KOBİ’nin parası...
Dünkü gazetede arkadaşımız Naki Bakır’ın BDDK kaynaklı bir haberi yer alıyordu. “BDDK verilerine göre KOBİ kredileri, Ocak-Temmuz döneminde yüzde 22.3 oranında net 43.9 milyar lira artarak 240.1 milyar liraya ulaştı. Banka müşterisi KOBİ’lerin dörtte üçünü oluşturan mikro işletmelerin toplam kredi hacmi bu dönemde yüzde 20.4 oranında net 10.9 milyar liralık artışla 64.3 milyar liraya yükseldi.”
Bu gelişmelerle ilgili olarak da Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Sayın Nafiz Karadere de şu yorumu yapıyordu: “Krediler artıyor ama bu artışta dikkatimizi çeken bazı noktalar var. Bu çok sağlıklı bir kredi büyümesi değil. Şu anda KOBİ'ler kendini çevirebilmek için kredi talebinde bulunuyor, büyümesini finanse etmek için değil.“
Alacakların tahsilat riskleri gittikçe yükseliyor. Çek ödemeyenlerin sayısındaki artışı Mısır’daki Sağır Sultan bile duydu. Yeni gelen müşteriye, neredeyse herkes “Ya bu da paramı ödemezse“ endişesi ile yaklaşıp, fiyatlarını riskli müşteri kategorisine göre uyarlamak ihtiyacını hissediyor. Sonuç olarak da cirolar zaten piyasanın eğilimi çerçevesinde azaldığından, bir de bu endişe çerçevesinde küçülmeye devam ediyor.
İşte tam bu noktada ihracat yapan işletmelerin, yumurtaları aynı sepete koymadıkları için, kendilerini daha güvende hissedebildiklerini vurgulamak gerekiyor. Ancak ihracat yapan dediğimizde, kapkaç zihniyetle veya gelgeç gönülle, Mehter Takımı yürüyüşü gibi iki ileri bir geri yapılan ihracattan söz etmiyoruz. İhracatı ciddi olarak, farklı bir iş olduğunu ve ayrı yönetilmesi gerektiğini düşünerek yapan işletmelerden söz ediyoruz.
Neden ihracatı bu para işinin ortasına zembil ile indirdik dersiniz?
Çünkü farklı piyasalarda oyuncu olabilirsek, üstlendiğimiz riskler de o kadar farklı olacak ve her pazarın bizim üzerimizdeki etkisi de girdiğimiz piyasaların payı kadar olabilecektir. Pazar çeşitliliği bizlere ek satış getirecek ve ciromuzu arttıracaktır. İhracatın ödemeleri iç piyasaya göre daha kısa vadelerde yapıldığından, nakit akış hızımız iyileşecek ve finansman gücümüzü iyileştirecektir.
Burada şunu sorabilirsiniz, “İhracatta paramızın ödenme garantisi nedir ki bu kadar rahat konuşabiliyorsunuz?”
Kuşkusuz ihracatta da tahsilat riskleri vardır ve olmaya da devam edecektir. Amma sizler, dış ticarette kullanılan ödeme enstrümanlarını iyi bilirseniz ve hangisinin, hangi tip pazar ve/veya müşteri için kullanılması gerektiğinin analizini yapabilirseniz, risklerinizin o kadar azalacağını vurgulamak isteriz. Birçok KOBİ sahibi ve yöneticisi “Ben parayı peşin alırım, başka ödeme şekli tanımam“ diye konuşuyor. Bir yere kadar, bilgisizliklerinin çerçevesinde kabul edilebilir bir ifade. Demek ki diğer enstrümanlar hakkında bilgileri yok ve rekabet edebilirlikleri “Peşin Ödeme“ şekliyle kısıtlı kalıyor. Pek cesur olanları da “Müşteriyi kaybetmeyelim“ telaşında ve müşterinin baskısı ile “Açık Hesap” gönderiyor ve riskin en büyüğünü üstleniyor. Bu şekilde hareket edenlerin karşılaştığı olumsuz durumların hikâyesini dinleyenler de “Eyvah ihracatta para kaptırmak, işten bile değil diye“ ihracat uzak duruyorlar.
Arabasını çarptıktan sonra sigorta yaptıranlara hep değişik bir gözle bakmışımdır. Atasözlerini severim bilirsiniz “Az tamah çok ziyan getirir“ diye bir deyiş vardır. Bugün cepten çıkacak 3 kuruşu hesap ederek, yarın bizi sarsabilecek olan, cepten 33 kuruş çıkması olasılığına karşı tedbir almamak nasıl bir anlayıştır, yorum yapmak biraz zor gerçekten.
İhracatın risklerini yönetebilmek için, alacaklarımızı gerek EximBank üzerinden gerekse özel alacak sigortası şirketleri üzerinden güvence altına alabiliriz. Farklı pazarlarda bulunmak biz ihracatçıların riskini, girdiğimiz pazar sayısı kadar azaltabilecekse, lütfedip üç kuruş bedel ödeyerek, risklerimizi sigortalayalım ve piyasalarda rahatça oynayabilelim ve iç piyasanın sıkıntılarını daha rahat göğüsleyebilelim.