Kıtlaşan kaynakları israf etmek çözüm değildir!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Son bir aylık dönemde finansal piyasalarımızda yaşanan eğilimler, günü kurtarmak adına kıt kaynakların israf edildiğini düşündürüyor. Küresel ölçekte riskten kaçınma eğilimini güçlendirecek gelişmeler belirleyici olur iken, bizimkiler tam aksini fiyatlayarak korkularını bastırmaya çalışıyor! Yunanistan, Suriye veya Çin’de yaşanan olumsuzluklar ile bunların piyasalara yansımaları veya artan erken seçim olasılığının bizi etkilemeyeceği yönünde bir hava yaratmaya odaklanılıyor! Korkuların ecele fayda edemeyeceği gerçeği hesaba katılamıyor! 

Türk Lirasının değer kaybetmeye devam etmesinin yaratacağı sıkıntılara öyle bir takılmışız ki, kısa vadede bundan kaçınmak adına yaptığımız tercihlerin daha vahim yanlışlar olduğunu idrak edemiyoruz. Bu tür yaklaşımlar ile aşırı kırılgan yaftasından kurtulamayacağımızı göremiyoruz! 

Kaynak sıkıntısı artarken, mali sektörü mega projelere kaynak aktarmaya ve onların namına döviz satmaya zorlamak nasıl bir anlayışın ürünü olabilir? Veya Türk Lirasının değer kaybını ve beklentilerin daha fazla bozulmasını engellemek adına mali sektöre döviz sattırmak, devamında kur riskinden kurtulmaları için kamu destekli projelere dövize endeksli kredi verdirmek kıt kaynakları israf etmek değil midir? Bu ve benzeri yaklaşımlar tutarlı tercihler kapsamına girebilir mi? Kullanılabilir rezervler büyük oranda eriyince ne yapacağız ve gelecekteki temel ihtiyaçları nasıl karşılayacağız? 

Küresel ve bölgesel koşullardaki olumsuz değişimi dikkate aldığımızda, her türlü kaynak israfından kaçınmak birincil öncelik olmalıdır. Türk Lirası daha fazla değer kaybetmesin yada ekonomi daha fazla durgunlaşmasın ve işsizlik artmasın diyerek kaynak israfını arttırmak, günü kurtarmak adına felakete koşmaktır; böyle olduğu için güvensizlik ve istikrarsızlığı besler, riskten kaçınma eğilimini güçlendirerek kırılganlığı arttırır. Bu durumun farkında olamayanlar, diğerlerinin sofrasında meze olmaktan kurtulamaz! 

Büyük korkular ve büyük tutkular, bugün yaşamakta olduğumuz gibi aklı baştan alabilir! Gerçekçi olunabilmesini olanaksız hale getirebilir! Bu tür yaklaşımlar bazen başarılı olabilir, fakat çoğu kez büyük yıkımların da sebebi haline gelebilir. 2009 yılında tesadüfen işe yarayan tercihlerin, bugün benzer sonuçlar üretebilmesi olası değildir! Yaşamakta olduğumuz kaynak sıkıntısı geçici bir durum olmadığı halde durum böyle değilmiş gibi hesapsızca günü kurtarmaya çalışmak, binilen dalı kesmek anlamındadır. 

Döviz kuru veya faizlerin yükselmesi, kaynakların kıtlaştığını yönündeki tehlikeyi işaret eden bir çeşit erken uyarı niteliğindedir. Herkesin bu gerçeği bilmesi, yeni durumu dikkate alarak tüm tercihlerini tedbirli olmaya çalışarak gözden geçirmesi ve israftan kaçınması önemlidir. Aksini yapanların eleştirilmesi ve yanlıştan vazgeçmeye zorlanması ise normaldir. Akla uygun tercihler böyle iken, erken uyarı işlevi gören fiyatları baskılayarak tedbirsizliği ve israfı teşvik etmek ise kötü niyetten başka bir şey olamaz. 

Bir düşünün: olumsuz koşulların güçlendiği bir ortamda kıt kaynakları etkin kullanan ve israftan kaçınan bir ülkenin mi, yoksa tam aksini yapan bir diğerinin parası mı daha az değer kaybeder? Orta vadeli bakış açısından yanıt tartışılamayacak kadar nettir; fakat karşılanması gereken acil ihtiyaçları nedeniyle kısa vadeye odaklananlar, hesaplarına uymadığı için bu ve benzeri türden soruları sevmezler ve gerçeği aramazlar! 

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak galiba böyle bir şey! Evet, Türk Lirasının değer kaybetmesini ve beklentilerin bozulmasını istemiyoruz; ancak kıtlaşan kaynakları israf etmeden bu hedefe ulaşamıyor ve gerçekçi olmayı beceremiyoruz! Doluya tutulunca, keşke yağmurdan kaçmasaydık demek durumu düzeltmiyor ve gidenleri geri getiremiyor!  
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar