KOBİ'ler sosyal medyada nasıl var olur?
Bugünlerin en gözde ve bakir iş alanlarından biri hiç kuşkusuz sosyal medya uzmanlığı, sosyal medya yönetimi gibi konular. Malum, artık Facebook'ta Twitter'da, Linkedin'de, Google+'da, ne bileyim Pinterest'te yoksanız, yoksunuz zaten!
Tabii abarttığım kadar değil, hatta abartıldığı kadar da değil, ama sosyal medya, giderek çeşitlenen yapısıyla değişik pazarlama ihtiyaçlara cevap verebilecek, doğru kullanıldığında hem müşteriler, hem de iş sahipleri için kazançlı çıktılar yaratabilecek bir mecra sunuyor. Ama dediğim gibi doğru kullanıldığında...
Bugün şirketlerin sosyal medyaya yaklaşım biçimi genellikle "Facebook'ta Twitter'da mutlaka olmalıyız" saplantısından öteye pek geçebilmiş değil. Elbette Twitter'da Facebook'ta olmanın bir sakıncası yok. Ama Facebook veya Twitter'a geldiğinizde ne yapacaksınız? İnsanlara söyleyecek bir sözünüz, insanları çağıracak bir organizasyonunuz var mı? Yoksa insanlar size, siz insanlara bakıp duracak mısınız?
Sosyal medya aslında gerçek dünyanın sosyal ortamlarından pek de farklı bir yer değil. Yani işi biraz popülerleştirip anlatmaya çalışırsak; kızlarla/erkeklerle tanışmak için bir bara gitmekten pek de bir farkı yok. Bara girdiniz, etrafınızda kızlı erkekli bir kalabalık. Bara oturdunuz, birileriyle tanışmak için önünüzde bir kaç yol var. Eğer "muhteşem ve dayanılmaz" biriyseniz işiniz kolay. Oturduğunuz yerden cool bir edayla etrafa bakışlar fırlatmaya başladıktan bir süre sonra çevrenizde bir hareketlenme olacaktır. Yok, eğer böylesine çekici biri değilseniz önünüzde bir kaç yol olabilir. Mesela ağzınız iyi laf yapıyorsa doğrudan söze girip birileriyle konuşmaya başlayabilirsiniz. Veya güzel dans ediyorsanız ya da sesiniz güzelse karaoke yapmak gibi yollarla birilerinin dikkatini çekip size doğru bir ilgi akışı sağlayabilirsiniz. Paranız çoksa "arkadaşlara bi viski açın" diyerek doğrudan maddiyata da oynayabilirsiniz. (Şimdi içkiden, bardan filan söz ettik "konuya bir katkısı yok" diye RTÜK bizim köşeye de ceza keser mi acaba?)
İşte sosyal medya ortamı da aynen böyle aslında. İnsanlara "dayanılmaz" bir ürün sunuyorsanız, ürettiğiniz marka bir "arzu nesnesi" haline gelmişse mesele yok. Twitter'a, Facebook'a girdiğinizde insanlar zaten sayfalarınıza gelip takipçiniz olacak ve sizden söz edecektir. Ama çoğu firma ve marka için durumun böyle olmadığını biliyoruz. İkinci yol ise genellikle "büyük" markaların ve firmaların kullandığı "maddiyata oynama" yoludur ki, bu tür firmalar genellikle zaten büyük pazarlama bütçeleriyle hareket ederler ve sosyal medya aktivitelerine de o büyük bütçenin bir parçası olarak girişirler. Bu firmaların sosyal medya faaliyetleri, büyük ölçekli yarışmalar, festivaller, konserler ve benzerlerinin bir parçası olduğu için de, diğer reklam ve halkla ilişkiler mecralarındaki faaliyetlerle desteklenir ve ister istemez geniş bir kitle tarafından izlenir.
Öte yandan Linux ve wiki benzeri ortak üretim faaliyetleri de paydaşların geniş bir tabana yayılması nedeniyle sosyal medyada ciddi hareket yaratabilen faaliyetler olarak göze çarpıyor. Ancak geniş tabanlı siyasi hareketlere benzer özellikler taşıyan bu tür girişimleri, herhangi bir firmanın, özellikle de küçük ve orta boy işletmelerin hayata geçirilmesi, yönetmesi ve yönlendirmesi hayli zor görünüyor. Geri kalan işletmelerin, yani ülkemizdeki ve dünyadaki işletmelerin neredeyse yüzde 98'ini oluşturan küçük ve orta boy girişimlerin sosyal medyayı verimli bir pazarlama mecrası olarak kullanabilmesi için de bar örneğinde olduğu gibi ya söyleyecek bir sözün ya da ilgi çekici bir faaliyetin ortaya koyulabilmesi gerekiyor.
Adı ve şekli ne olursa olsun, sosyal medya ortamları, kullanıcılarına iki ana sosyalleşme kanalı sunuyor. Bunlardan biri içerik paylaşımı, diğeri ise faaliyet paylaşımı. Değişik medyalar üzerinde kişilerin kendi ürettiği ya da izleyerek paylaştığı her türlü içerik bu birinci kanalı dolduruyor. Resim, video, ses, yazı veya bunların değişik kombinasyonları, internetin genelinde olduğu gibi sosyal medyanın da en önemli hammaddesi durumunda. Faaliyet paylaşımı ise ister online, ister offline ortamda, kullanıcıların kendilerinin ya da başkalarının organize ettiği faaliyetlere arkadaşlarını davet etmesiyle gerçekleşiyor. Bu paylaşım, online ortamdaki oyun davetlerinden eğitim, toplantı veya gezi organizasyonlarına kadar uzanıyor.
İşte küçük ve orta boy işletmeler bu iki sosyalleşme kanalından en az birini hakkıyla kullanacak yetkinliğe sahip olmadıklarında, sosyal medyada yalnızca "varız" diyorlar, ama bunun ötesine geçip pek de "varlık" gösteremiyorlar. KOBİ'lerin Facebook sayfaları bu durumun iyi bir göstergesi aslında. Bu sayfalarda eş dost bayi, müşteri derken taş çatlasa 50-60 kişilik bir hayran kitlesi vardır ki, bu muhtemelen o firmada ofisboy olarak çalışan 20 yaşındaki bir elemanın Facebook'taki arkadaş sayısının en iyi ihtimal dörtte biri kadardır.
Önümüzdeki hafta eğer gündeme acil olarak başka bir konu düşmezse, küçük ve orta boy işletmelerin sosyal medya için nasıl içerik üretebileceğini tartışacağız.