Konkordato salgına dönüşmeden…

Ümit ÖZLALE
Ümit ÖZLALE [email protected]

Toplumsal maliyeti yüksek bir de­zenflasyon programı izliyoruz. Bu yüksek maliyet için birçok neden saya­biliriz: Geçmişteki itibar kaybından do­layı enflasyon beklentilerinin istenilen hızda iyileşmemesi; para ve maliye po­litikasına yardımcı olacak sektörel re­formların hayata geçirilmemesi; izlenen programın iletişiminin iyi yapılmayıp toplumsal mutabakatın aranmaması… Bu politika hatalarının topluma mali­yetini sayısı giderek artan konkordato başvuruları gibi birçok alanda görüyo­ruz. Yılın ilk 7 ayı itibarıyla gerçekleşen konkordato başvurusu geçen yılın tama­mının üzerine çıkmış durumda.

Eskiden beri Türkiye’de şirketlerin nakit akışı yönetimi konusunda prob­lem yaşadıklarını biliyoruz. O yüzden ekonomideki talebin ve piyasadaki na­kit akışının kötüleştiği bu dönemde konkordato başvurularındaki artış şa­şırtıcı değil. Şaşırtıcı olan ise bulaşıcı bir salgına dönüşme riski olan bu duru­ma karşı politika yapıcıların henüz bir önlem almamış olması…

Burada önemli olan nokta şu: kısa dönemli bir sıkıntı yaşayan şirket için konkordato olumlu sonuç veriyor. Şir­ketlerin %80’i daha sonra ticari faali­yetlerine kaldıkları yerden devam ede­biliyorlar. Dolayısıyla konkordato sü­reci bu şirketler için bir nevi oksijen çadırı görevi görüyor.

Problemli olan nokta ise şirket bazında düşündüğü­müzde olumlu sonuç verebilecek kon­kordatonun yaygınlaşmasının ekonomi için büyük bir risk oluşturması… Kon­kordato ilan eden şirketin piyasaya olan borçlarını ertelemesi, aynı üretim ve te­darik zincirinde yer aldığı şirketlerin de nakit akışlarını olumsuz etkiliyor. Bu da yeni konkordato başvurularını tetikle­yerek piyasanın tamamına bulaşabile­cek bir salgına davetiye çıkarıyor.

Ne yapmalı?

Çalışanlarına maaşlar ödendikten sonra, konkordato ilan eden şirketlerin reel sektöre olan borçlarının ödenmesi­ne öncelik verilebilir. Finansal kurum­lara ve kamuya olan borçlar ertelenebi­lir. Böylece piyasadaki nakit akışı faz­la bozulmamış olur. Bu konuda iş T.C. Adalet Bakanlığı’na düşüyor. Yapacağı bir düzenlemeyle reel sektörün bir neb­ze nefes alması sağlanabilir.

Yukarıdaki düzenlemeye ek olarak bir konkordato fonu kurulabilir. Konkorda­to ilan eden bir firmadan alacağı olanlar, yine yukarıda belirttiğim ödeme önceli­ğiyle, tahsilatı konkordato fonundan kar­şılayabilirler. Firmalar da konkordatodan çıktıktan sonra bu fona ödeme yapabilir­ler. Yani işin özeti, politika yapıcılar bir an önce piyasada oluşması muhtemel panik havasına engel olup reel sektörün nakit akışında olumsuzluğu azaltacak düzenle­meleri bir an önce hayata geçirmeliler.

Tam da bu noktada mevcut yönetim sis­teminin karar alma süreçlerindeki han­tallığından ve son dakikaya kadar aksiyon al(a)mayışından bahsetmek gerekiyor. Oysa bu yönetim sistemini savunanlar tam tersini iddia ediyordu. Güncel bir ör­nek verelim: deprem bölgesinde ticari ha­yat normalin çok uzağında. Mali müşavir­lerin çoğu konteynırda çalışıyor. İşyeri sahiplerinin önemli bir kısmına işyerleri hala teslim edilmedi.

Firmaların bireysel başvuru yapmak zorunda oldukları müc­bir sebep hali de 31 Ağustos’ta sona eri­yor. Eğer bu süre uzatılmazsa deprem böl­gesindeki birçok işletme ne beyanname verebilir ne de borçlarını ödeyecek bir gü­ce sahip olur. Bölgedeki iş dünyası temsil­cileri aylardır seslerini duyurmaya çalışıp haklı taleplerini dile getiriyor. Bugün 27 Ağustos, sürenin dolmasına sadece 4 gün var ve deprem bölgesindeki iktisadi faali­yetleri derinden etkileyecek bir karar ko­nusunda yetkililerden hala çıt yok!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar