KOBİ teşviklerinden girişimciliğin teşvikine
İster büyük işletmelere ister KOBİ’lere yönelik olsun devlet teşviklerinin amacı toplum yararına yönelik olmalıdır. Zira devlet teşviklerinin maliyetini doğrudan olsun dolaylı olsun sonuçta toplum karşılamaktadır. Sonuçta külfete katlanan toplumdur. Dolayısıyla topluma nimet olarak dönüştürülemeyen devlet teşvikleri amacına ulaşamayacaktır. Devlet bazı konularda bizzat kendisi harcamak yerine harcamaların özel sektör işletmeleri vasıtasıyla gerçekleştirilmesinin toplum yararı açısından daha etkin olacağını düşünmektedir. Esasen bu yaklaşım serbest piyasa ekonomisinin daha etkili bir sistem olarak tercih edilmesinin doğal bir sonucudur.
Bu açıklamaların ışığında KOBİ’lere yönelik ekonomik içerikli devlet teşviklerinin toplumsal yarar sağlamaya yönelik olarak temel amaçları aşağıdaki iki noktada toplanabilir:
1) KOBİ’lerde katma değerin artırılması ve
2) KOBİ’ler vasıtasıyla istihdam seviyesinin artırılması
Burada birinci amaç büyük bir önem taşımaktadır. Teşvikler KOBİ’lerin daha çok kar etmesi amacıyla değil daha çok katma değer sağlamaları amacıyla verilmektedir. Bilindiği gibi katma değer işletmenin belirli bir dönemde elde ettiği kâr yanında işletmenin çalışanlarına ödediği ücretleri, bankalara ve diğer kredi kuruluşlarına ödediği faiz giderlerini, kira giderlerini ve devlete ödediği vergileri de kapsamaktadır. Kısaca işletmenin belirli bir dönemdeki katma değeri sadece karını değil ülkenin gayri safi milli hasılasına katkısını gösteren bir büyüklüktür. Bu katkı ne kadar fazla olursa ülkenin ekonomik büyümesi de o oranda yükselecek, toplumun refah seviyesi artacaktır. Ayrıca ülke ekonomisinin büyümesinin bir sonucu olarak hem mevcut işletmelerin yapacağı yeni yatırımlarla ve hem de yeni işletmelerin kurulmasıyla ekonomik büyümenin devamlılığı yanında teşvik uygulamalarının ikinci temel amacı olan istihdam seviyesi de yükselecektir.
Devlet teşviklerinin ikinci temel amacına gelince. Gayrisafi milli gelirin artması ve dolayısıyla ülke ekonomisinin büyümesi yanında ülkedeki istihdam seviyesinin yükseltilmesi ve ülkedeki gelir dağılımının sağlıklı bir gelişme göstermesi toplumun refah seviyesi açısından önem taşımaktadır. Zira amaç sadece ekonominin büyümesi değil toplumun mutluluğu, geleceğine güven duymasıdır. Önemli oranda bir nüfus kesiminin işsiz kaldığı ve/veya gelir dağılımında büyük ölçüde eşitsizliklerin olduğu, orta sınıfın küçüldüğü bir sosyal yapıda ekonomik büyüme oranı yüksek de olsa refah seviyesinin artmasından söz edilemeyeceği açıktır. Dolayısıyla yeni iş imkanlarının mümkün olduğunca artırılarak istihdam seviyesinin yükseltilmesi ve toplumda orta sınıfın güçlendirilmesi KOBİ’lere yönelik devlet teşviklerinde önemli bir amaç olarak kabul edilmelidir.
Serbest piyasa ekonomisinde işletme yönetiminde hakim olan toplum kesiminin işletme sahipleri olduğu ve onların da doğal amacının işletmenin karının maksimize edilmesi olduğu dikkate alındığında, yukarıda ortaya konan iki temel teşvik amacı arasında uyum sağlanması devlet teşviklerinde etkinliğin sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu uyumun sağlanmasında aşağıdaki hususların önem taşıdığı, bu gerçeklerin teşvik uygulamalarında dikkate alınması gerekecektir. Şayet büyük işletmelerin katma değer yaratma potansiyelinin KOBİ’lere göre daha yüksek; buna karşılık büyük işletme yatırımlarının emek yoğunluğundan ziyade sermaye yoğun olduğu varsayılırsa, katma değer yaratma amacına yönelik devlet teşviklerinde büyük işletmeler önceliğe sahip olmalıdır.
