Kömürden “adil çıkış” için vakit daralıyor
Paris İklim Anlaşması hedefl eri doğrultusunda, küresel sıcaklık artışını yüzyılın sonuna kadar 2 derecenin altında tutmak için, kömürün küresel enerji sisteminden bir an önce çıkması gerekiyor. Kömür bugün küresel enerji üretiminin yüzde 29’unu karşılıyor ve küresel CO2 emisyonlarının yüzde 44’ünden sorumlu.
Paris Anlaşması’nı imzalayan büyük kömür tüketicisi ülkeler, yerel hava kalitesi ve su kıtlığı sorunlarının farkındalar. Diğer yandan, yenilenebilir enerji kaynaklarının ve enerji teknolojilerinin maliyetlerinin düşüyor olduğunun da farkındalar.
Dolayısıyla tüm dünya, kömür tüketiminin kademeli olarak terk edilmesinin artık kaçınılmaz olduğunu biliyor.
Şu sıralar gündeme gelen konu ise; kömür sektörü çalışanları, yerel madencilik toplulukları ve kömür tüketimine bel bağlayan şirketlerin bu yeni sürece nasıl uyum sağlayacakları. Dönüşüm sürecinin herkes için adil olması büyük önem taşıyor.
Sürdürülebilir Kalkınma ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IDDRI) ile Climate Strategies tarafından yayımlanan rapor, kömür üreten bölgelerin geleceği hakkında önemli bilgiler içeriyor. Rapor; Hollanda, İngiltere, Çek Cumhuriyeti, Polonya, İspanya ve ABD’de yaşanan kömürü terk etme süreçlerini inceliyor ve bu süreçlerden çıkarılan temel derslerin altını çiziyor.
Rapora göre, doğru hazırlıklar yapıldığı ve aktif şekilde yönetildiği takdirde, kömürü terk etme sürecinin adil bir şekilde gerçekleşmesi mümkün. Gerekli olan adaptasyonlar oldukça büyük. Bu nedenle, iş gücü, bölgeler ve şirketlerin bir an önce geçiş sürecine hazırlanmaları gerekiyor.
Çünkü “adil geçiş” için vakit daralıyor. Geçiş süreçlerinin başarılı olabilmesi için, iş gücünün yeniden eğitilmesi; alternatif işlere geçişlerin yapılması; bölgesel ekonomilerin yeni ekonomik faaliyetlere yatırım yapmaları; şirketlerin hala kâr ederken yeni faaliyet alanlarına yönelmeleri gibi zorlu uyum süreçlerinin tamamlanabilmesi için zamana ihtiyaç var.
Ekonomi size karşı dönmeden harekete geçin
Climate Strategies Direktörü Andrzej Blachowicz, “Maden işçileri ve toplulukları açısından adil bir geçiş süreci, ekonomi size karşı dönmeden önce harekete geçmek anlamına geliyor” diyor. Blachowicz’e göre, bu geçiş sürecini erkenden kabullenmek ve hazırlıklı olmak, eski maden bölgelerinde çalışan yetişkinlerin yüzde 50’sinin iş bulamaması ya da hemen hemen yüzde 100’ün iş bulması arasındaki fark anlamına gelebilecek kadar önemli.
IDDRI Uzman Araştırmacısı Oliver Sartor ise “Şoku hafifl etmek ve değişimi yönetmek için, koşullar hala olumluyken, önümüzde ne kadar çok vakit olursa, sonuçlar herkes için o kadar iyi olacaktır. Ancak iklim politikaları hedefl erimiz açısından, fazla vakit kalmadı. Bu da adil bir geçiş sürecinin acilen ele alınması gereken bir konu olduğu anlamına geliyor” uyarısında bulunuyor.
Kömürü terk etmemek büyük bir maliyet getirecek
Rapor, adil bir geçiş sürecine olanak verecek temel önerilere yer veriyor ve önemli gerçeklere dikkat çekiyor. Bu önerileri ve uyarıları altı başlıkta özetlersek:
1. Paydaşların kendi aralarında “geçiş olmalı mıdır ve neden olmalıdır” gibi sorular konusunda fikir birliği oluşturması gerekiyor.
2. Hükümetlerin yapıcı bir sosyal diyaloğu desteklemesi ve bunu sürdürmesi çok önemli.
3. Paydaşların kendilerine ait ve yerel koşulları da yansıtan geçiş planı geliştirmesi gerekiyor. Kömür madenlerinin olduğu bölgelerde, alternatif iş alanlarının oluşturulması önem taşıyor.
4. Hükümetlerin ve paydaşların ‘adil geçişi’ sadece finansal bir tazminat konusu olarak görmekten kaçınmaları ve gelecek nesiller için ekonomik yenilenme ve öğretim fırsatlarına yatırım yapmaları gerekiyor.
5. Tamamen iktisadi açıdan bakıldığında bile, yönetilen bir geçiş sürecinin maliyeti çoğu zaman hiç geçiş yapmamaktan daha düşük olacak. Çünkü rekabet gücü olmayan bir sektörü desteklemenin maliyeti genel olarak çok yüksektir.
6. İş gücü ve topluluklar açısından adil bir geçişe yeterli kaynak yatırımı yapılmamış olması, hükümetleri çok büyük maliyet yükü altında bırakabilir. Bu maliyetlerin içinde çoğu zaman yüksek derecede uzun vadeli işsizlik ve iş göremezlik ödemeleri, bozulan çevrenin temizlenmesi ve nesiller arası sosyal ve ekonomik sakıncalar da bulunmaktadır.
'Kömürü değil, kültürü koru!'
Temmuz’da Polonya’nın Krakov kentinde başlayan Dünya Miras Komitesi toplantısı dünyanın en kıymetli doğal harikalarının ve kültürel hazinelerinin nasıl korunabileceğini masaya yatırıyor. 12 Temmuz’a kadar devam edecek olan toplantının ev sahipliğini Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) delegasyonu yapıyor. 350.org iklim aktivistleri, geçtiğimiz hafta UNESCO genel merkezinin önünde toplandılar ve dünyanın her tarafında kömür projeleri nedeniyle tehdit altında olan Miras Alanları’na dikkat çektiler.
UNESCO’dan, kömür yatırımlarının Miras Alanları’nı tahrip etmesinin önüne geçmesini, dünyanın her tarafındaki hükümetleri Paris Anlaşmasına uymaya çağırmasını istediler. UNESCO’ya “Kömürü Değil Kültürü Koru!” dediler.
Çevre aktivistleri, kömür tehdidi altındaki bölgelerin birçoğunun Tehlike Altındaki Alanlar listesine dahil edilmesini de istiyor. 350.org’un dilekçesinde bulunan ortak miras alanları arasında Avustralya’daki Büyük Bariyer Resifi, Türkiye’de Yatağan’da bulunan Hekate Tapınağı ve antik Kyme liman kenti gibi sayısız alan, Bangladeş’teki Sundarbans mangrov ormanı ve 700 yıllık kültürel değiş tokuş alanı olan Kenya’daki Lamu Adası yer alıyor. Ne yazık ki bu alanların birçoğu, fosil yakıt projeleri ile yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. 350.org Türkiye Sorumlusu Cansın Leylim’in de dediği gibi:
“Daha geçtiğimiz hafta, Yatağan’daki Lagina Hekate Tapınağı’nın yanıbaşında Bereket Enerji’nin kömür madeni kazısından antik bebek mezarları çıktığı, fakat kazı sırasında zarar gördükleri haberi geldi. Türkiye’nin her tarafı ortak miras alanı ile örtülü. Kömür, tarihimizi tehdit ediyor. Dünya’nın gelişmiş ülkelerinin terk ettiiği kirli fosil yakıtları biz de topraklarımızda istemiyoruz. Geçmişi olmayanın geleceği de olamaz.”
UNESCO şu sıralar, ‘İklim değişikliğine dair etik ilkeler” geliştirme sürecinde. Bu ilkeler şu anda taslak durumda ve Kasım 2017’de gerçekleşecek Genel Konferans’da son haline getirilecek. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak istiyorsak, kalan kömürü yerin dibinde bırakmamız gerekiyor.