Konvansiyonun satır araları

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

ANKARA'DAN/Taylan ERTEN TÜSİAD'ın geçen hafta perşembe günü siyaset gündemini şöyle bir dalgalandıran "Anayasa Konvansiyonu" önerisi, Ankara kulislerinin güncel tartışma konuları arasında umulan "yüksek reytinge" ulaşamadı. Aslında ulaşmalıydı; enine boyuna tartışılmalıydı. Olmadı. Kulislerin "en gözde" konusu, Avrupa Futbol Şampiyonası'nda çeyrek finale yükselen Milli Takımımız'ın cuma gecesi Hırvatistan karşısında alacağı sonuçtu! "Konvansiyon" gündemin "kenar süsü" gibi kaldı. Nedenleri açıktı: AKP'nin 22 Temmuz 2007'deki milletvekili genel seçiminden hemen sonra, üstelik yüzde 47'lik iktidar gücüyle başlattığı "yeni sivil anayasa" girişimi, siyasi ortamın "köpürtüleri" arasında kaybolmuştu. Anayasa Mahkemesi'nde karar bekleyen kapatılma davasının tetiklediği "koyu belirsizlik" faktörü, siyasette ve ekonomide tüm yol haritalarını, neredeyse "ıskartaya" atmıştı! Belirsizlik tek "belirleyici" faktör; hatta "dinamik" haline gelmişti. Böylesine bulanık bir zaman diliminde bu "çetrefil" öneriyi gündemin baş köşesine oturtmak mümkün değildi. TÜSİAD karargahı, dağınık gündemin istikametini temel meseleler doğrultusunda "biçimlendireyim" derken, ciddi zamanlama yanlışına düştüğünü kabul etmeli. İlişkiyi çatlatan kavram "Konvansiyon" fikrinin "içeriği" ve "olabilirliği" apayrı bir tartışma konusu. Meselenin özü. Aynı zamanda, TÜSİAD'ın destek aradığı TOBB, Türk-İş ve Hak-İş üçlüsüyle, sanki daha önce var gibi görünen veya öyle sunulan "fikir birliği" ilişkisinin, hadi "kırılma" demeyelim, "çatlama" noktası... Kronolojik sıralamayla: Geçen hafta çarşamba günü TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi'nin "anayasa" gündemiyle toplanacağı, toplantıya TOBB, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK başkanlarının da katılacağı açıklandığında, Ankara'nın siyaset ve basın kulislerindeki ilk algılama bir soruydu: "Neler oluyor?" Aynı gün akşam saatlerine doğru Türk-İş ile Hak-İş'ten gelen "katılmama" haberleri, TOBB'un "sessizliğiyle" birleşince, merak katmerlenirken soru da değişti: "Neler olmuyor? Özellikle işçi konfederasyonları bu son dakika manevrasına neden gerek gördüler?" Zihinlerde kıvrılan bu sorulara, davetli kuruluşlardan ilk anda doyurucu cevaplar alındığı söylenemez. Ama, TÜSİAD'ın "konvansiyon" çağırısıyla birlikte AKP zirvelerinde "ısının" yükseldiği, zaten gergin "sinirlerin" biraz daha gerildiği, "kaşların" çatıldığı ve "iktidar hissiyatının" TOBB, Türk-İş ve Hak-İş zirvelerine "yansıtıldığı" kesin. Uslu'nun açıklaması "TÜSİAD'ın YİK toplantısında gündeme gelen konvansiyon fikri bizim en temel itiraz noktamızı oluşturmaktadır. Hak-İş olarak, Anayasa Konvansiyonu kurulması fikrinin arka planındaki süreci kontrol etme, sistem ve anayasa mühendisliği heves ve düşüncelerine karşıyız." Bu cümle, Hak-İş Başkanı Salim Uslu'nun 20 Haziran'da yaptığı ve basında gerekli ilgiyi görmeyen açıklamanın "flaş" cümlesi. Dikkat edilirse, vurgulanan "temel itiraz" konvansiyon kavramının "kendisinden" çok, "arka planına" ilişkin. TÜSİAD'ın bu tasarımına yönelik güçlü "imalarla" yüklü. Bunlar Hak-İş Başkanı Uslu'nun "kişisel" algılaması ve iddiaları da olabilir. Tabii, aksi de... Çünkü, bu olaya ilişkin bazı bilgiler gerçeği yansıtıyorsa; "konvansiyon" fikri bir anda ortaya atılmamıştır. Bu kuruluşların başkanları en az üç aydır TÜSİAD'ın önerisi etrafında "zihin jimnastiği" yapmışlardır. Mesele tartışılmıştır. Uslu'nun "arka plan" itirazı, bu süreçte edinilmiş bilgi ve değerlendirmelere dayalıdır. Uslu'nun açıklaması başka yönleriyle de dikkati çekiyor. "Anayasa Konvansiyonu" önerisinin gereksizliğini, Türkiye'ye uymazlığını nedenleriyle birlikte vurgularken, bakın bir de ne diyor: "Türkiye'de henüz bir yılını bile doldurmayan genç ve dinamik bir parlamento görevdeyken, parlamentoyu dışlayarak, hatta parlamentonun demokratik meşruiyetini tartışmaya açacak bir şekilde bir Anayasa Konvansiyonu, kurucu bir Meclis oluşturma fikri demokratik bir yöntem değildir. Meclis'in yasama yetkisinin elinden alınarak başka bir güce verilmesi anlamına gelir." Herhalde TÜSİAD'ın bu değerlendirmelere bir cevabı vardır, hatta olmalıdır!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013