Kıskanırım seni ben

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI [email protected]

Hüzzam makamındaki bu şarkı 70’li yıllarda çok meşhurdu. Şarkının bestecisi Teoman Alpay, söz yazarı Hikmet Münir Ebcioğlu idi.  Şarkı melankolik  aşkı anlatır. Bu günler de bu söz tekrar gündeme oturdu. Ancak aşk için değil, köprü ve otoyol sevdası için söylenir oldu.

Türk halkı yaşadığımız ekonomik krizi “kıskançlık krizi” olarak gördü.  Onlara göre ekonomideki sorunların krize dönüşmesin de (faiz oranı, döviz kuru ve enflasyon oranındaki artışlar) Türkiye’yi kıskananların  parmağı var. Neyimizi kıskanıyorlar diye sorduğumuz da ise, verdikleri yanıt yapılan üçüncü köprü, hava alanları ve otoyolları. Birilerinin çıkıp bu yapılanların kıskançlık unsuru olmadığını anlatması gerekiyor.  Anlatan da var. Deniyor ki, batılı ülkelerin alt yapı yatırımlarının çoğunu geçen yüzyılın başında tamamladığı anlatılıyor, fakat halk anlamıyor.

Bu yazıda tersten gideyim, ben neyi kıskanıyorum onu anlatayım istiyorum.

Batılı ülkelerin ekonomik göstergelerini kıskanıyorum. Batılı ülkeler yaşadıkları o kadar büyük krize rağmen ekonomik sorunlarını çözmede bizden daha başarılı. , Örneğin, Türkiye enflasyon oranın da %25,2 ile AB’de açık ara ilk sırada, işsizlikte de %11,1 ile  üçüncü sırada, bütçe dengesinde en kötü ülkeler arasında olmasa da hızla dengesini yitirenler arasında.

Kriz biraz da kamunun aşırı tüketmesinin sonrasında ortaya çıkan bu bütçe açığından kaynaklandı. Faiz oranının yükselişinin bir kısmı da yine bu açık kaynaklı. Dış denge de ise AB üyesi ülkeler cari açığı unuttular. Çoğu ülke cari fazla veriyor. Türkiye ise ekonomideki daralmanın etkisi ile Ağustos ve Eylül ayında cari fazla verdi ise de, oran hala yüksek. Üstelik cari açığın (tasarruf açığının) düşmesinin nedeni tasarruf oranındaki artış değil, ekonomideki küçülme.

Aklınıza hemen en hızlı büyüyen ekonomi olduğumuz geldi ise evet, Avrupa da hızlı büyüyen beşinci ülkeyiz. Onu da üçüncü çeyrekte yitireceğiz. Çünkü Türkiye’nin son on altı yıl ki büyüme oranı yüksek olsa da Karadeniz dalgaları gibi. Bir taraftan %11,1 büyüdüğümüz yıl oldu, diğer yandan %4,6 küçüldüğümüz yıl da oldu. Üstelik bu oranlar TUİK’in 2016 yılındaki yeni GSYH hesaplamasındaki oranlar.

Bu arada şunu da yazalım, yaşanan krizler gösterdi ki, artık ne kadar hızlı büyüdüğünüz değil, nasıl büyüdüğünüz önemli. Bu İnsani Gelişmişlik Endeksine yansıyor. Türkiye’nin insani gelişmişlik endeksinde 2017 yılı sonu itibari ile  116 ülke içinde 0,791 katsayı ile 64. sırada. Şunu da belirtelim ilk otuz ülke içinde kardeş dediğimiz hiçbir ülke yok.

Türkiye bu krizi elbette atlatacak. Önemli olan maliyeti kim üstlenecek, bu krizden ders alıp, gelecek için nasıl bir planlama yapacak? Bu planlamanın temel ilkeleri ne olacak?  Önümüzde ciddi bir iklim değişikliği ve buna bağlı göç krizi var. Ne yazık ki bu henüz ülkemizde hiç dile getirilmiyor. Aslında beterin beteri kapıya yaklaşıyor. Çok zaman yitirdik, umarız, krizden ders alıp telafi edinci politikalar üretiriz.

Kıskançlığa gelince, Avrupalılar olsa olsa halkımızın sabrını ve saflığını kıskanıyordur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019