sera gazı salınımlarını azaltma planlarını da açıklamaya başladılar. ABD'nin 2020 yılında karbon emisyonunu 2005 seviyesine göre %17 azaltması bekleniyor.  AB ise 2020'de karbon emisyonunu 1990 seviyesine göre -ki çok daha az emisyona tekabül etmekte-  en az %20 düşürmeyi hedefliyor. Bu oranın global bir anlaşma sağlandığı takdirde %30'a çıkabileceği ifade ediliyor.  Dolayısıyla ABD'ninki daha küçük bir hedefe tekabül ediyor. Japonya aynı dönem için %25 azaltmayı öngörüyor.

Ancak, birçok gelişmekte olan ülke, ekonomik büyümelerini sınırlayacağından dolayı, karbondioksit emisyonunun mutlak seviyesini azaltma konusunda taahhüde girmiyor. Buna karşılık  ekonomilerindeki karbon yoğunluğunu azaltmayı; diğer bir deyişle üretim birimi bazında emisyon miktarını düşürmeyi taahhüt ediyor. Bu şekilde gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri büyürken karbondioksit emisyonları da artacak ancak bu daha azalan bir hızda olacak.  Çin karbon yoğunluğunu  2020'de 2005'e göre %40-45 oranında azaltacağını, Hindistan, Brezilya emisyon artışlarını sınırlayacaklarını taahhüt ettiler.

Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler finansman desteği karşılığında, gelişmekte olan ülkelerin yapacakları emisyon kesintilerinin şeffaf bir şekilde takip edilmesi gerektiğini talep ederken, Çin ise  yasal olarak bağlayıcı bir taahhüde girmek istemiyor. Gelişmekte olan ülkeler Kyoto protokolünün devamını ve yılda 10 milyar $'dan başlayarak  2020 yılına varıldığında yılda 100 milyar $ tutarında fon talep etmekteler.  Buna karşılık AB ve ABD'nin planladıkları bütçelerin daha düşük miktarlar içerdiği düşünülüyor.

Kopenhag'da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında her iki tarafın ilerleyen dönemde yapacakları konusunda  bağlayıcılığı olmayan  siyasi bir anlaşma sağlanması, yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşma için hazırlıkların 2010'a ertelenmesi öne sürülen görüşler arasında. 1950-2000'li yıllarda özellikle ABD, Japonya ve AB emisyonların sorumlusu olan ülkeler. Bu ülkelerinin emisyon seviyelerini azaltmada tarihi sorumlulukları olduğu gibi ekonomik güçleri de var.  Gelişmekte olan ülkelerin de en azından karbon emisyonu yoğunluğunu azaltmaları ve bir süre sonra belli seviyede sınır koymaları gerekiyor.

Uluslararası Enerji Ajansı'nın, Baş Ekonomisti Fatih Birol'un geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirmiş olduğu sunum Dünya Enerji Görünümüne ilişkin önemli tespitleri içermekte. Tespitlerinde öne çıkan bazı başlıklar şunlar:Dünya Enerji Görünümüne ilişkin raporda iklim değişikliği konusu iki ayrı senaryo çerçevesinde ele alınmış. Bunlardan Referans Senaryo, Kopenhag zirvesinde bir anlaşma olmadığı takdirde enerji piyasasının nasıl görüneceğini incelemekte. İkinci senaryo ise; 450 Senaryo (ısı artışını uzun vadede 2 derece artışla sınırlandırabilmek için karbon emisyonunun olması gereken seviye) olarak adlandırılan ve zirvede anlaşma olursa enerji piyasasının nasıl görüneceğine ilişkin tespitleri içeriyor.

Referans senaryoya göre; 2007-2030 döneminde enerji talebindeki artışın tamamı gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacak. Bu büyümenin %40'ı sadece Çin kaynaklı olacak.  Arz tarafına bakıldığında; gerek artan talebi karşılamak gerekse mevcut sahaların petrol üretimlerindeki azalmayı telafi edebilmek için üretimin artırılması gerekli, bunun için de sürekli yatırıma ihtiyaç var. Mevcut sahalardan gelen üretimin 2030 yılında üçte iki oranında düşmesi bekleniyor. Halihazırdaki enerji kullanım koşulları sıcaklık artışına sebep olacak. Bunun olmaması için enerji tüketiminde reform gerekiyor.

Zirvede anlaşma olursa dünya nasıl gözükecek; 450 senaryo; emisyonun azaltılması için enerji verimliliğinin, yenilebilir enerji kaynaklarının ve nükleer enerjinin artırılması gerekiyor. Yatırımların artması gerekiyor: 2030'a doğru karbondioksit  salınımındaki azalmayı sağlayacak enerji verimliliği ve teknolojiyi geliştirmek için 450 Senaryo'da 2008-2030 kümülatif 10.5 trilyon $ ek yatırım gerekli görülmekte.

Çin belirttiği hedeflerine ulaşırsa 2020 yılında dünyada azaltılması hedeflenen emisyonun ¼'ini tek başına gerçekleştirmiş olacak. 450 Senaryo'da  Çin, ABD, AB ve Hindistan 3.8 giga tonluk azalmaya %70 yakın oranda katkı sağlayacak.

İki farklı senaryo altında enerji kaynaklarının 2007-2030 dönemindeki seyri incelendiğinde, hem Referans hem de 450 Senaryoda AB bölgesinde rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları en kazançlı alanlar olup bundan sonra enerjiye yapılacak her 100$'lık yatırımın 71$'ı yenilenebilir enerjiye yapılacak. Sonuç olarak, zirvede alınacak olan kararlar ve ilerleyen dönemdeki süreç tüm ülkelerin enerji sektörünü etkileyecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
2016 Beklentiler 07 Ocak 2016