Kıyamet alameti: Eurovision hâlâ milleti sokağa döküyor!
İstanbul’da 4-5 milyon kişinin yollara düşüp bir meydana yığıldığını düşünün. Olacak iş değil. Zagreb’de haftasonu yaşanan, tam da böyle bir olaydı. Şehrin kalbi Ban Jelaciç Meydanı’ndan taşan kalabalık 300 bin kişiden fazlaydı.
Kıyaslanması mümkün bir mahşeri kalabalığı sadece 2028’de Hırvatistan milli takımı Rusya’daki dünya kupası finalinde Fransa’ya kaybedip gümüş madalya ile döndüğünde görmüştük. Bu sefer “şerefli ikincilik” ile gelen Eurovision kahramanı Baby Lasagna idi karşılanan. Bir çılgın konser partisiyle mahşer yeriydi başkent. Ellerinde bayraklarla sokaklara dökülenler çılgınlar gibi eğlendi, Eurovision memleketin 1 numaralı gündemi oldu.
Sözlerinin tamamı “Bir gencin köyden indim şehire macerası" diye özetlenecek bu şarkıya çok güvenmişti Hırvatlar. Hatta Güney Kore malı “Gangnam Style” ile benzerliği sayesinde dillere pelesenk olacak, Goran Vişnjiç’in şarkısıyla dünyada "Rim Tim Tagi Dim” diye dans etmeyen kalmayacaktı. ABD’nin Zagreb’deki hanım büyükelçisi tüm diplomasi ekibini elçilik bahçesine toplayıp şarkıyla çılgınlar gibi dans ederek destek klibi bile atmıştı Instagram’dan.
Çantada keklik görünen birincilik ‘yok yere! İsviçre’ye kaptırıldı ama sağlık olsun; Hırvatların gururuna, coşkusuna, sevincine halel gelmedi. Maalesef halk jürileri onları birinci seçmiş, jüri işin içine girince ikincilikle yetinmişlerdi. Kutlamaların şiddetiyle, “Birinci olunsa acep neler olurdu?” diye dertlenmeden edemedim.
Bir yerde moda olan başka bir yerde demode oluyor
Sahi yeni nesilden Eurovision şarkı yarışmasını bilen kaldı mı? Ya da genel olarak bu yarışmayı önemseyen? Malum, 2013’te Türkiye terk etmişti yarışmayı. 2009’da Moskova’da Hadise’nin “Düm Tek Tek” şarkısıyla favori olarak geldiğini, amma velakin 4’üncü olup döndüğünü hatırlıyorum.
Ama her yerde zamanın tekerleği farklı dönüyor; bir yerde moda olan “ürün” bakıyorsunuz bir başka yerde “demode” oluyor. Rusya ve Eurovision denince de, pazara damgasını vuran en başarılı Türk şirketlerinden Colin’s’in o yıllarda imza attığı muhteşem reklam-PR başarısını hatırlamamak olmaz.
"Eurovision-manya”
2000’lerin henüz başıydı. Türkiye’de Eurovision ateşi neredeyse sönmüştü. Özellikle 1980’lerde, her sene hayat-memat meselesi yaptığımız, öncesiyle sonrasıyla gündemi hep işgal eden Eurovision’dan milletin artık sıtkı sıyrılmaya başlamıştı.
Ama işte dünyaya yeni açılan, Avrupalı olmaya çabalayan Rusya’da yeni yeni "Eurovision-manya” başlıyordu. O dönemde, reklama muazzam bütçeler harcayan Batılı şirketler henüz işe uyanamadan, Colin’s Eurovision’un Rusya ana sponsoru olmuş, sonraki yıllarda yayıncı Rus TV’si uyanıp devasa bütçeler istemeden önce tüm Rusya’yı TV başına kilitleyen final gecesinde kelimenin tek anlamıyla şov yapmıştı.
“İnsanların telaffuz ettikleri paranın dörtte birini bile harcamadık"
Herkes ertesi sabah, sunucuya kendi koleksiyonunu giydirmekten ekrana logosunu çakmaya kadar reklamın alasını yapan Türk şirketinin ne kadar büyük bir para harcadığını tartışır olmuştu.
Hatta Good Year’ın Rusya müdürü olan arkadaşım arayıp “Sen gazetecisin, bilirsin, bu adamlar bu kadar etkili bir kampanyaya ne harcadı acaba?” diye sormuştu. Oysa şirketin Rusya direktörü Yavuz Eroğlu, “İnsanların telaffuz ettikleri paranın dörtte birini bile harcamadık. Sadece o dönem kimse Eurovision’un Rusya’da yükselen yıldız olduğunu ve olacağını görmeden, Türkiye’deki hikayesinden hareketle öyle olacağı önceden öngördük.
Dalgayı yükselirken yakaladık. Rusya’da tüm zamanların en başarılı ve cüssesine göre en ucuz kampanyalarından biriydi. Bugün Colin’s Rusya’de en büyük markalardan biri olduysa o kampanyanın payı muazzam” demişti. Zincirlikuyu Mezarlığı’nın kapısında “Her canlı ölümü tadacaktır” diye yazdığı gibi, galiba “her Avrupalı memleket er ya da geç Eurovision-manya’yı tadacaktır” mı demeli? Öyle ya da böyle Eurovision tam da “Artık modası geçti, bitti” derken, her kubbede bir hoş sada bırakmaya devam ediyor işte…