Komşu Yunanistan ve biz...
Bazen acaba bende bir garabet mi var diye düşünüyorum. Bazı yazar ve konuşmacıları dinledikçe “Allah Allah acaba ben de mi bir akıl eksilmesi var?” diyorum. Yunanistan ekonomisinin son durumu hakkında yazılıp çizilenler buna bir örnek.
Yunanistan’ın borçlarını ödeyememesi ve bunun sonucu düşülen durumda referanduma giderek bir çeşit konkordatoya “Hayır” demesi basınımızda klasik deyimiyle ‘geniş yer’ buldu. Eh! Ne de olsa komşu, tabii geniş yer bulur diyeceğim ama yazılan çizilenlerin büyük bir kısmı beni hayretlere düşürüyor. Büyük bir çoğunluğu ‘Öküz altında buzağı’ arar tipte. Yunanistan’da olup biten basit. Biri birinden borç almış. Ödeme vakti gelmiş geçmiş. Borçlu ödeyememiş. Alacaklı ısrarcı olmuş, borçlu “ödeyemiyorum” demekle kalmamış bir de “ödemeyeceğim” demiş. Şimdi bu basit olay acaba bizi neden bu kadar ilgilendiriyor? Bu ilginin sırf ‘iyi komşuluk ilişkileri’ nedeniyle olduğunu sanmıyorum. Bir kaç neden sayılabilir.
Sanıyorum bazı yazarlar “Yahu bunların dört yüz milyar dolar borçları vardı ödeyemediler battılar. Bizim borcumuz beş yüz Milyarı aşkın” diye düşünüyorlar. “Gülme komşuna gelir başına” diyen bir kısmı konuya bu açıdan yaklaşıyor. Ne neden oldu diye bir onlara bir de bize bakıyorlar, yazıyorlar, çiziyorlar.
Yunanistan, ‘borçla güzel hayata teşvik edenlere’ karşı uyarı
Böyle düşünen yazarların bir alt grubu “Bu bizim de başımıza gelirse Yunanistan bir örnek olur mu acep?” diyerek “Adamlar haklı efendim” gibilerinden alt yapı hazırlayan yazılar döşeniyorlar. Hatta bazısı Yunanistan’ın davranışını onur, gurur, dış güçlere teslim olmama olarak yorumlayarak “İşte örnek davranış” diye gösteriyor. Bazıları daha da ileri giderek “Teşekkürler Yunanistan” diye yazıyor. Yunanistan’a niye teşekkür ediyoruz pek anlamadım ama dediğim gibi ‘iyi örnek’ olduğu içinse yanlış. Yunanistan’a teşekkür edelim de borcunu ödemeyip, çamura yatmaya mecbur kalıp bir de küstahlıkla “Ödemiyorum ne olacak!” dediği için değil. ‘Borç yiğidin kamçısıdır’ diyerek bizi, ülke, şirket ve bireyler olarak borçla güzel hayata teşvik edenlere karşı uyardığı için.
Bir bilim adamı televizyona çıkıp “Yunanlılar bu bankalar ve devletler bizim borç ödeme konusunda zorluk çektiğimizi bile bile bize daha da borç verdiler dediler” diye aynı şeyi Güney Amerika’daki bazı ülkeleri örnek vererek “Adamlar haklılar” bile dedi. Nasrettin Hoca’nın “Yahu hırsızın hiç bir kabahati yok mu?” diye sorması misali, borcu alanın hiç mi kabahati yok? Ne demek “Adamlar haklılar”? Neresi haklı borç ödemekte zorlanıyorsanız borç almayın kardeşim. Üstelik Güney Amerika devletleri öyle dediler, sitem ettiler ama referandum falan yapıp göz boyamadılar.
Olayın demokrasi ile alakası yok
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür ata sözünden hareketle olan biteni abartanlar da var. Bu yazarlar komşunun siyasi kararını antik çağda demokrasinin mucidi olarak bilinen Yunanlıların yeni antiemperyalist-kapitalist icadı olarak yansıtıyorlar. Bu yazarlar konuyu ‘halkın iradesi’, ‘globalleşmenin istenmeyen sonuçları ve ulusların hakları’ filan diyerek bu basit olayı ekonomi-politik düzeye çıkarıyorlar. Olayın demokrasi, otokrasi, kapitalizmin geleceği filanla bir ilgisi yok. Yunanistan demokrasi değil de faşist bir kraliyet olaydı borçlanmayacak mıydı? Borcunu ödemeyecek miydi? Ödemezse alacaklılar “Eh koskoca kraliyet ister öder ister ödemez” mi diyecekti? Yunanistan komünist olaydı IMF’den, AB’den borç almayacak mıydı? Almaz diyenlere Romanya’nın maktul başkanı Çavuçesku’nun devrilmesi ve Romanya’da komünist rejimin sonunun gelmesi bu ülkenin dış borçları yüzünden olduğunu hatırlatırım. Tarihin cilvesi Yunanistan’ın aksine Çavuçesku “Ödeyeceğim” diye inat ettiği için uyguladığı ‘kemer sıkma’ politikaları zaten polis devletinden bunalmış Romanyalılara fazla geldiği için canından oldu. Bir yazar “İşte milli gurur” diye komşumuza aferin diyor. Nedense bizim koşumuzla bir derdimiz yoktur ama komşumuzun bizle derdi bitmez. Bu lafı ABD’de söylediğimde bir öğretim üyesi Amerikalı dostum “Galiplerin alicenap, mağlupların kindar olması doğaldır” demişti. Bu duruma biz düşseydik (aklı eren herkes aylardır, yıllardır yazıyor Türkiye’nin borçlanarak kalkınmaya dayalı bu gidişatı hayra alamet değildir aman etmeyin tutmayın diye) Yunanistan “Aferin işte örnek ülke biz de öyle yapalım” der miydi acaba? Borçlanma Osmanlı İmparatorluğu'nu batırmıştı Kırım savaşı ile başlayan Osmanlı borçlanması sonunda İmparatorluğu batırdı. 1854 yılında 2.57 milyon Osmanlı Lirası olarak başlayan borçlanma büyüdü de büyüdü sonunda İmparatorluk borçlarını ödeyemez hale geldi. O zaman referandum, demokrasi, AB, IMF falan icat edilmediğinden Osmanlılar kime, neyle kafa tutacaklarını! Bilemediler. Sonunda 1881 yılında İmparatorluk bir moratoryum (borç ertelemesi) ilan ederek Duyun-u Umumiye (genel borçlar) denilen bir kuruma teslim oldu. Dokuz bini aşkın memuruyla, bu kurum çiftçinin tarladaki ürününü haciz dahil bir sürü yöntemle İmparatorluğun tütün, tuz, ipek, içki, pul ve av vergilerine el koydu. Yani bence Osmanlı'nın bağımsız/ egemen devlet statüsü o yılda fiilen son buldu. Hatırlamayanlar için 1881 Atatürk’ün doğum tarihidir.
Balkan savaşlarının başında Osmanlının vergi gelirlerinin neredeyse üçte biri bu kurumca toplanıyor yabancı alacaklı devletlere gönderiliyordu. Lozan anlaşmasıyla alacaklılarfaiz ve anapara alacaklarını Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazından çıkan Türkiye, Suriye – Lübnan, Yunanistan, Irak, Yugoslavya, Filistin, Bulgaristan, Arnavutluk, Hicaz-Necit-Asir(Suudi Arabistan), Yemen, Ürdün arasında bölüştürdüler.
Türkiye, 1954’e kadar Osmanlı’nın borcunun ödedi
Borcun %66’sı Türkiye’ye, %20 ’si kadarı da Yunanistan ve Suriye arasında %10’ar olarak eşit olarak bölüştürüldü. Geriye kalan %15’i de diğer ülkelere yüklendi. Genç ve kaynakları kısıtlı Türkiye Cumhuriyeti, araya giren dünya savaşına rağmen 1954 yılına kadar borcunu ödedi ve bitirdi. Yunanistan (Yunanistan’a ilaveten Arnavutluk, Yemen ve kadim dostumuz! Suudi Arabistan) tek kuruş ödemediler. Borçlarının üstüne yattılar. Kimse de bir şey demedi. O zamanlar Yunanistan keşke bize akıl verip “Referanduma gidin kardeşim siz egemen ve demokratik bir cumhuriyetsiniz. Bu emperyalist/ kapitalist kan emicilere vermeyin paralarını” deseydi. Demedi. Osmanlı borçlarından hissesine düşen %10’u ödemeyince bizde “Aferin” diye “Yaşasın demokrasi” diye “Kahrolsun kan emici batı” diye makaleler çıktı mı bilmiyorum. Merak edenler gazete arşivlerini araştırsınlar.
