Kömür madenlerinin işletilmesi
Kömür madenlerine ilişkin ilgim 1980'li yılların ilk yarısına kadar gider. Petrol sıkıntısının had safhada olduğu günlerdi. Şişecam'ın Mersin'ndeki soda üretim tesislerinin fuel-oil ihtiyacını karşılamak tam anlamıyla güncel sorun haline gelmişti. Herkes bir çıkış yolu arıyordu; akla ilk gelen düşünce de tesisin fuel-oil yerine linyit kömürü, uluslararası anlatımı ile "steam coal" ile çalıştırılması idi.
Şişecam Uzun Vadeli Plan Müdürlüğü'nde uzman olarak çalışıyordum. Görev bana verildiğinde kara kara düşündüm: Kömürü soba dışında görmemiş, kömür hakkında en küçük bilgisi olmayan biri böylesine önemli projeyi nasıl yapabilirdi?
İstanbul Teknik Üniversitesi Madencelilik Fakültesi'nde ulaşabildiğim iki öğretim üyesiyle görüştüm. Şişecam'ın maden bölümünde çalışan takım daha önce Zonguldak' ta çalışmıştı... İrfan Güner ve Acar Özel ile konuyu tartıştım. Yetmedi, Tunçbilek' e giderek kömür yataklarını gördüm, enerji ünitesini izledim, bakım-onarıma giden bir türbinin parçalarını ilk kez orada görme fırsatı buldum; uzmanlardan araştırmanın nasıl yapılması gerektiğine ilişkin bilgi aldım.
Kömür araştırmasını nasıl yapacağımı zihnimde netleştirdim; bir geçici plan hazırlayarak, yöneticilerimizden bir kömür mühendisi, bir jeoloji mühendisi ve bir de enerji mühendisi ile ülkemizdeki kömür yataklarını incelememiz gerektiğini, sahada yapılacak bu gözlemlerden sonra soda tesislerini kömüre dönüştürme fizibilitesini yapabileceğimizi anlattım.
Zonguldak'tan Ermenek yataklarına, Ilgın'dan Soma'ya, Gölbaşı'ndaki Harmanlı ocaklarından Çorum'a, Şırnak ve Silopi ocaklarından Milas Sekköy yataklarına bilinen ve işletilen bütün kömür yataklarını ekibimizle taradık. Kömür çıkarmanın, taşımanın, yakmanın, külleri değerlendirmenin, depolamanın, çevre etkilerini minimize etmenin değişkenlerini tek tek analiz ettik.
O dönemde bütün büyük kazan imalatçısı firmalardan teklifler aldık. Teklifleri de değerlendirerek, sistemin kullanacağı "iç enerji tüketiminin" de maliyet hesaplarını ayrıntılarıyla değerlendirdik... Irfan Güner, Acar Özel, Selçuk Buyurgan, Atilla Didin gibi konuya aşına ekiple yaptığımız değerlendirme sonunda ulaştığmız genelleme aynen şöyle oldu: "Ülkemizde soda tesisini dönüştürecek kömür yoktur."
Uluslararası kömür işletmeleri
Yurtiçinde kömür araştırmasını yaparken, kömür konusunda yayınlanan peryodiklere abone olduk. Literatür taraması sonunda, dünyanın başlıca kaynakları hakkında bilgi sahibi olduk... Wyoming'den 800 mil borularla yapılan "su bindirimeli taşımadan", Union Demiryolu İşletmesinin vagon kapsitelerini artırarak "taşıma maliyetlerini düşürme" çalışmalarına bir dizi çabanın ayrıntısını öğrendik... Kazakistan'dan Güney Afrika'ya ve Kolombiya'ya alternatif kömür arzını ve fiyatlardaki gelişmeleri değerlendirdik.
Soda üretim tesislerini kömüre dönüştürmede yerli kömür ile ithal kömür arasında karşılaştırmalar yaptık. Kömür temininin güvenirliliğinden,fiyat istikrarına senaryolar oluşturduk; mümkün olduğunca geniş katılım sağlayarak, kapsayıcı kurum algısı içinde herkesin düşüncesini alan bir çalışma yaptık.
Kurumun ortak kararı, "Soda tesislerinin yerli kömüre dönüştürülmesinin ekonomik açıdan yarar sağlamaz" şeklinde oldu.
Bu çok özet ön-bilgiyi verdikten sonra, bir gözlemci olarak ulaştığım genellemeleri bir kez daha anımsayarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kömür yataklarımızın kendine özgü koşulları var
Aradan otuz yıldan fazla zaman geçti. Zamanın zihinleri aşındırıcılığının tehlikesini dikkate alarak,o günlerden zihnimde yer etmiş kömür yataklarımızın özellikleri hakkındaki bilgilerimi paylaşacağım:
Birincisi, Zonguldak yatakları dışında diğer kömür yataklarımızın "koklaşma" özelliği yoktu. Bilinen yataklarımızın hemen hepsi bizim linyit dediğimiz,başkalarının steam coal diye adlandırdıkları özelliklere sahipti.
İkincisi, kömür yataklarımızda ister açık işletmeyle ulaşılsın, isterse galeri işletmeciliği yapılsın damarlardaki kalori dereceleri arasında bir homojenlik yoktu. Kazan verimi için çıkarılan kömürün işlemden geçmesi gerekiyordu.
