Konya'da "girişimcilik" konuştuk
Konya'da iş insanlarının başarılarını ödüllendirme geleneği yaratıldı. Altı yıldır, ülke eleklerinin üstünde kalmış, ulusal ölçekte kendini kanıtlamış iş insanları ödüllendiriliyor.
Devlet Bakanı Egemen Bağış ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun da katıldıkları ödül töreninde "AB sürecinde girişimcilik bağlamı" üzerinde değerlendirmeler yapıldı.
İnsanlık tarihinde, topluluktan topluma geçiş süreci hızlandıkça, zenginlik üretiminde "girişimci insan kaynağının" önemi de, değeri de artıyor. Giderek karmaşıklaşan, erişebilir hale gelen insan ve sermaye kaynaklarını derleme, dönüştürme ve yarar üretme farklı yetenekleri olan girişimci insana ihtiyacı artırıyor.
Toplumsal örgütlenmenin "Bilgi Toplumu" aşamasına geçiş sürecinde "hakimiyetçe rekabet" anlayışı baskın hale geliyor. Bu anlayışa göre, "…rakibinizin bütün hatlarına saldıracaksınız, bütün potansiyellerini yok edeceksiniz; eğer yok edemiyorsanız işbirliği yapacaksınız."
Hakimiyetçi rekabet anlayışını "insani" bulmayabilir; "ahlâk" anlayışına ters düştüğünü ileri sürebilirsiniz. Gerekçeleriniz çok haklı nedenlere dayanıyor da olabilir. Ama algılar, olguları değiştirmediğine göre, hakimiyetçi rekabet koşullarında işlerimizi nasıl yöneteceğimizi ve kaynak kullanımının verimini nasıl artırılacağımızı enine boyuna tartışmaktan uzaklaşamayız.
Üretim, ulaşım ve iletişim teknolojilerinin iç bütünlüğü, toplumların yaşamını yönlendiren bütün karar ve kurumları biçimlendirir. Bilgi Toplumu'nda ürün ve üretim metotlarında çok hızla değişmeler oluyor. Ulaşabilirlik giderek ucuzluyor ve hızlanıyor. İletişim başta olmak üzere geniş anlamıyla "erişebilirlik" kolaylaşıyor. Kentler büyüyor, insanlar hızla birbirine yakınlaşıyor ve aralarındaki yarış kızışıyor.
"Zamanın ruhu" kavramı kimileri tarafından yadırgansa da, toplumsal gelişme düzeylerinin kendine özgü "dili" ve "ortak amacı" kitlelerin çoğunluğu tarafından benimseniyor.
Girişimci kimdir?
Konya toplantısında değerlendirmelerini dinlediğimiz Ali Bulaç "neden ürettiğimizi" sorguladı, kendi bakış açısından yanıtlarını verdi. Bizim, neden ürettiğimize ilişkin yanıtımız her zaman aynı:İnsanları diğer canlılardan farklı kılan en önemli özelliği maddi ve kültürel zenginlik üreterek, insan yaşamını kolaylaştırma amacına bağlılığı.
Maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmanın çok temel öğesi, "girişimci insan kaynağı "dır. Her iş sahibi girişimci değildir. Bir insana "girişimci" denebilmesi için en azından aşağıda sıralanan özelliklere sahip olması gerekir:
Birincisi, herkesin gördüğü ve bildiğinden farklı olanı algılayan "öngörme ve önlem alma disiplinidir".
İkincisi, doğru verileri doğru enformasyona, enformasyonu sorun çözen ve yarar üreten bilgiye… Bilgiyi, birikimle beslenmiş sezgiyle destekleyerek genel eğilimlerle ayrıntı arasında denge kurabilen "anlama derinliğine" taşıyabilme.
Üçüncü nitelik, zenginlik üretiminin temel kaynağı olan iyi fikirleri "projelere dönüştürebilme" .
Dördüncüsü, varlık nedeni olan ideale ve yaratmak istenen sonuca tutkuyla bağlılığı besleyen "maddi ve kültürel zenginlik üretiminde yenilik yaratma" yeteneği.
Beşincisi, yeni zenginlikler üreten "kaynak yaratma" ve elimizin menzilindeki "mevcut kaynakların zenginlik yaratma potansiyelini" artırma".
Altıncısı, "doğru yapıları, doğru işlevleri, geliştirici ve ilerletici kültür" yaratma.
Yedincisi ise kendini "sürekli yeniden üreterek" ,sürdürülebilirliği güven alma.
Saydığımız 7 özelliğe odaklanarak, dünya genelindeki eğilimleri, kendi olanak ve kısıtlarımızı, fırsatlarımızı ve tehlikelerimizi değerlendirilirken "girişimci insan" ihtiyacındaki artışı AB süreci bağlamında ele aldık.
Konya'da söylediklerimizin çok genel bir özeti bu. Zihni derinliklerimizdeki algılamanın yarattığı dil ve maksat, geleceği inşa etmenin temeli. O nedenle AB sürecini,daha yüksek amaçlar için küçük onurlarımızdan özveride bulunabileceğimizi düşünüyoruz.
AB Süreci
AB sürecini, Batı'nın sanayi birikiminin içine girerek, kendimizi geliştirmenin bir aracı olarak görmeliyiz. Son tahlilde yaptıklarımız ve yapacaklarımız kendi ulusumuzun refahını artırma amacına dayanmalı. AB'nin toplayıcı, paylaşıcı, çok kültürlüğe saygı söyleminin aksine "çifte standart" uygulamasını "düşmanını öğretmen yap" anlayışına taşımalıyız. Atalarımız "vesile olmadan dost bağına girilmez" der. AB üyelik sürecini, Batı'nın sanayi birikiminden yararlanmanın, yönetim birikiminde kültürümüze uygun olanlarını aktarmanın, yüksek gelirli tüketicilerine ürünlerimizi satmanın "vesilesi" yapmalıyız. Özellikle kriz sonrasında AB ülkelerinin "karşılaştırmalı üstünlüklerini" yitirdikleri alanlarda, bizim koşullarımızda rekabet edebilir olanlarını keşfederek yararlanması bilinmeli.
AB sürecini bir "…dedim, dedi…" düzeysizliğine indirgeme yerine, kendi uzun vadeli yararlarımız doğrultusunda kullanmanın aracı haline getirelim… Yeni iş alanlarının, yeni istihdamın, gelir yaratmanın, zenginliği artırmanın araçları olduğunu önce kendi zihnimizde netleştirelim, bu alanda bilincimizi artıralım.