Bizcileyin bu yazar çizerler bu kadar borcun nereye harcandığını hiç sormuyorlar. Ne vardı yani? Büyük doğal afetler mi? Salgın hastalıklar mı? Savaş sıkıntıları mı? Peki bunca para üretime yatırılıp borcun faizini de geçen bir geri dönüş sağlanarak alacaklılaraparalarını geri ödeme yatırımları için mi harcanmış? Bilemem! Araştırmaya da ne vaktim var ne de niyetim. Yunanistan’ı tebrik eden yazarlar araştırsın.
Yunanistan’ın durumunu güzel anlatan fıkra
Bildiğim bir fıkra. Yunan bir belediye başkanı İtalya’ya gitmiş. Bir bakmış ki oradaki belediye başkanı bir malikanede yaşıyor. “Bunun parasını nereden buldun?” diye sormuş. İtalyan “Bak şu karşıdaki nehrin üzerindeki çift gidiş- çift geliş yollu köprü var ya” demiş “Onu Avrupa Birliği fonlarıyla yaptık”. Yunanlı bakmış “Ama orada tek gidiş-tek geliş bir köprü var” demiş. İtalyan belediye başkanı “İşte benim mini saray oradan artan parayla yapıldı” demiş. Aradan zaman geçmiş bu kez İtalyan belediye başkanı Yunan belediye başkanını ziyarete gitmiş. Bir de bakmış ki Yunan başkanın malikanesi onunkini gölgede bırakacak cesamette. İtalyan sormuş “Sen bu malikaneyi yaptıracak parayı nereden buldun? "diye. Yunan başkan “Bak” demiş “Şu karşıdaki nehir üzerindeki köprü var ya onu da Avrupa birliği finanse etti”. İtalyan bakmış ve “Hangi köprü? Orada köprü möprü yok” demiş. Yunanlı “İşte benim malikanem oradan edilen tasarrufl a yapıldı” diye durumu açıklamış.
Para kaynaktır bedava değildir
Belki dangalaklık bende. Benim anlayışıma göre para bir kaynaktır. Her kaynak gibi (insan gücü, fiziksel altyapı ve tesisler, bilgi ve know-how, stratejik işbirlikleri ve ilişkiler) elde edilmesinin ve kullanımının bir ederi vardır. Türkçesi bedava değildir. Hiç bir sistem (canlılar dahil) yerine koyamayacağı kadar kaynak kullanırsa yaşamına devam edemez. O nedenle kaynak kullanımı en azından harcanan kaynakları yerine koyabilecek kadar bir nema üretmelidir. Bunun en açık örneği borç alınırken alınan paranın nereye harcanıp karşısında ne kazanılacağının hesaplanmadığı durumlarda ortaya çıkar. Eğer borçlanmanın karşılığında sadece olumlu kalkınma istatistikleri ve malikaneler varsa sonuç işte Yunanistan’da gördüğümüz gibi olur. Bu firma düzeyinde de böyledir, ülke düzeyinde de böyledir.
Alacaklının parasıyla ‘vur patlasın çal oynasın’
Alacaklının parasıyla vur patlasın çal oynasın eğlenip, ödeme zamanı “Emperyalist, kapitalist, alçak, namussuz” diye bağırmanın alemi yok. Hele hele bu tepkiyi bizim basındaki bazı yazarlar gibi “Onur ve haysiyet” örneği diye tanıtmanın bir alemi de yok. Adamların parasını çıtır çıtır yerken onur ve haysiyet düşünülmüyor, ödeme zamanı “Vay benim onurum var” oluyor. İyisiniz vallahi!
Batılı alacaklılar Osmanlı'nın vergi gelirlerine haciz koymuşlardı. Lozan'da Türkiye Cumhuriyetini de bırakmadılar. Türkiye 1954 yılına kadar aslanlar gibi borç ödedi. Komşu tek kuruş ödemediydi. Belki bu defada Duyun-u Umumiye belasına uğramadan bir kez daha aff edilirler ama benden alkış beklemesinler.
Aman yanlış anlaşılmasın ben hem sokaktaki Yunanlıyı severim hem de kültürel birikimine saygım vardır. Üstelik bizim “Sırça köşkte oturan, komşusuna taş atmamalı” yani kendi durumu çok farklı olmayan kişi kendini düşünerek benzeri durumda olanlara zarar vermemeli şeklinde ata sözlerimiz de vardır. Biz ‘Kurt bile komşusunu yemez’ de deriz. Yani Yunanistan’la bir alıp veremediğim yok. Cidden de üzülüyorum. Benim derdim bizle ve bizimkilerle.