Kızıldeniz kime yazar

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Bir süreden beri Asya'dan Avrupa'ya yük taşıyan gemiler, Yemen'deki İran destekli Husi milislerinin saldırılarından dolayı rotalarını değiştirmiş durumda.

Neredeyse yediden yetmişe herkesin konuyla ilgili haberi olmuştur. Kızıldeniz ve Babulmendep Boğazı'ndan geçen İsrail ile ilişkili gemilere saldırılar düzenlemesiyle başlayan kriz sonrası, gemiler alternatif deniz yolu olarak daha çok Ümit Burnu'nu kullanmaya başladı.

Tabi bu durum sürelerin de önemli ölçüde uzamasına neden oldu. Her ne kadar ABD-İngiliz koalisyonu, 12 Ocak'tan bu yana düzensiz aralıklarla Yemen'de Husi mevzilerine saldırılar düzenlese de tehdit halen devam ediyor. O yüzden gemiler uzun güzergahı kullanarak, Çin’den Türkiye’ye de Avrupa’ya da neredeyse 60 günden daha kısa sürede gelemiyorlar.

Elbette bu tür saldırıların olması son derece üzücü. Bu olayların dünya üzerindeki yansımaları ile ülkemiz için ortaya çıkan sonuçları farklı farklı ele almak gerekir. Sonrasında da mevcut yaşananlar kime yazar, yani kimin için avantaj, kimin için dezavantaj o kısmını değerlendirmek daha kolay olacaktır. Kızıldeniz, dünya ticaretinin yüzde 12’sinin gerçekleştiği bir güzergah.

Burada meydana gelen olaylar, başta Avrupa olmak üzere batıya yönelik ürün akışlarını ve tedarik zincirindeki aksamaları ortaya çıkartıyor. Sürelerin uzamasının yanı sıra maliyetlerde de hemen hemen 3 veya 4 katlık artışlar meydana geldi. Tabi bu durum ülkemizdeki sanayicilerin ithal ettikleri hammadde fiyatlarını ve üretim planlamalarını aksatıyor. Üreticilerimiz elbette bu durumdan zarar görüyorlar ve bunu zaman zaman dile de getiriyorlar.

Elbette ana müşterimiz olarak nitelendireceğimiz Avrupa’da bu gelişmelerden nasibini alıyor. Ülkemizde olduğu gibi bu bölgede de üretimde ve son tüketim ürünlerinde maliyetler ve elbette fiyatlar artmaya devam ediyor. Gelelim madalyonun diğer yüzüne. Hâl böyle olunca batılı firmalar özellikle bazı sektörlerde ürün tedariğinde ibreyi ülkemize çevirdiler. Ülkemizin konumu ve Avrupa’ya olan yakınlığı bizi avantajlı duruma geçirmeye başladı.

Geçtiğimiz gün hazır giyim ihracatı yapan önemli bir firma patronu uzun bir süre sonra fiyat sebebiyle bizimle çalışmayan firmalar yeniden önemli adetlerde sipariş geçmeye başladılar dedi ki bu durum ülkemiz açısından son derece sevindirici. Şimdi önemli olan bu kriz sona erdikten sonra da durumu muhafaza etmeyi başarmak. Görünen o ki Kızıldeniz’deki gelişmeler şu an en çok bize yazıyor.

Son olarak bu durum denizyolu taşımacılarına artı yazar mı diye merak edenlere görüşümü söyleyeyim. Yükselen navlunlarla daha çok para kazanacaklarını düşünenler bir hayli fazla olsa da ben o görüşte değilim. Zira böylesi bir ortamda onların da maliyeti yükselmiş ve planlamaları tümüyle alt üst olmuş durumda.

Yabancı sermaye mi, yalancı sermaye mi?

 2024 yılının Ocak ayında, Türkiye’ye, 910 milyon dolar değerinde UDY, yani Uluslararası Doğrudan Yatırım girişi gerçekleşmiş. Bu rakamın 399 milyon doları yatırımlara sermaye olarak gelirken 415 milyon doları yabancı uyruklulara gayrimenkul satışından oluşmuş.

6 milyon dolarlık yatırım tasfiyesini de hesaba kattığımızda 910 milyon dolarlık bir tablo karşımıza çıkmış oldu. Bu rakam önceki yılın aynı ayından %20 daha yüksekte. 399 milyar dolarlık yatırımların hangi sektörlerde karşılık bulduğuna göz attığımızda aslan payını 167 milyon dolar ile madencilik ve taş ocakçılığının aldığını görüyoruz.

Toptan ve perakende ticaret ise gelen yatırımların %15’ini ülkemize çekerken, Ocak ayında en çok yatırımı yapan ülke ABD oldu. Rakamların yukarı doğru seyretmesi elbette mutluluk verici olmasına rağmen, toplam hacmin yarıdan fazlasının gayrimenkul satışına kaymış olması, üretim ve istihdam açısından uzun vadeli bir avantaj ne yazık ki oluşturmuyor. Yabancı sermaye sevdiğimiz ve tercih ettiğimiz bir kaynak ve ülkemiz için avantaj; yeter ki bu girişler “mış” gibi olan yalancı sermaye olmasın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar