Konu bir zihniyet dönüşümü meselesidir
Ders yılına girerken Başbakanımız çocuklarımıza farklı görüşlere saygılı olmak öğretilsin istedi. Toplumumuzda ortalamadan ayrılan her şeye karşı bir tahammülsüzlük var, salt fikir ayrılıklarına değil. Giyime tahammülsüzlük, sağa sola bakmaya tahammülsüzlük, trafiğe tahammülsüzlük, vatandaşın memura-memurun vatandaşa tahammülsüzlüğü, iktidarın muhalefete ve özellikle muhalif basına tahammülsüzlüğü, bir kavga ortamına doğru sürükleniyoruz. Bu yazıyı yazmak için masama oturduğumda, Boğaz Köprüsü’nü geçen bir metrobüsün şoförüne otobüsü istediği yerde kapı açmadı diye kızan bir vatandaş saldırdığı haberi geldi. Otobüs bir dizi başka araca çarpmış, yaralılar, pert olan arabalar, trafik kilitlenmesi. Başkasına kızan herkesin ya gücüne ya da silahına güvenerek saldırıya geçmesinin bizi nasıl bir felakete sürükleyebileceğini açıklamama herhalde gerek yok.
Bu tehlikeli gidişi nasıl durduracağız? Başlangıç noktası büyüklerimizin kamuya hitaplarında kullandıkları üslubu değiştirmeleri olabilir. Böylece, muhterem büyüklerimiz, bağırıp-çağırmadan, kavgasız, sakin bir dille her düşüncemizi anlatabileceğimizi bize gösterir, örnek olurlar. İkinci önemli çare, tahammülsüzlüğüne yenilerek başkalarına zarar verenlerin, ödünsüz biçimde yaptırımla karşılaşacaklarını bilmeleridir. Örneğin geçen gün bir otobüste şort giymiş hemşireye saldırarak kendi aklına göre şeriat uygulaması yaptığını zanneden meczup, mutlaka ceza göreceğini bilseydi, muhtemelen böyle bir işe kalkışmazdı. Yaptıklarının hoş görüleceğini düşünmüştür. Haksız da değil, kamuoyunda kıyamet kopmasaydı, şu anda serbest dolaşıyor, belki de başka şortlu kızlara haddini bildiriyor olacaktı.
Çocuklarımızı eğitim yoluyla da tahammülsüzlükten kurtarmak, hoşgörülü insanlar olarak yetiştirmek istiyoruz. Ancak, sadece okulda ders olarak okutulan, toplumsal yaşamdaki örneklerle desteklenmeyen hoşgörü telkininin pek etkili olacağını sanmayalım. Gençler sahip oldukları değerleri sadece okulda edinmiyorlar. Eğer derste söylenenler toplumsal hayatın diğer alanlarındaki deneyimleriyle desteklenmezse, boş sözler olarak algılanır.
Son bir husus daha var, geçmişte yaşadığımız tahammülsüzlüklerle yüzleşmeli, hatalarımızı kabul etmeli, üzüntüyü sembolleştirip daim hatırlamalıyız. Örneğin, İkinci Dünya Savaşı sırasında ekalliyetlere tahammülsüzlüğümüzü Varlık Vergisi ile gösterdik. Acaba yaptığımızın hata olduğunu ve üzüldüğümüzü sonraki kuşaklara göstermek için bir anıt diksek fena mı olur? Bence iyi olur ama, bu görüşüm karşısında bana dönük tahammülsüzlüğün artmasından endişe ederim.
Görüyorsunuz, Başbakanımızın farklı görüşlere saygı duyulması tavsiyesini uygulamak için okul yetmiyor. Sorun bir zihniyet dönüşümü sorunudur, gereğini de ona göre yapmak gerek.