Kişisel marka şirketin önüne geçerse…
Kişisel markanın önemi tartışılmaz. Çünkü kişinin markalaşması için harcanacak bütçe kurumsal markanın bütçesinin yanında çok küçük kalıyor.
Kendinizden pay biçin. Bir şirketin kurumsal reklamını ya da sosyal medya paylaşımını mı beğenirsiniz yoksa o şirketin CEO’sunun bir konuşmasını mı? Araştırmalar insan faktörü devreye girince beğen tuşuna elin çok daha kolay gittiğini gösteriyor.
Bir benzer durum, bir şirketin basın bültenini yayınlatmak, hele bir de haberleştirmek zordur. Gerçekten de haber değeri kazandırmak gerekir, yoksa bu sefer de hatır-gönül devreye girer ama bu kez de hem okunurluğu, hem de itibarı çok düşük olur. Çoğu insan bir bakışta anlar örtülü reklam olduğunu.
Ama bir CEO’nun ya da kurucunun sektör analizi, ekonomiye bakışı, gelecek projeksiyonu adı altında şirketiyle ilgili gelişmeleri duyurması daha okunur bir haberdir.
Buraya kadar sorun yok. Çünkü kişisel marka kurumsal markanın arkasında ve onu destekler pozisyonda kalıyor.
İşte orada ikiye ayrılıyor konu. Birincisi, CEO, gerçek anlamıyla kullanılmış ve icranın başındaki profesyonel yönetici ise, ikincisi de CEO patronun ta kendisiyse.
İlkinden başlayalım.
Profesyonel yöneticinin kişisel markası
Şirketin içinden yetişmiş ya da transferle gelmiş CEO’ları medyada görüyoruz. Hem Kurumsal İletişim departmanı hem de ajansın planlamasının bir kısmı CEO’nun görünürlüğüyle ve itibarıyla ilgili çalışmaları oluyor.
Bazen en başta bahsettiğim, kişinin iletişiminin kuruma göre daha kolay yapılabilmesinden, bazen de CEO’nun buna çok uygun mizaçlı, popüler bir figür olmasından ve hatta görünürlüğün CEO’nun oldukça hoşuna gitmesinden kaynaklı, CEO markanın ve şirketin önüne geçiyor.
İşte orada tehlike sinyalleri. Şirketin patronlarının, yönetim kurulunun pek hoşuna gitmiyor bu durum. Çünkü algı ile olgu birbirine karışıyor. CEO daha çok görünür oldukça şirketine daha çok katkı sağladığını düşünüyor ama bir yerden sonra konu şirketin kenarda kaldığı, CEO’nun kişisel pazarlamasına dönüşüyor.
Bu gibi örneklere baktığımızda hem CEO’nun o şirkete katkısı, hem o şirketteki ömrü, hem şirketin o CEO’dan elde ettiği fayda azalıyor. Bir süre sonra da işler kopma noktasına geliyor.
Hatta öyle ki, şirket sıradaki CEO’yu çok daha teknik, çok daha az görünür bir profilde istemeye başlıyor. Böyle olunca da “CEO Marketing”den bütünüyle vazgeçmiş oluyor.
Türkiye’de medyatikliğin cazibesine kapılmış, sosyal medyada fenomenleşmiş CEO’ların arttığını görüyoruz. Ama bunu hem kendisi hem de çalıştığı şirket için faydaya dönüştürmek oradaki esas sanat. Bunu yapabilmek çok zor.
Patron CEO’nun kişisel markası
Aslında patron CEO diye bir kavram yok ama Türkiye’de böyle uygulandığı için bu ifadeyi kullandım. Patron CEO’ların kişisel marka sevdasına düşmesi de Türkiye’de çok görülen bir durum. Ama parayı ödeyen de kendisi olduğundan kimse de çok rahatsızlık uyandırmıyor.
Ama burada da patronun şirketinden uzaklaştığını, şirketinin gölgede kaldığını, hatta patron CEO’nun o ışıltılı hayatın cazibesine kapılıp adeta bir “celebrity” gibi davranmaya başladığını görüyoruz. Ünlülerle samimi arkadaşlıklar, jet sosyeteye karışmalar derken patronu arayın ki bulasınız. Burada profesyonel CEO’ya göre patron CEO’ya doğruları söylemek, kantarın topuzunun kaçtığını söylemek altındaki ekipler için daha zor. Bu da sorunu derinleştiriyor.
Bazı patron CEO’lar ise daha farklı düşünüyor. Şirketin kurumsal iletişimine para harcamak yerine kişisel markasını büyütürse, ileride şirketi sattığında kendi kişisel markası da yanına kâr kalacak ve sonraki girişim ve yatırımları için altlık oluşturacak düşüncesi oluşuyor.
Özetle önerim şu: Mutlaka bir pazarlama planı olmalı. Sık sık “biz master planımızın neresindeyiz, hangi yöne gidiyoruz” diye toplantılar yapılmalı. Uzun dönemli stratejiden kopulmamalı.
Bir de en önemlisi. İster profesyonel, ister patron CEO olun. Mutlaka sizi uyaracak, “Ne yapıyorsun sen?” diye sarsacak dostlarınız olsun. Bu aileden olur, şirketten olur, özel hayattan olur, danışmanınız olur. Her insan kontrolden çıkar. Yeter ki şerit takip sistemi gibi dostlarınız olsun.