Komşular ile ilişkiler
Dünya üzerinde hiçbir ülke yoktur ki, dış çevre ile ilişkilerini tümü ile kessin ve herhangi bir işbirliğine girmesin. Böyle bir durum, düşünüldüğünde ne sosyolojik açıdan mümkün, ne de ekonomik açıdan. 21. yüzyılda olduğumuzu göz önünde bulundurduğumuzda, kişilerin istek ve ihtiyaçlarının internet çağında çok daha agresif olarak arttığını ve dolayısı ile ülkelerin buna cevap verebilecek dış ticaret ilişkilerini, mevzuatlarını, ticari anlaşmalarını da sürekli geliştirmek zorunda olduklarını söyleyebiliriz. Zaman zaman ülkelerin, içinde bulundukları siyasi karmaşalar, iç karışıklıklar, menfaatlerde meydana gelebilecek değişiklikler, ilişkilerinde farklılıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Tüm bu gelişmeler ve değişimler dönemsel olarak olağan karşılanmalı ve sağduyunun sesi ile de aşılmaya çalışılmalıdır.
Ülkemizin de zor bir dönemden geçtiğini kabul etmek çok pesimist bir yaklaşım olarak düşünülmese gerek. Komşu ülkelerimizdeki uzun süredir devam eden iç karışıklıklar ve bunun sonucunda ortaya çıkan savaşlar hepimizin malumu. Kısa bir süre önce Rusya ile yaşadığımız kriz de halen hafızalarımızda. Ülke içinde meydana gelen sıkıntılar derken, zor bir dönemin açıklamasını da böylelikle yapmış oluyoruz. Ancak tüm bunlara rağmen, bu olumsuzlukların kısa sürede pozitif hale dönüşmesi yönünde, özellikle yarar sağlayacak birçok adımın atılması, ilişkilerin yeniden olumlu hale çevrilmesi, kararlı duruşlarımız eminim şu anda pek çok dünya ülkesini şaşırtmakta. Öncelikle Rusya ile başlayan normalleşme süreci ve G20 zirvesindeki görüşme trafiği ve pozitif yönlü gelişmeler, hemen olumlu sonuçlarını beraberinde getirmeye başladı. Diğer yandan, Ortadoğu’da yapılacak olan işbirlikleri ile, Suriye’de oluşacak bir normalleşme sürecinin de ülkemiz için çok yararlı olacağı bugünden görülebiliyor. Özellikle G20 zirvesinde Cumhurbaşkanımızın, Obama ve Putin ile yaptığı görüşmelere dair yaptığı açıklamalarda da belirttiği üzere, Türkiye’nin verdiği mücadele ve yapmaya çalıştığı şey, Suriye’nin toprak bütünlüğüne müdahale değil, tam tersine bölgeye barışı getirebilme konusunda önemli bir girişimdir. Bölgedeki barış, huzur; sonuçta istikrarlı bir yaşamı da elbette beraberinde getirecektir. Ülke içi huzuru arttırma yönünde bir yandan çaba harcar iken, diğer yandan komşularımızdaki huzurun artmasını sağlamak da, toplum olarak önemli görevlerimizden ve düsturlarımızdan olmalıdır. Bu durumun ekonomi ve dış ticaret açısından da yansımaları her zaman göz önünde bulundurulmak zorundadır.
Komşu ülkeler ile olan ilişkilerimizi kuvvetlendirmek kadar yine önemli olan noktalardan birinin de dış ticaretimizi artırmaya destek olacak lojistik planlamalar olduğunu da belirtmeliyiz. Boğaz'ın altından geçen Marmaray sayesinde Londra'dan çıkan bir yükün Pekin'e bu raylı sistemle ulaşabilmesi, Yavuz Sultan Selim Köprüsü sayesinde TIR'ların Pekin'den Londra'ya ulaşabilir hale gelmesi, yanı sıra Kars-Tiflis-Bakü hattının da Çin'le birleştirilecek olması önemli hamlelerdir. Türkiye coğrafi açıdan stratejik bir noktada olmakla beraber, son yıllarda gerek mevzuatlarımızda, gerek taşımacılık ve lojistik alt yapılarının gelişmesinde önemli bir ivme göstermekte.
Son dönemde, komşularımız ile olan ilişkilerimiz ve yapıcı politikalarımız eminim ki orta ve uzun vadede ülkemizdeki barış ve huzura da yansıyacak; ekonomi ve dış ticaret üzerinde de çok daha pozitif etkiler yaratacaktır. Türkiye’nin stratejik olarak artık dış ticareti her geçen gün daha çok arttırmaya çalışmaktan, bilhassa ihracatı kat kat arttırma gayretinden asla vazgeçmemesi, kararlı duruşlarından da ödün vermemesi gerekir. Son dönemde de bunların neredeyse tamamı yapılıyor, umuyorum öyle de sürer.