Kısır varsayımlar çatırdıyor!
Küresel düzeyde yaşanan gelişmeler Türkiye ekonomisine ilişkin endişelerin yüksek düzeylerde seyretmesine katkı yapıyor. Risk iştahının azalması, işlem hacimlerinin gerilemesi, sermaye hareketlerinin istikrarsızlaşarak daralması gibi unsurlar bu süreçte etkili oluyor. Gelişmiş ekonomilerden gelen haber ve verilerin olumsuzluğu, gelişmekte olanların ise ya aşırı ısınmış olması ya da o noktaya gelmemek adına kararlı bir şekilde tedbir almaya çalışması belirsizlik ve kırılganlığın artmasına katkı yapıyor. Birkaç haftalık bir moladan sonra emtia fiyatlarının yeniden yükselişe geçmesi ve bu durumun küresel düzeyde durgunlaşma endişesindeki artışa rağmen gerçekleşmesi, günü kurtarmak adına gündeme gelen yönlendirme girişimlerinin başarısız olduğunu düşündürüyor.
Euro Bölgesi yetkilileri halının altındaki pisliklerin açığa çıkmasını önlemek ve görüntüyü kurtarmak adına Yunanistan'la uğraşır iken Portekiz'in kredi notunun spekülatif kaliteye düşürülmesi rahatsızlık yarattı. Avrupa Merkez Bankası'nın para politikasını gevşek tutarken artan enflasyon baskısına tepki olarak kısa vadeli faizleri çeyrek puan yükseltmesi belirsizlik ve kırılganlık artışını engelleyemedi. Uzmanlaştığı sınai üretim alanında rekabet gücünü kaybeden, mali sisteminin özkaynakları yetersiz hale gelen Euro Bölgesi'nin içine düştüğü açmazdan çıkması pek mümkün görünmüyor. Euronun güçlü kalmasını sağlayıp sorunları gizleyerek belki bir süre için günü kurtarablirler fakat kötüye gidişi önleyemezler. Portekiz'in kredi notu konusunda ortaya çıkan tepkiler içinde bulundukları çaresizliğin itirafından başka bir anlam taşımıyor; kendi kredi derecelendirme ajanslarını kurma düşüncesi ise oldukları gibi görünmekten korktukları ve bunun olmaması için korumacılık dahil her türlü tepkisel eylemin içinde olabilecekleri anlamına geliyor. Belli ki geleceklerinin daha kötü olmayacağına kendileri bile inanmıyorlar.
ABD'den gelen son işsizlik rakamları ise küresel risk algılamasını iyice olumsuzlaştırdı. Federal Reserve'in piyasaya verdiği likiditeyi çekmemiş olmasına rağmen gölün maya tutmaması ve istihdam artışının umulanın çok gerisinde kalması sıkıntı yarattı. Yeni bir likidite takviyesi gerektiği algılaması emtia fiyatlarını yukarı yönde harekete geçirir iken menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlıklardan uzaklaşma eğilimini önleyemedi. İktidarın durumun bu kadar kötü olduğunu öngörememişiz itirafı ise durumu kurtarmadı. İşsizlik ve enflasyon artıyor, ABD ekonomisi büyüyemiyor; sistemik risk algısının tehlikeli seviyelere yelken açması önlenemiyor. Borç tavanı konusundaki uzlaşmazlık ise sıkıntı kaynağı olmaya devam ediyor. Özetle söylemek gerekir ise gelişmiş ekonomilerin küresel dengelere katkısı azalır iken yükü artıyor, dengesizlikler büyür iken sorunlar ağırlaşıyor; hareket yeteneği daraldıkça riskten kaçınma eğilimi güçleniyor. Günün kurtarılması açısından hayati önem taşıyan bir dizi varsayımın sorgulanır hale gelmesi kırılganlığı artırıyor.
Küresel koşullar Türkiye ekonomisi açısından tehlikenin büyüdüğüne işaret ediyor. Cari açık büyümeye devam eder ve dış finansman kalitesi olumsuzlaşır iken maliyet kökenli enflasyon baskısı artmaya devam ediyor ve sınai üretim rakamının işaret ettiği gibi ekonomi soğutulamıyor. Gittiği yere kadar böyle devam etmesi tercih ediliyor ise sert düşüşe hazırlıklı olmak önem taşıyor ve yabancı yatırımcıların bu yönde harekete geçteği dikkat çekiyor. Sürdürülebilir olmayan bu yolun sonunda ekonomik daralma, yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik bizi bekliyor!.. Yeni hükümetin programı yaklaşan tehlikeye karşı yeni bir hamle yapmayı ana politikalarda değişikliği gündeme almıyor; kısa ve orta vadeyi nasıl aşacağını düşünmeden uzun vadeye odaklanmış bir çizgi sergiliyor. Tehlikeleri görmezden gelerek evde yapılan uzun vadeli hesapların çarşıya uymayacağı gerçeği tümüyle ihmal ediliyor. Mevcut tercihler ile enflasyon ve faizlerin tek hanede kalmasının veya bir kriz yaşanmamak olasılığının mümkün olmadığı dikkate alınmıyor. Bu yaklaşımın en büyük tahribatı mali sektör ve kamu kesimine çıkaracağı grmezden geliniyor, her iki kesimde hem mevcut eğilimlerin sürdürülebilir olmadığını, hem de olumsuzlaşan küresel koşulları umursamıyor! Bir taraf bütçe açığım düşüyor diyor, diğer taraf ise Merkez Bankası'ndan faiz yükselişi beklemiyoruz tesellisi ile bildiğini okuyor. İç talepte yaşanacak gelişmelerin mali sektör ve kamu kesimi başta omak üzere ekonomide yaratacağı tahribat ihmal ediliyor... Kendileri çalıp kendileri oynuyor, kendi uydurdukları masallara inanma gafletine düşüyorlar.
Gelişiş ekonoilerin merkez bankaları para politikalarını aşırı gevşek tutmaya devam eder ise enflasyon baskısı büyüyecek veya bu tehlike nedeniyle tutuk davranırlar ise deflasyon kapıyı çalacak, her iki olasılık da sermaye hareketlerinin istikrarsızlaşacağını dalgalı bir şekilde daralacağını, küreselleşmenin yerini korumacı önlemlerin alacağını söylüyor. Bir şey olmaz veya bunu da atlatırız diyerek tehlikeye meydan okumak ise akılcı bir yaklaşım olmuyor...