Konuşmada fren meselesi
Bir anı
Eski arabamı hurdaya çıkarmıştım. Yakın zamanda Türkiye'ye dönmeyi planlıyordum. Bu nedenle araba almak bana ekonomik gelmemişti. Zaten param da kısıtlı idi. Ne yapacağımı düşünürken bir profesörüm imdadıma yetişti. "Kullanmadığımız, eski bir arabamız var. Onu sana verelim, gidinceye kadar kullan." dedi. Sonra da ekledi "Yalnız araba eski. Zaman zaman transmisyon yağını eksiltir, kontrol edip yağını eklemek gerek" dedi. Ben de bu teklifi sevinerek kabul edip arabayı kullanmaya başladım. Her benzinciye gidişimde arabanın transmisyon yağını da kontrol ediyor, eksilmişse yağ ekliyordum.
Araba eski idi, ama ayağımı yerden kesiyordu. Her şey o güne kadar doğru gitti. O gün evden üniversiteye gidiyordum. Yoldaki bir yaya geçidine yaklaşırken trafik ışıklarının sarıya döndüğünü gördüm. Gaz pedalından ayağımı çektim. Ben yaya geçidine gelmeden ışık kırmızı oldu. Frene bastım. Aman Allahlım, fren tutmuyordu. Fren pedalı dibine kadar inmişti, ama araba gitmeye devam ediyordu. O sırada yaşlı bir çift de karşıdan karşıya geçiyordu. Yol düzdü ve hızım da çok fazla değildi. Ama yine de araba gidiyordu. Korna çalıp yaşlı çifti uyarayım diye düşündüm, ama vazgeçtim. Çünkü muhtemelen yaşlı çift neden korna çaldığıma kızıp yolda duracaklardı, benim de korktuğum başıma gelecekti. Fren pedalını pompalamak, el freni kullanmak sayesinde kırmızı ışıkta durmayı başardım. Yaşlı karı-koca da karşıdan karşıya geçmişlerdi. Ama ben kendimden geçmiştim. Arabayı korka korka, yavaşça hareket ettirdim. Frene bastım, araba durdu. Evet fren çalışmaya başlamıştı.
Bana arabasını veren profesörle karşılaştığımda heyecanla başıma gelen olayı anlatmaya başladım. Gayet sakin dinledi ve gülümsedi. "Sana söylemeyi unuttum. Bizim arabanın zaman zaman frenleri de tutmaz".
Mintzberg modeli
Bazen bizim yöneticilerin de freni tutmuyor. Önlerinde bir mikrofon bulunca duramıyorlar, konuşuyorlar. Konuşunca da olmayacak hatalar yapıyorlar.
Yönetici hiç konuşmayacak mı? Konuşacak tabi ki. Ünlü yönetim uzmanı Mintzberg'e göre bir yöneticinin, üç kategoride sınıflanan, 10 rolü vardır. Bu üç kategori, enformasyon, insan ilişkileri ve karar ile ilgilidir. Konuşma konusu, birinci kategoriye, enformasyonla ilgili sınıfa girmektedir.
Enformasyon kategorisinde bir yöneticinin üç önemli rolü vardır. Enformasyonu toplar, enformasyonu yayar ve sözcülük yapar.
Yönetici, enformasyon toplar. Bu enformasyonu değişik kanallardan arar bulur. Örneğin, gazete, dergi, kitap, rapor v.s. okur; radyo dinler, televizyon izler; uzmanlardan bilgi alır.
Yönetici, bu enformasyonu yayar. Toplayıp süzgecinden geçirdiği bilgiyi, yönetiminde çalışanlarına aktarır. Bunu, konuşma veya yazı ile yapar.
Yönetici, başında bulunduğu birimin sözcüsüdür. Başında bulunduğu birimin sözcüsü olarak, gerektiğinde, dışarıya enformasyon aktarır. Bu aktarma işini de yazılı ve/veya sözlü yapar
Yönetici, enformasyon kategorisindeki rollerini oynarken çok dikkatli olmalıdır. Yöneticinin ilettiği bilginin doğru olması, güvenilir olması gerekir. Aksi taktirde yönetici güvenirliğini yitirir. Ancak, sözlü yapılan bilgilendirmelerde, topluma yapılan konuşmalarda çoğu kez yöneticilerin freni tutmamakta, kantarın topuzunu kaçırmaktadırlar.
İletişim teknolojisinin de çok ileri bir düzeye ulaştığını biliyoruz. Eskiden "Söz uçar, yazı kalır" denirdi. Şimdi söz de uçmuyor, söz de kalıyor; hem de görüntülü olarak kalıyor. Bir konuşmanın yanlışlığı, ya da konuşmanın maksadı aştığı ortaya çıkınca "çevir kazı yanmasın" turları başlıyor. İş işten geçtikten sonra "iletişim pansumancıları" devreye girerek "Yanlış anlaşıldı, sözler çarpıtıldı" gibi minare kılıfları biçiyorlar.
Son söz
Ne zaman konuşma konusu gündeme gelse Yunanlı filozof Eflatun aklıma gelir. Sormuşlar ona "Akıllı insan ile aptal insanı nasıl ayırt edersin?" Eflatun "Konuşmasından" demiş. "Peki ya konuşmazsa?" demişler. Eflatun "O kadar akıllısına rastlamadım" diye cevap vermiş.
Tüm frenlerin tutması dileğiyle...