Üçüncüsü, kömürlerimizin birçoğunun bünyesinde yüksek oranda kükürt vardı; bu, stoklamadan yakmaya sorunlar ve ek maliyetler yaratan bir husustu.
Dördüncüsü, kül ergime derecesi ve kül miktarı bakımından, "kül tutma" konusunda elektrofiltre kullanılması ciddi maliyet yaratıyordu. Tutulan küllerin "atık sahası" da ek maliyet getiren bir husustu.
Beşincisi, kömürlerimizin düşük kalorili olması nedeniyle, çıkarılan kömürleri belli uzaklıklara taşıdığınız zaman, taşıma maliyetleri ile birlikte eşdeğer kalori yaratmanızın maliyeti fuel-oil maliyetlerine denk geliyor; bir avantaj yaratmıyordu.
Altıncısı, ne kadar filtre sistemi kullanırsanız kulanınız, kül atma sahalarınız tesislerinizle organik bağ içinde değilse, lastik tekerlekli araçlarla yapacağımız kül taşıması çevre sorunları yaratıyordu; tesisler yerleşim yerlerine yakınsa, insanların tepkisine yol açan bir dizi soruna kaynaklık edebilirdi.
Yedincisi, örneğin Şırnak ve Silopi asfaltitlerini demiryolları Nusaybin'den Mersin'e yapılacak taşımalarda " miktar garantisi" veremiyordu; yolda bazı kayıplar oluyordu. Kayıpları dikkate aldığınızda "taşıma yönetimi" ek maliyetler getiriyor; kapalı demiryolu vagon sistemine geçişin de bir dizi sorunları vardı.
Sekizincisi, kömür yataklarında mekanizasyon eksikti, soda sanayi için o dönemde yaklaşık 600 bin ton kömür gerekiyordu; örneğin Beypazarı ocakları o günlerde en ileri mekanizasyonla donatıldığı halde, çıkardığı kömür Nallıhan Santralı ihtiyacını bile karşılamıyordu.
Dokuzuncusu, kamunun mevcut liman altyapılarından bu kadar yükü transfer etmek için yeterli değildi. Yeni altyapılar gerektiği gibi, toplam yatırım için bağlanacak kaynağı da alabildiğine artırıyordu.
Kısa başlıklar halinde sıraladığımız özellikleri nedeniyle, ülkemizdeki kömür yataklarının işletilerek bir yarara dönüştürülmesi, kendine özgü hesaplamalar gerektiriyordu. Kömürlerimizi işletmede "fayda/maliyet analizi" ile karar verilebilirdi; ama "kar-odaklı bakış" kullandığınız zaman konu çok farklı noktalara gidiyordu; tehlikeli sonuçları olabilirdi.
Soma'da yaşananlar bilncimizi yükseltmeli
Bilincin üç temel bileşenini, Michio Koku'dan ödünç alarak çok sık yineliyorum: Çevreyi hissetmeden ve tanımadan, kendi olanak ve kısıtlarımızın farkında olmadan, hepsinden önemlisi de hedefler belirleyerek geleceği planlamadan ve simüle ederek stratejiler tasarlamadan bilinçten ve tarih bilincinden söz edemeyiz. Sait Beşer' in Türk Düşüncesi Dergisi' ndeki makalesinde belirtiği gibi, bilinç bir farkındalık durumunun zihinde kendiliğinden uyanık kalmasıdır... Oysa, bizler karşılaştığımız olay ya da olguların ayrıntı dinamiği ile genel eğilimler arasındaki dengesine kafa yormadan sığ düşüncelerin yarattığı "hipnoz" etkisine kolay kapılan bir kültüre sahibiz. Hipnoz, farkındalığın yerine "telkin"i koyar ve ötekinin devamı adına, öznede bir kişisel bilinç haline fırsat vermemeyi ilke edinir.
Şimdi ülkemizde yaşanan maden kazalarından tarih bilinci yaratmanın tam zamanıdır. Yaşanan büyük acıyı bir daha tekrarlamamak için önce dünyadaki ve ülkemizdeki kömürlerin bütün özelliklerini net bir biçimde ortaya dökmeliyiz. Kamu ve özel kesimin işlettiği yatakların özelliklerini ayrıntıları ile tanımlamalıyız. Bir yol haritası önümüze koymalıyız ki, kaynak israf etmeden özellikle de insanlara kıymadan kömürlerimizi değerlendirebilelim.
Kömür aramalarını, olası yeni yatakların sondaj derinliklerini,sondaj aralıklarına dayalı tanımlama yapabilmek için verilerin yeterli olup olmadığını sorgulamalıyız. Arama yapan kuruluşun, verdiği bilgilerle ilgili sözleşmelerde "yükümlülük üstlenmesi" ilkesini yasal düzenlemeye bağlamalıyız.
Kömür yataklarının ruhsatlandırılması ve işletilmesine ilişkin çerçeve yasaları ve uygulama yönetmeliklerini herkesin anlayabileceği netliğe getirmeliyiz. Yasa ve yönetmeliklerle düzenlemelerin "ödünsüz gözetim ve denetim" yapılacağını açıkça taahhüt etmeli, savsaklayının cezai sorumluluklarını netleştirmeliyiz.