Kömür madenciliği ve enerji politikasının sorunları

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Maalesef, geçen hafta meydana gelen elim olay sonrasında ister istemez gözler özelde linyit kömürü madenciliğine, genelde de Türkiye’nin enerji politikasına çevrildi. Ben de, bir ekonomist merakıyla sektörü inceleyerek, kendimce bazı sonuçlara vardım. Özetle: 
1- Türkiye (ekonomik olarak kullanılabilir) kömür rezervleri bakımından fakir bir ülke. Son yıllarda yapılan arama faaliyetlerinden de var olanların dışında çok da dişe dokunur yeni bir havza ortaya çıkmamıştır. 
2- Nitekim 1999 yılında 65 milyon tona ulaşan linyit üretimi aradan geçen 15 yıla rağmen bugün de 75 milyon tonun altındadır. (Taş kömürü üretimi ise sadece 2.5 milyon ton.) 3- Dünyada linyit üretiminin %90’dan fazlası açık madenlerde yapılmaktadır. Haiz olduğu riskler ve yüksek maliyetler nedeniyle kalan bir kaç yeraltı madeni de zaman içinde kapatılmaktadır. 
4- Kamu (TKİ ve EÜAŞ) üretiminin neredeyse tamamı açık madenlerde gerçekleştirilmektedir. Toplamın yüzde 10 kadarını oluşturan yeraltı madenciliği rödovans ve hizmet alımı yoluyla özel sektöre bırakılmıştır. (Son yıllarda, dünyadaki gelişmelerin aksine Türkiye’de Devlet sonsuz alım garantisi vererek özel sektörü yeraltı linyit madenciliğine teşvik etmiştir.) 
5- Linyit sadece çok yakınında bir termik santral bulunması durumunda ekonomik olarak bir değer ifade etmektedir. Böyle bakıldığında, büyük havza madenciliğine uygun olan linyit yatakları sadece Afşin-Elbistan ve bir ölçüde de Soma bölgesinde mevcuttur. 
6- Kaldı ki, bahsi geçen bu bölgeler bile sorunludur. Örneğin, Afşin-Elbistan Çölollar’da 2011’de meydana gelen heyelan nedeniyle yıllık 20 milyon ton üretim beklentisi bir anda sıfıra inmiştir. 
7- Halihazırda bile, linyitle çalışan santraller toplamda tepe (peak) üretimlerinin oldukça altında çalışmaktadır. Örneğin EÜAŞ’a bağlı santrallerin tepe üretimleri 40,000 GWh’u bulurken, 2012’de toplam fiili üretimleri 30,000 GWh’nin altında kalmıştır. (Bir kısım santral bakımda olsa bile bu oldukça düşük bir oran.) O zaman da, eğer çıkarılan linyitin tamamı santrallerde kullanılmıyorsa (ki kullanılmıyor), neden zaten kısıtlı rezervlere sahip olan yeraltı linyitlerini çıkarmak için bu kadar ısrar ediliyor?, diye sormak lazım. 
8- Facianın meydana geldiği Ege Linyitleri İşletmesi’nin ana kuruluşu olan TKİ toplam üretiminin %80 kadarını EÜAŞ’a ait santrallere satmaktadır. Ancak, TKİ, özellikle son yıllarda, bu satışlardan anormal bir kâr marjı elde ediyor gözükmektedir. 2013 rakamları belli olmamakla birlikte, 2012 senesinde TKİ yüzde 62 oranında brüt kâr marjı elde etmiştir. O sene TKİ’nin 690 milyon TL kâr ettiği, EÜAŞ’ın ise 474 milyon TL zarar yazdığı dikkate alınırsa, bu kâr transferinin sebebinin sorgulanması gerekiyor. (Linyit uzağa taşınabilir bir mal olmadığı için Dünya linyit fiyatları diye bir şey de söz konusu değil!) Unutmamak gerekiyor ki, sonuçta bu durum nihai kullanıcılar için yüksek elektrik fiyatı anlamına geliyor. 
9- Bütün bunlara rağmen, linyitin eşdeğer maliyeti bugün itibariyle petrol ve doğalgazın altında kalmaktadır. (Yüksek karbon salınımını ve filtresiz tesislerde yakılması durumunda ortaya çıkan kükürtü dikkate almazsak tabii!) 
Sonuç olarak, bugün için her ne kadar açık işletme şeklindeki linyit üretimini artırmak ekonomik açıdan rantabl gibi gözükse de, maalesef diğer fosil yakıtlar gibi, ülkemizin linyit konusunda da oldukça fakir olduğu söylenebilir. Hele, linyit çıkaracağım diye derin yeraltı madenciliğini teşvik etmek adeta faciaya davet çıkarmak gibi. (Sonuçta, facianın meydana geldiği Soma Eynez madeni bir daha asla açılmamak üzere kapatılacaktır.) Öte yandan, ABD’nin kaya gazı çıkarmaya başlaması, Çin’in büyümesinde görülen yavaşlama ve navlun fiyatlarındaki gerileme ile birlikte Dünya fiyatı oldukça düşen ithal kömür önemli bir alternatif olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Halihazırda toplam 3,600 MW kapasitesinde 3 büyük ithal kömür santrali var. Öte yandan, izin bekleyen 28,700 MW gücünde proje söz konusu. Bunların vakit kaybetmeden devreye sokulması gerekiyor. 

Daha da ileriye dönük olarak bakıldığında ise, hem temiz, hem de maliyeti düşük enerji kaynağı olarak güneş enerjisi ön plana çıkmakta. Yapılan projeksiyonlar 2020 yılında güneş enerjisinden elektrik elde etme maliyetinin linyitin maliyetinin de altına inebileceğini gösteriyor. Nitekim Çin bu konuya (PV panel üretimi) çok büyük yatırımlar yapmakta. Türkiye ise ne panel üretiminde, ne de güneş santrali inşasında bir adım bile yol alabilmiş değil! (Sadece güneş ışıması bakımından çok da ideal olmayan bir yer olan Birecik’te çok küçük bir santral kurma hayali söz konusu!)

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019