Kısır döngü...
Değişik alternatifler içinden hangisini tercih ederseniz edin, ortaya çıkan farklı olumsuzlukları kontrol edemiyor ve sorunların ağırlaşmasını önleyemiyorsanız ciddi bir sistemik risk var demektir. Bu gibi durumlarda boşa koysanız dolmaz, doluya koysanız almaz; çaresizlik aklı esir alır, bakış açısının vadesi kısalır, borçlanabilmek veya günü kurtarmak başarı sayılır. Doğru yapanların cezalandırılıp, yanlış yapanların ödüllendirildiği görmezden gelinir. Bu gidişin sonu felakettir...
Özellikle mali sektörde batırılamayacak kadar büyük kurumların durumu benzer bir özellik arz ediyor, laftan öte bir şey yapılamıyor. Rekabet koşullarının bozulmasına, faaliyet gelirlerinin azalması ve gelir dağılımının olumsuzlaşmasına seyirci kalınıyor, belirsizlik ve kırılganlıkla birlikte sistemik riskle de artıyor. Batırılamayacak kadar büyük kurumların "önce bizi kurtarın yoksa sistem çöker" şeklindeki şantajına boyun eğiliyor. Devlet içinde devlet üretilip hukuk sistemi tahrip ediliyor...
İçine düşülen kısır döngüyü aşmak adına maliyeti ne olursa olsun sürdürülebilir olmayan durumları aşmak için toplumun bilinçli, siyasi iradenin ise kararlı olması gerekiyor. Aksi halde batırılamayacak kadar büyük kurumlar ortaya çıkabiliyor ve insanlığın geleceği ipotek altına giriyor; sorunları ağırlaştırmak pahasına günü kurtarmak çözüm olamıyor. Bu gerçeği görebilmek için bakış açısını orta-uzun vadeye kaydırmak ve sınırlı bir tarih bilincine sahip olmak yeterli olabiliyor. Bazı sektör veya kurumlar açısından kârın özel, zararın ise kamusal olması sorunları ağırlaştırarak insanlığı köleleştiren kaosa davetiye çıkaran bir dinamik yaratıyor. Medeniyet, adalet ve insanlık gibi kavramlar anlamını yitiriyor. Bu anlamda tarih kendini tekrarlıyor. Bakış açısını kısa vadeye çekip günü kurtarmaya odaklanan basiretsizlik bu olumsuz süreçte belirleyici oluyor.
Yazılarımızda sık sık dile getirdiğimiz bazı kavramlar var; rekabet koşulları, faaliyet gelirleri ve gelir dağılımı gibi değişkenlerin bugün pek kullanılıyor olması önemsiz oldukları anlamına gelmiyor. Tam aksine sorunların giderek ağırlaştığı ve sistemik riskin çok arttığı olağandışı olumsuz bir dönemde olduğumuzu teyid ediyor, aklın kötüye kullanımının yaygınlaşması ile birlikte istikrarsızlık büyüyor. Batırılamayacak kurumlar lehine ve diğerleri aleyhine gelişen kaynak transferi faaliyet gelirlerini eritip rekabet koşulları ve gelir dağılımını tahrip ederken, faaliyet dışı gelirleri ve spekülasyonu ön plana çıkarıyor. Bir anlamda bir Frankestein yaratılıyor ve onun esiri haline geliniyor. Sorunlar ağırlaştıkça ekonomi daralıyor, batırılamayacak kadar büyük olanlan kurtarılır iken fatura diğerlerine çıkarılıyor, insanlığın geleceği üzerindeki ipotek büyüyor. Bu durum karşımıza bütçe açıklarının büyümesi, kamu borç yükünün artması, taleptel birlikte ekonominin daralması ve istikrarsızlığın yükselişi şeklinde çıkıyor.
Siyasi irade, Merkez Bankası ve bürokrasi artan bir hızlı batırılamayacak kadar büyük olanların güdümüne giriyor, söyledikleri ile yaptıkları arasındaki çelişki kontrolsüz bir şekilde artıyor, sistemi koruma gerekçesi ile sistemi yıkmak adına gereken her şey yapılıyor... Bu süreç ya yokoluşu veya söz konusu kurumlar kamulaştırılıncaya kadar devam ediyor.
Her iki ihtimalle de çok ciddi bedeller ödeniyor. Asıl önemlisi etkili ve yetkili kesimler insanlığı bu kısır döngünün bilincinde olmasını istemiyor.
Batırılamayacak kadar büyük kurumlara ilişkin tartışmanın öncelikle ABD ve İngiltere'de başlamış olması sürpriz sayılamaz. Zira kamu borç yükünün artacağını, rekabet koşulları ve gelir dağılımındaki büyüyen olumsuzluğun bütçe açıklarını artırarak sorunları ağırlaştıracağını, küçük ölçekli bankaların bile artan bir hızla batacağını, tarihin tekrarlandığını görmeye başladılar. Dünyanın yuvarlak olduğunu hatırladılar. Doğu'ya gittikçe, Batı'da varılacağını, devletçilikten uzaklaştıkça kuralsızlığın artacağını ve devletçiliğe geri dönmeler zorunda kalacaklarını gördüler. Sömürecek yeni kaynaklar ve pazarlar bulamadıkları sürece sürdürülebilir olmayan bir rotada ilerlemek mümkün olamıyor!..
Görece güçlü olanların tehdidine boyun eğmek dün çözüm olmadı, bundan sonra da olamayacak... Halkı ve adaleti suiistimal edenler çözümü yine onlarda aramak zorunda kalacak.