Ülkemize ilişkin istatistiklerde de bu varsayımın geçerli olduğunu görüyoruz. KOBİ’lerimizin yüzde 94’ünü oluşturan 1-19 arasında çalışanları olan küçük işletmelerimizde sağlana ortalama katma değer çalışan başına 12.6 bin dolar iken, personel sayısı 250’nin üzerinde olan büyük işletmelerimizde üretilen katma değer ortalama olarak çalışan başına 36.8 bin dolara, yani 3 katına çıkmaktadır. Sektörlere göre ve ülkelere göre farklılık gösterse de genel olarak katma değer işletme ölçeği büyüdükçe artmaktadır. Ölçek ekonomilerinin özellikle önemli olduğu imalat sektöründe yaratılan katma değerin ölçek büyüklüklerine göre dağılımında Avrupa ortalaması aşağıdaki tabloyu sergilemektedir: 1-250 personel çalıştıran KOBİ’ler sayı olarak yüzde 90’ından fazlasını oluştururken sektörün katma değerinin sadece yüzde 30-32’sini üretebilmektedir. Buna karşılık sayı olarak ancak sektörün yüzde 0.8-1’ini oluşturan 250 ve daha çok personel istihdam eden büyük işletmeler sektörün katma değerinin yüzde 20’sini üretmektedir. Türkiye’de 1-19 personel çalıştıran küçük işletmelerin imalat sektörü içindeki payı yüzde 95’ler seviyesinde olmasına rağmen sektördeki katma değer payı yüzde 17 düzeyine kadar düşmektedir. Bu açıklamalardan KOBİ’lere yönelik teşvik uygulamalarında amacın katma değerin ve dolayısıyla büyümenin) artırılmasından ziyade istihdam seviyesinin yükseltilmesi ve gelir dağılımının düzeltilmesi yoluyla ülkedeki orta sınıfın güçlendirilmesi amacına yönelik olması gerektiği sonucuna varılabilir mi?
Bu sonuç 1970’li yıllara kadar özellikle sanayileşmiş ülkeler için geçerli kabul edilebilirdi. Hakikaten bu yıllara kadar sanayileşmiş ülkelerde KOBİ’lerin teşviki daha ziyade istihdamın artırılması ve gelir dağılımının değiştirilmesi suretiyle ülkedeki orta sınıfın güçlendirilmesi amacına yönelik olarak uygulanmıştır. Bu durum adı geçen dönemde Federal Almanya’da “orta sınıf politikası” (Mittelstandspolitik) olarak devletin teşvik uygulamalarında önemli bir yere sahip olmuştur. Ülkemizde de KOBİ kavramının seslendirilmeye başlandığı 1980’li yılların Özal Hükümeti döneminde “orta sınıfın güçlendirilmesi” KOBİ teşviklerinde önemli bir amaç olarak açık bir şekilde dile getirilmiştir.
Buna karşılık işletmelerde katma değerin artırılması suretiyle ülkenin ekonomik büyümesine öncelik verilen gelişmekte olan ülkeler grubunda KOBİ kavramının hemen hemen hiç dile getirilmediğini, sadece bazı ülkelerde “esnaf sanatkarlar politikası” olarak ekonomik gündemin epeyce arka sıralarında konunun yer aldığını görüyoruz. Buna karşılık 1980’li yıllardan itibaren içine girdiğimiz bilgi toplumunun yepyeni teknolojileri KOBİ’lere ilişkin değerlendirme ve yaklaşımlarda önemli paradigma gelişmelerini beraberinde getirmiştir. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak KOBİ’lerin istihdam yaratma ve “orta sınıf politikası” yanında katma değer konusunda da önem kazanmaya başladığını görüyoruz. Bu gelişme KOBİ’lerde önemli nitel değişiklikleri de beraberinde getirmiş, dolayısıyla KOBİ’lere bakış tarzı da değişmiştir. KOBİ kavramının yerini GİRİŞİMCİLİK kavramı almaya başlamış ve girişimciliğin desteklenmesi teşvik politikalarının ana unsurlarından biri olmaya başlamıştır. Dijital devrimle (Endüstri 3.0) başlayan bu gelişmenin “Endüstri 4.0” devrimiyle daha da büyük bir önem kazanacağına muhakkak nazarıyla bakılmaktadır. Yüksek katma değerin ana kaynağı olan inovasyonun yeni bilgilere ulaşma (Ar-Ge), bu bilgilerin ürüne dönüştürülmesi (teknokratlık, mühendislik) ve bu yeniliklerin ticarileştirilerek ekonomik değere dönüştürülmesi (girişimcilik) konuları teşviklerin ana unsurlarından biri durumuna gelmiştir. GİRİŞİMCİLİK bir meslek konumuna dönüşmüş ve gerek yeni kurulan küçük işletmeler ve gerekse “iç girişimcilik” (intrapreneurship) olarak büyük işletmelerde katma değer yaratılmasının başta gelen kaynaklarından biri durumuna gelmiştir. İnovasyonun yaratıcıları olan Ar-Ge’ciler, teknokratlar ve girişimciler ekonomik arenanın dominant oyuncuları konumuna yükselmişlerdir.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleriyle tüm toplumlar gençlerini bu mesleklerde yetiştirmenin yolarlını aramaktadır. Gelecek yazımızda konuya girişimcilik teşvikleriyle devam edeceğiz.